Lost’un finalinde neredeydin? Breaking Bad’in son bölümünü kiminle izledin? Muhteşem Yüzyıl’da Pargalı’nın öldürüldüğünü, Kuzey Güney’de Kuzey’le Cemre’nin evlendiğini ilk kime anlattın? Kime sorsanız cevap verir. Bu dizileri neredeyse herkes izledi. İzlemeyen de birilerinden duydu, gazeteden okudu, izlemiş kadar oldu. Zaten haberdar olmamak mümkün mü? Tıkır tıkır işleyen senaryolar ve dev bütçeler müthiş bir medya desteğiyle birleşince, insanı girdap gibi içine çekiveren bir popüler kültür hadisesine dönüyor, akıllara yerleşiyor.
Bu düzeye gelmek, zihinlere yerleşip nesiller boyu dönecek muhabbeti, çevrilecek geyiği garanti altına almak kolay değil. İşin ucunda ciddi para var. Televizyon dizilerine, hepiniz biliyorsunuz, kova kova para dökülüyor. En iyi oyuncuları kapmak, teklemeyen senaryo yazdırmak, düzgün bir yönetmenle çalışmak, reyting savaşlarında çuvallamayan göz alıcı bir prodüksiyon çıkarmak için derin cüzdan gerekiyor. Bu cüzdan çoğu zaman ardına kadar açılıyor da...
Yalnız bir ufak sıkıntı mevcut. Bu paraları dökerken kimse kimseye hiçbir şey garanti etmiyor. Örneğin Lost, pilot bölümden sonrasını görmeyebilirdi. Breaking Bad iki sezonda bağlanıp bütün mevzu aceleye getirilebilirdi. Muhteşem Yüzyıl ve Kuzey Güney, “bize uymadı” diye yayından kaldırılabilirdi.
Yani bütün bu diziler için yapılan harcanan para, buhar olup uçabilirdi. Diziler hepimizin gözünün önünde ama dünyanın en görkemli sektörü, aslında en riskli olanı. İş yapacak bir dizi çekmek için, yapımcıların güveneceği doğru dürüst bir pazar araştırması yok. Seyircinin hangi dönemde ne istediğini kimse, hiçbir zaman bilemiyor. Yapımcılar, oyuncular, senaristler, televizyoncular, geleceği kestirmek konusunda çaresiz. Milyonlarca dolar ödenen ve bir kanalı uçurmasına bel bağlanan bir dizinin yayın gününde, işleri kolaylaştırmak adına en fazla dua edilebiliyor. Her yıl, “sezona damga vurması” beklenen dizilere dökülen tonla para buhar olup gidiyor.
Pazarlık, stres, panik atak gırla; yine de gideri var. Gelecek sezona aynı hesaplar baki... Bu hesapların niyesi, nasılı bizde biraz Kapalıçarşı usulü, spontane dönüyor ama en büyük dizi sektörüne sahip ABD’de matematik artık yerleşmiş. Bir dizinin sizin önünüze gelene kadar nasıl çetrefil bir süreçten geçtiğini görmek için buyurun.
Önce işin sihirli kısmına bakalım. Bir dizinin gelebileceği en üst noktada duran ve dükkanı her ne kadar yıllar önce kapatsa da herkesin hafızasındaki tazeliğini koruyan Breaking Bad’in dudak uçuklatan rakamları gelsin...
Altı sezona yayılan dizinin son iki bölümü, 10’ar dakika uzatılarak 54 dakika oynatıldı ve reklamlarla birlikte toplam 75 dakika sürdü. Her 30 saniye başına da 400 bin dolar reklam getirdi. Felina isimli son bölümdeki 21 dakikalık reklamın 7-8 milyon dolarlık getirisi olduğu tahmin ediliyor.
Öte yandan, Breaking Bad’i çekmenin maliyeti çok yüksek: 2010 rakamlarıyla, bölüm başına 3 milyon dolar... Dizinin giderleri final sezonunda 3.5 milyon dolara yükseldi. Son 16 bölümün toplam masrafınınsa 56 milyon dolar olduğu söyleniyor.
Gelir gider tablosunun en yüksekte durduğu nokta burası. Çünkü izleyici bu tadı sevmişti. Breaking Bad’in final bölümünde tam 10 milyon ABD’li ekrana kilitlendi. Pahalı bir anekdot: Dizinin müptelalarından, Dreamworks yapım şirketinin kurucusu Jeffrey Katzenberg, bitmesini kabullenemediği Breaking Bad’in en azından üç bölüm daha ekrana gelmesi için bölüm başına 25 milyon dolar ödemeyi teklif etti. Dakikaya vurulduğunda, 568 bin dolarlık bir hesap...
