Nasıl yazdın diye klasik girmeyeceğim ama mesela önce bestesini mi yaptın yoksa önce sözünü mü yazdın ? Onun üstüne bestesini mi yaptın ? Baştan nasıl başladı ?
Bu tabii ki spesifik olarak her şarkı için tartışılabilecek bir soru. Ama en başından dediğimiz gibi birçok hurafe var bu konuyla alakalı.
Bu program harika bir içerik zaten kirli bilginin temizlenmesi için. Şarkıları “ay bir anda ilham geldi” ya da “sevgilimden ayrıldım ve o anda kaleme sarıldım” şeklinde yapmıyoruz. Ben yapmıyorum ve benim de sevgi saygı duyduğum birçok insanın yapmadığını biliyorum. Bu bir meziyet, bu bir iş. Oturuyoruz, çalışıyoruz, beğenmiyoruz. Sabah giriyoruz, akşam çıkıyoruz, ertesi gün bir daha yazıyoruz. Durmadan yazıyoruz. Şu anda kendi yazıhanemde çalışıyorum biliyorsun. Ben buraya girerim, bir şey çıkarsa çıkar, çıkmazsa daha çok çalışırım. Çıkana kadar.
Yine Karşılaşırsak, söz ve müziği aynı anda oluşturduğum bir şarkı oldu. Bazen de öyle oluyor. Bu nadirdir. Tabii ki sözler, ilk taslağından bu yana çok değişti. Fakat ilk başta hadi sözleri yazayım ya da çok yakışıklı bir cümle var kafamda onu bir kenara koyayım gibi yerlerden de geliriz. Ama bunda hadi bakalım yeni bir şarkı yapıyoruz otomasyonunda elimin gittiği ve müzikle beraber sözlerin çıktığı bir şarkı oldu. Dediğim gibi ilk draftındaki sözler, beni memnun etmeyi bırak kimseyi memnun edebilecek düzeyde değildi. Sonrasında daha çok çalışarak oluşmuş oldu şarkı.
Kayıt süreci nasıl ilerledi ?
Bizim normalde bütün şarkılarımızda ben şarkıları burada yapıyorum, sonra Ali Rıza ve Can Saban’a dinletiyorum. Orada ufak bir kurgu yapıyoruz. Bu olur, bu olmaz, bunu belki konserde çalarız. Bunu şöyle mi yapsak? Bu olmaz. Çok oluyor potadan dönen şarkılar.
Yine Karşılaşırsak’ı gönderdiğim zaman. Gitar-vokal. Bazen de düzenlenmesini istediğim yere doğru notlar olan bir kötü düzenleme yapıyorum. Onu iyi yapmak isterdim ama yeteneğim yetmiyor. Kötü yaptığımda da Can Saban anlıyor beni. Dile çok vakıf olmayan bir insan da bir sipariş verecek olsa garson anlıyor, menüde olanlar belli zaten. Can Saban yapıyor, bizim de onunla bir diyalektiğimiz var.
Bunu gönderdiğim zaman “Kısa” diye bir Whatsapp grubumuz var. Bundan 12 sene önce Ali Rıza çok kısa bir şey söylemek için açmıştı. O grubu kullanıyor hala. Grubun adı kısa kaldı yani. Kısa’ya attım ben, Ali Rıza’nın da hoşuna gitti, Can Saban da çok beğendi. Çok nadiren hiç tartışmadan hadi bunu kaydedelim dediğimiz şarkı olur. Çünkü bunun şurasına şöyle bir şey yapalım diye herkes bir dökülür. Ya da en azından bunu nasıl bir şey yaparsak bu kaydetmeye değer bir şarkı olur? Çünkü çok güzel olmuş bravo ama var bunlardan bizde gibi bir durumda da maalesef ıskartaya çıkıyor şarkılar. Hemen konuşuldu, gittik FatLab’e, orada da bir demo kaydediliyor. Ondan sonra da birazcık Can Saban çekiliyor kenara, bir onu bırakıyoruz. Ben, o ara hayatla ilgileniyorum. Arkadaşlarımla hayatın eğlenceli kısımlarıyla ilgilenip telefonun gelmesini bekliyorum. Sonra yine “Kısa” grubuna ufak bir demo gelir, dinleriz. Sonra FatLab’e gidiyoruz. Sonra başka hiçbir yerde kayıt yapmıyoruz. Biz Eurovision şarkısını FatLab’de kaydettik. 11 metrekare.
Bu programın amacı kayıt sürecini dehlizlerini şey yapmak olduğu için, mesela stüdyo soğuk bir ortamdır.
Bilmiyorum ki gerçek stüdyoyu ben. Başka yerde çok az kayıt yaptım. O bilinen çok popüler stüdyolara mutlaka yolum düşmüştür bir-iki kere, bir düet olsun, başkasının albümü için olsun ama vokal kaydetmek prensip olarak benim için çok çok sıcak bir şey. Çünkü Ali Rıza ile Can Saban’la vakit geçirmek o.
Benim evimin salonu da olabilirdi ama biz FatLab’de yapıyoruz bunu. O konuda çok büyük bir avantaj bu.
Bir yandan şarkı söyleyeceksin ve o ömür boyu kalacak kayıtta. Ya da burayı dörttür söyleyemiyorum hadi bu sefer de böyle olsun diyebileceğin bir şey. O yüzden stüdyoda rahat etmek, galiba en önemli şey o. Teknik olarak daha düşük bile olsa, ne stüdyolar var, adamlar minicik stüdyoda kayıt alıyorlar, evden kaydedip Grammy alıyorlar…
Öte yandan şu an modern müzik bize bunları yapma imkanı sunabilecek bir yere evrildi zaten. Hiç kimsenin kulağı o piyanonun oda sesini aramıyor ki. Hatta piyano duyduğumuz zaman antipatik gelmeye başladı artık.
Şu an gerçekten evinde rahat olanın kazandığı bir yer. Samimiyet orada çünkü. Çok tatlı bir kabile hayatı. Bir karşı tarafta FatLab’imiz var, bu tarafta benim yazıhanem var. Böyle bu eksende dönüp duran yirmi tane arkadaşız.
Peki Yine Karşılaşırsak burada mı çıktı evde mi çıktı?
Evde benim gitarım yok, öyle düşün. Bir tane Martin Traveler’ım var incecik. O orada öyle duruyor yani. Eve iş götürmüyorum yani. Hafta sonu evde oluyorum, hafta sonu biliyorum ki çalışmayacağım yani. Gitar evde olsa çalışacağım. O benim hayatımın düzenini de koruyan bir şey.