Barış Yeşilbaş ile Yeni Köşe: GQ Sneakers & Tattoos Club!
DAHASI+

Barış Yeşilbaş ile Yeni Köşe: GQ Sneakers & Tattoos Club!

Bana hep serseri gözüyle baktılar ama çizim aşkım sayesinde dövme sanatçısı, spor ve giyim tutkum sayesinde ise sneaker koleksiyoneri oldum. Farklıysan korkma!” Barış Yeşilbaş bundan böyle dövme ve sneaker yazılarıyla GQ Türkiye’de. Kulübe hoşgeldin!

Yıl 2001. Lisenin ilk günleri. Daha kapıda kıyafet kontrolü başlamamıştı, sanırım ilk hafta olduğu için. Ayağımda Adidas Gazelle’lerim, gömleğim dışarı çıkmış, kravatım yarı bağlı ve kolumda asetat kalemleriyle çizdiğim şekiller... Öğretmenlerin bakışlarını hissediyor olsam da ergenliğin verdiği asilikle umursamıyorum. Tam sınıfa girecekken kat müdürümüz Miray hocanın sesini duyuyorum; “EVLADIM BU HAL NE?!” Sanırım bütün lise hayatımı özetleyen cümle bu olmuştur; “Bu hal ne?”

Geri dönüp baktığımda asla pişmanlık duymuyorum. Çünkü görüyorum ki şu an olduğum ‘ben’in temellerini o yıllarda göstermeye başladığım tavırlarım, hayata bakış açım ve bunu dışarıya yansıtmam sayesinde attım. Her zaman insanların bakışları üzerimde oldu çünkü asla ait olamadım onların dünyasına. “İlgi çekmeye çalışıyor” sözlerine maruz kaldım Converse’lerimin birini yeşile, diğerini turuncuya boyadığımda ya da ders kitaplarına not almak yerine çizimler yaptığımda. Hatta bu tavırlarım yüzünden defalarca ceza aldım. Spor ayakkabıyla okula gelmek yasaktı ve ben neredeyse her gün ceza yiyordum bundan dolayı, bir ara okuldaki dolabımda spor ayakkabı tutmaya başlamıştım sabah kontrolünden normal(?) ayakkabılarla geçtikten sonra değiştiririm diye. Bir gün yine spor ayakkabılarla geldiğimi gördüklerinde bağcıklarımı almışlardı, bu şekilde yürüyemeyeceğimi düşünüp. Okul üniformasına uymayan ‘sweatshirt’lerime el kondu, gömleğimin içine giydiğim grup tişörtlerimin görünmesinden, çoraplarımın fazla renkli olmasından hep yakınıldı.

Öğretmenlerim bu zararsız direnişimle başa çıkmaya çalışsalar da aslında içimdeki isyanı daha çok dışarı vurmama yol açtılar. Bir defasında piercing yaptırıp geldim okula, olay olmuştu. Başka sınıflardan öğrenciler ders aralarında sınıfa gelip bana bakıyorlardı. En çok da Miray hoca elinden geleni yaptı beni düzeltmek(!) için çünkü benim mezun olamayıp serseri bir hayat süreceğimi düşünüyordu (bu arada kendisini çok ama çok severim). Ama bardağı taşıran son damla sınıftaki masamın tamamını boyamam oldu sanırım. Bir santimetre boş yer kalmayana kadar grafiti benzeri çizimlerle doldurmuştum ve okulun son günüydü. Miray hoca bunu gördüğü anda sırayı temizleyene kadar beni mezun etmeyeceğini söyledi ve neredeyse bir günüm o sırayı zımparalamakla geçti.

Üniversiteye giderken çoğu arkadaşımın aksine ne istediğimi hiç bilmiyordum ve ailemin yönlendirmesiyle ekonomi bölümüne girdim. Sanırım üniversiteyle ilgili tek mutlu olduğu konu, kişiliğime karışılmamasıydı. Beni okula tek şey Amerikan futbolu takımında olmamdı. Yıllarca TED Kolej’de basket oynadıktan sonra başka bir spor denemek isteyip, Amerikan futbolu oynamaya başladım. Sporla hep çok ilgili olmuştum; futbol, basketbol, Amerikan futbolu, beyzbol (şaka değil), voleybol, hatta bir ara badminton bile oynadım. Sneaker aşkımı, kesinlikle spor tutkum büyüttü yıllar içinde.

Üniversitenin son yılında radikal bir karar alarak okulu bırakmak istediğimi söyledim aileme ve tabii ki şok yaşamalarına sebep oldu bu durum. Beni hayatımın her noktasında desteklemiş iki insana en azından bir diploma borçluydum ama ne yazık ki bunu yapamayacağımı, yapmak istemediğimi söyledim. Bunu çok düzgün bir şekilde söylediğim için çok sorun çıkarmadılar. Hayatla ilgili ne yapmak istediğim konusunda en ufak bir fikrim tabii ki yoktu ve önüme çıkan ilk teklifi değerlendirip, liseden yakın bir arkadaşımın yanında çok üzün sürmeyecek bir işe başladım. Özel bir firmada dış ticaret danışmanlığı yapıyorduk ve nasıl giyindiğime karışmıyorlardı. Sanırım hayatımdaki en büyük amacım giyinmeme karışılmayacak bir iş bulmaktı.

Bu işe başladıktan üç ay sonra nedensiz yere kovulunca yeni bir maceraya atılmaya karar verdim. Ne yapacağım konusunda yine fikrim yoktu ve hayat önüme yine bir fırsat çıkarmıştı.

Üniversitede başlayan dövme yaptırma maceram, İstanbul’daki dövmecimle ahbap olmama kadar ilerlemişti. İşimden kovulduğumu duyunca bana geçici de olsa iş teklif etmesiyle dövmecilik hayatım, bilmeden başlamış oldu. Tabii ki ailem bunu çok hoş karşılamadı ama kararlıydım, bu iş tam benim istediğim şeydi. Kendimi ifade edebileceğim, kimsenin beni yargılamayacağı hatta aksine bana bunun için para vereceği bir iş bulmuştum ve tabii ki mesleğime aşık olmamı sağladı bu durum. Başıma gelmiş en ama en güzel olaydır dövmeci olmak çünkü kitap yazacak kadar fazla anıya sahip olmamı sağladı.

Şimdi 34 yaşındayım ve çocukken hayalini kurduğum şehir olan New York’ta yaşıyorum, istediğim gibi giyiniyorum, aşık olduğum bir mesleğim var ve bu satırları yazıyorum. Bir insan nasıl dövmeci olur ve neden sneaker biriktirir? Sanırım en yalın haliyle anlattım. Tanıştığıma memnun oldum, bundan sonra dövme ve sneaker dünyasında birlikteyiz!

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası