En büyük korkun ne ? Ölüm hariç diyeceğim, o kenarda duran bir korku zaten.
Ölüm haricindense çok Stoacı bir yaklaşımım var. Ölümü kabullenmek, ölümü hayatın bir parçası olarak görmek gibi. Ama ölümden korkuyor muyum, elbette. Yarın ölecek gibi bir hayatım yok ama. Elbette çeşitli korkularım var, yalnızlık bunların bir noktasında buluyor herhalde. En ağır basan tarafı bu, yalnız kalmak. Kendi içimde yalnız hissettiğim çok konu olması bile bu konu da etkenlerden bir tanesi, herhalde en büyük korkum budur.
Sende bundan bahsediyorsun arada sırada, tek kalabilmek ve yalnız olmak arasındaki farklardan bahsediliyor. Şey önemli, ofis ortamı, takım ortamı… Bir yerlerde kendine hayat alan yaratmak çok önemli ve kendini bir yerlerde soyutlamak istiyorsun. Ama bir yandan da sosyal hayvan olmanın getirdiği şeylerle birlikte bir şeyler yapabilir olmak istiyorsun, bana bu korkunun ana etmenlerinden biri olmanın ana etmenlerinden biri bu gibi geliyor.
Yalnız hissetmeden tek başına vakit geçirmekte nasılsın ?
Yalnız hissetmemek adına zihnimi, zamanımı doğru yanlış çok doldurduğum alanlar oluyor. İnsanlarla konuşmak olsun, belli girişimler üzerine koşmak olsun, basketbol dünyası içinde yaptıklarım olsun.
Evde, işte, takımda, sporda kendimizi izole ettiğimiz alanlar oluyor. Onları doldurmak için oyun, spor, kitap, müzik gibi yöntemler olabiliyor ama çocukla beraber yalnız kalmaktan öte şu anın değerini nasıl daha iyi verebilirim, çıkartabilirim düşüncesi geçiyor. Parantez açarak, bu yöntemler zamana gelen yöntemlermiş gibi geliyor. Yalnız kaldıysam nasıl vakit geçirdiğimi daha iyi öğrenmem gerekiyor birde bu anda kimleysem daha iyi vakit geçirebiliyorum öğrendiğim anlar yaşıyorum dediğim zamanlar oluyor bu anlar.
Yaptığın işle ilgili mütevazı kalabilmekle ilgili nasılsın ? Konumunla ilgili böbürlenmemeyi nasıl sağlarsın ?
Böbürlenmemek istemediğim için zaten yeteri kadar yaptığı işleri anlatamayan bir insanım. Basketbol tarafında da girişimcilik tarafında da yaptığım bütün sosyal etki tarafında da. Buradaki en önemli etmen de, belki böbürleniyor gibi olacağım hatta ne yazık ki öyle öyle duyuluyor olacak ama; bugün insanlar bana kaptan diye hitap ediyorsa ben kariyer basamaklarımda belli adımlar attımsa kaptan olabildim. Kaptan olunca da yaptıklarımla her zaman göstermeye çalıştım, söylediklerimle değil gibi geliyor bana.
Yine burada Stoacılağa bağlandığı bir sürü etmen var karakterimin. Bu kadar uyduğunu yeni yeni keşfediyorum, bu kadar hoşuma gitmesinin sebebini de yeni keşfediyorum.
Bugün neler yaptın; kendin için, ailen için, işin için, işini daha iyi yapabilmek için bugün neler yaptığın, ne gün yaptığından ne yarın yapacağından ne de bütün hepsini nasıl yaptığından önemli hale geliyor. Buna olabildiğince odaklanmaya ve ona göre hareket etmeye çalışıyor. Ama günümüz dünyasında bunu anlatabilmek de gerekiyor o yüzden bana bu mikrofonu uzattığın içinde ayrıca teşekkür ederim.
Hayatının dönüm noktası ne oldu ?
Eğitimim için Amerika’ya gitmek oldu, bir bölümü. Diğer bölümü de evlenmek ve çocuk sahibi olmak.
İnsanlar ile olan ilişkilerinde sınır koymak konusunda nasılsın ? Kendine aslında hayır demek isterken evet derken sık sık yakalar mısın ?
Öğrenmeye çalıştığım bir şey kesinlikle hayır diyebiliyor olmak. Ama zaten “Bu evet olmalı” diye bir şeye atladığımdan dolayı çok iyi yaptığımı söyleyemem. -Ya da hepimizin içerisinde yani hepimiz derken biz bir balonun içerisindeyiz hayalperest insanlar olarak.- Hepimizin içinde bir Don Kişotçuluk var. Bunu sadece ben yaparımcılık var, bu da birçok şeyi evete itebiliyor gibi geliyor.
Peki şunu merak ediyorum; biraz daha böyle şeylerde “Aman o üzülmesin.” diye aslında yapmak istemediğim şeylere de evet diyesin oluyor mu ?
O konuda belki de pandeminin getirdiği fırsatlardan biri sosyalleşme neye evriliyor onu görmeye çalışıyoruz. Benim belki de en büyük şansım kendi takvimsel yoğunluğum her zaman üst seviyede olduğundan dolayı hayır diyebileceğim bir an zoraki her zaman karşıma çıkıyordu. Ama insanlarla sosyalleşme ihtiyacı yanında bunların peşinde koşabilmek için ben en azından görüşmek istediğim insanla görüşebilecek vakit yaratabiliyordum veya ailecek yaratabiliyorduk.
Bir yandan da bir büyük resim var ve o resimde benim değer önerim var ve o değer önerisine katkı vereceğine düşündüğüm insana nasıl zaman ayırabilirim onu düşündüğüm bir ortamda var yani. Çok istemediğim gibi gitmeyeceğini düşünsem de veya beklediğim gibi olsa da o değer önerisini düşünerek hareket ediyorum.
Şimdiye kadar aldığın en iyi tavsiye neydi ?
Bu birinden aldığım bir tavsiye miydi emin değilim, hayat felsefem ve okuduklarım üzerinden kendime bahşettiğim olabilir. O da biraz babamın anlattığı hikayelerden, biraz okuduğum yerlerden var.
John Wooden, başarılı bir basketbol antrenörü, kolay antrenörlüğünün en başarılılarından biri, başarıyı şöyle özetliyor: Akşam yastığa koyduğunda bugün yapabileceklerinin en iyisini yaptın mı ? Bu biraz bana dokunuyor her gün aynı iyilikte olmuyor ama bir şekilde onu düşünerek hareket etmeye çalışıyorum her zaman sadık kalamasam da.
Yüzde yüz başarı garantisi verilse nelere kalkışırdım gibi şeyler olabiliyor ya. İşte mesela sahnede %100 başarılı olabileceğini bilsem hemen yarın sahne konuşması yapardım gibi. Böyle kenarda bekleyen şeyler var mı mesela ?
Kalkışmak isteyip de kalkıştığım bir şeylerin içerisinde %100 başarı odağını düşündüğümü söyleyemem. Başarı benim için hedeflemek olduğundan dolayı. %100 başarı dediğimiz ne ?
Mutluluk da çabalamak da bence başarı kriterine girebilir. Ama mutluluğu kovalıyor olmak ne kadar doğru bir süreç emin değilim. Anlar mutluluğun sürekliliğini getiriyor ve orada zincirleri birleştiren şey esas saadeti getiriyormuş gibi geliyor bana. Ama ben zaten bir şeye kalkışıyorsam başarının yolunu keşfetmek istiyorumdur diye geliyor. Oda bana %100 başarının tanımıdır gibi geliyor.
Hangi konularda kendini özgüvensiz hissedersin ?
Sahaya çıkmak ve basketbol oynamak çok kolay benim için. Terliyorum çünkü sportif anlamda bir egzersizin içerisindeyim.
Ama sahneye çıkıp insanların arasında konuşmak kadar terleten bir şey yok benim için. Böyle top sekmeye başladı, ısınmaya başladığında o korkular yükseliyor kendiliğinden ama en kendimi yetersiz hissettiğim alanlardan bir tanesi o.
Bir de insan yönetmek yani kaptan olmak o insanları yönetme titri getiriyormuş gibi geliyor ama kendi yeteneklerinin farkında olmadan insan yönetmek çok kolay olmuyor, bu böyle olsun hadi yapın…
Bir tarafından baktığından 10 senedir bir şirkette yönetiyorum basketbolun yanında abimle, babamla beraber güzel işler yapmaya çalışıyoruz. Farkında oluyorum ki insanlar benle aynı kafada, aynı yetkinlikle de değiller. Bunu öğrenmek en yeni kendime görev edindiğim şeylerden bir tanesi çünkü ben bunu zayıf yaptığım için etrafımda çalışan insanlar potansiyellerinin üstüne çıkamıyormuş gibi geliyor.
En son kendine ne için ''helal olsun sana'' dedin ?
Şu an herhalde en gururlanarak yapabildiğim bir şey kızımın altını değiştirmek.
Daha önce büyük konuştuğun bir konunun başına geldiği oldu mu ?
Direkt aklıma gelmedi ama şey var, onu kabul etmiş durumdayım. Değişim; fikren değişim, zikren değişim, bedenen değişim…Kaçınılmaz bir süreç. Onun her gün parçasıyız. 20 sene önce düşündüğüm bir şeyi farklı düşünüyor kesin olmuşumdur. Bu yediğim, içtiğim şeylerde çok net geliyor aklıma. Farklı şekillerde de örneklendirilebilir ama şimdi aklıma gelmedi.
Çok istediğin halde olmayan bir şeyin sonunda seni büyütecek ve daha iyiye taşıyacak ne sonuçlar çıktı ?
Bu bana şey gibi geldi. Evet alt yapılarda mesela hiçbir zaman milli takımda oynayamadım. Seneler sonra öğreniyorum ki, bunu yakın zamanda abimlerle birlikte konuşuyoruz, genç takımda Türkiye şampiyonasında ben elendiğimiz bir turnuvanın sonunda oturduğum koltuğun üstündeki su şişesine vurayım diye ayak parmağımı kırıyorum sandalyeye vurup. Sonradan diyorum ki o turnuvanın ertesi haftası genç milli takımı kampı var sakatlandığım için daveti kaçırıyorum ve alt yapıları milli takımı oynamadan bitiriyorum benim için. Ve sonradan milli takımda 10 sene oynama fırsatı yakalıyorum, A milli kaptanlığına ulaşıyorum vs. Milli sporcu olmak, yüksek seviyeli bir sporcu olmak o zamanın da hedefiydi, o zaman ulaşamadım bir hata yapıp hatta bir salaklık yapıp ama sonra o zaman o anın bana öğretileri beni yeniden o forma girmeye o fırsatı yakalama ortamı yarattı.
Rutinlerin neler, mesela yataktan kalktıktan sonra başlayan rutinlerin var mı ?
Konuşmamızın en başına dönüyorum, rutinlerimin her şeyi değişmiş durumda çünkü Yasemin’in rutinine göre bir hayat var evde olduğum her an boyunca. Ama özellikle 32-33 yaşına kadar, bugün 37 yaşındayım, ne yediğimin ne içtiğimi çok umursamayan çünkü metabolizması çok hızlı bir insandım. Bugün vücuduma giren her şeye dikkat etmeye çalışıyorum. Bu zaman zaman kısıtlı zamanlarda olsa bile, bir bardak şarap olsa bile. Onun yanında kendime olabildiğince bakmaya başlıyorum çünkü yıpratıcı bir şey yapıyoruz. Hatta her zaman söylüyorum profesyonel spor sağlıklı bir iş değil. Zihinsel ve fiziksel inanılmaz bir yıpranması var ve ben bu yıpranmadan payımı çok ciddi bir şekilde aldım. Ona olabildiğince dikkat etmek için doğru destek mekanizmaları oluşturmak gerekiyor, kulübümde bununla alakalı çok güzel insanlarla bir araya gelebiliyorum aynı zamanda da kendimi bunun bir parçası haline getiriyorum. Rutinler dediğin gibi çok önemli, bende de sporun içerisinde de çok olan bir şey. Ama günlük hayatının içerisinde en rutin olan şey neyse işte kahvenin yeri çok önemli birde beslenme, zamanlamam ve düzenim bugün Yasemin’in rutinine uygun olmakla beraber ne yediğim önemli bir hale geliyor. Diğer tarafta bu bütün serüvenin ve kendini tanıma sürecinin, insan olarak birey olarak eş olarak baba olarak, getirdiği şeylerden bir tanesi de hayatın içerisinde ne kadar teknoloji var ve bunu ne kadar verimli kullanıyorum tarafı. Onu da yeterince sapkın bir dopamin bağımlılığından fonksiyonel bir insana döndürecek bir şekilde yönlendirmeye çalışıyorum.
Bir diğer soru hayatta karar alma mekanizması nasıl işliyor ? Önemli bir karar alma aşamasında neler yapılıyor ?
Evet-hayır sorusunda bazen öyle bir şey oluyor ki ben şunu yaparım, bunu ben yapmalıyım düşüncesi gibi bir ortam var. Ama bugün aldığım kararların kendi geleceğini ve çocuğumun, ailemin geleceğini nasıl etkilediğini düşünerek hareket ettiğim bir ortamda benim kulağıma nasıl geldiğini süzmenin yanında nasıl yaklaşıyoruz u hissetmek önemli oluyor. Ben ne kadar belli zamanlarda Don Kişot olabiliyorsam belli noktalarda doğru soruları sorduğunu düşündüğümden dolayı Ekin’in şeytanın avukatlığına ihtiyacım oluyor. Aynı şekilde Ekin bir şeye heyecanlı bir şekilde yaklaştığı, peşinde koşmak istediği noktada ben aynı rolü üstlendiğim bir ortam oluyor. Şu anda karar mekanizmamızdaki olan her şey ileriye dönük kendi geleceğimizde neler olabilir diye ilerliyor. Ama bir tarafından, kendi girişimlerim yapmak istediğim işler var. Spor ve ona dokunun dünyaların içerisinde inovasyon adına belirli ortamlar yapmak, işler yaratmak istiyorum. Ama orada da doğru insanlarla bir araya gelmek ve onların gördüklerini anlamak istiyorum çünkü benim gördüğümden çok daha farklı bir dünya görüşü olan insanları yanımda tutmaya çalışıyorum oda beni karar mekanizmamda yardımcı oluyor.
Hayatını değiştirdiği kitap veya kitaplar neler ?
John Wooden’ın “The Pyramid of Success” diye bir kitabı var. Başarılı olmak için hangi tuğlalara ve hangi harca ihtiyacın olduğunu anlatıyor en basit biçimde, ve o tuğlaların yerlerinin önemini anlatıyor. Ayrıca ben yakın zamanda Türkçesi okuduğumda, Türkçesini de geldiğinden dolayı çok mutlu oldum “Daily Stoic” yani Günlük Stoyacı gibi bir kitap var yine Ryan Holiday’in. Orada da günlük antik çağlarda, felsefe çağlarında konuşulmuş hikayenin günümüze yansımasının harmanlanmış bir hali var. Yanlış hatırlamıyorsan 2016 yılında çıkmış ben de o zamandan beri alıp her sene bir şekilde onun üzerinden geçerek okuyorum ve kendime günlük hatırlatmalar yaptığım bir ortam oluyor. Bu iki kitap önemli.
Hayal kurmayı devam ettirebilmek adına Yüzüklerin Efendisi’ni her zaman öneririm. Çok sevdiğim bir yapıt başlı başına, kızım okuyacağım zamanı heyecanla bekliyorum bütün hepsine. Benzer şekilde Harry Potter da bence çok önemli bir yapıt benim çocukluğuma çok etki etmiş izlemesi ve okuması çok keyifli bir yapıt diye düşünüyorum. Son olarak yine Stoyacılığa dokunaraktan Mark Aurilius’un “Kendime Düşünceler” kitabı bence senin de bahsettiğin üzere günlük yazma yetisini ve konuşma yetisini nasıl çalıştığını gösterebilecek, okunabilecek bir kitap.