Hollywood’un en iyi senaristlerinin çoğunun orijinal bir fikir üretmesine bile gerek yok. Senaryoları sipariş üzerine yazıyorlar. Bunun için de sektörde “blind deal” diye tabir edilen bir ön anlaşma imzalıyorlar. Tek yapmaları gereken, yapım şirketleri ya da televizyon yöneticilerinin kulaklarına üfleyecekleri fikirleri, ne kadar etsiz ve çapsız olursa olsunlar, senaryo haline getirmek. Önlerine gelen dosyadan çoğu kez şikayet etseler de bu anlaşmadan bir yılda milyonlarca dolar ücret alıyorlar.
Şimdi biraz maliyet hesabına girelim. Amerikan televizyonlarında yarım saatlik bir sit-com’u çekme maliyeti 2 milyon dolar. Bir saatlik bir dramanın maliyetiyse 5.5 milyon dolara kadar çıkıyor. Senaryo ücretleri bu rakamlara dahil değil.
Amerikan dizi ve film sektörünü inceleyen Hollywood Reporter isimli yayın, 2012-13 sezonunda tam 186 dizi projesi için pilot bölüm (dizinin tutup tutmayacağını anlamak için üretilen ve yapımcıların kararını etkileyen hazırlık bölümü) çekildiğini yazdı. Yine Hollywood Reporter’a göre bu bölümlerin toplam masrafı 712 milyon dolar.
Sorun şu: Bu pilot bölümlerin çoğu, yayına bile verilmeden heba olup gidiyor. Örneğin Fox kanalı, 2013-14 sezonu için sekiz drama, sekiz de komedi dizisine pilot bölüm ürettirdi. Bu dizilerden dokuzu piyasaya sürülürken, kalanı rafa kalktı. Son yıllarda Mad Men, Breaking Bad ve Walking Dead’le dünyayı sallayan ABC kanalı için üretilen 24 pilot projeninse sadece sekizi yayınlandı. Hollywood ortalaması, çekilen her üç pilot bölümden ancak birinin yayına verileceğini gösteriyor.
Bunlar buzdağının görünen yüzü. Yine ABD’nin sinema ve dizi sektöründen haber veren dergi Variety’ye göre yapımcılar satın aldıkları her beş senaryodan sadece biri için pilot bölüm çekiyor. Yani Amerika’da dizisini satan bir senaristin, onu televizyonda görebilme ihtimali ancak yüzde 6.
Pilot bölümün başarılı bulunmasıyla yayınına başlanan dizilerin ancak yüzde 35’i bir sonraki sezonu görüyor. Şimdi tekrar matematiğe başvuralım. Umut veren bir senaryoyu satın alan bir televizyon kanalının o senaryoyla başarılı olma şansı sadece yüzde 2. Daha da dramatik biçimde söylersek, bir televizyonun bir senaryo satın alıp çuvallama oranı yüzde 98. Yani bütün o Mad Men’ler, Lost’lar, Boardwalk Empire’lar yüzde 2’lik bir oranın içinden süzülüp geliyor. Geriye kalan her şey çöpte.
Dizi yapımcılarına göre mükemmel bir fikri bir felakete çevirecek çok şey var. Casting işe yaramayabilir. Pilotta harika duran senaryo, 22 bölümlük sezonu taşımayabilir. İkide bir seyirci görüşü almak dizinin pırıltısını azaltabilir... Yaşananlar çoğu zaman başarısızlık zaten. Ne casting, ne pilot ne de seyirci görüşleri işe yarıyor. Fox Televizyon Stüdyoları Başkanı David Madden’dan dinleyelim: “Çoğu film batar, çoğu kitap batar, çoğu albüm zaten o kadar iyi değildir. Bir kişinin eseri de olsa, gruptan da çıksa çoğu fikir çuvallar.”
Bütün dünyanın izlediği Breaking Bad’e bölüm başına 3’le 3.5 milyon dolar arasında masraf yapılıyordu ama memleket dizileri de ucuza çıkıyor sayılmaz. Daha iki üç sene önce standart bir dizinin bölüm başına maliyeti en fazla 300 bin dolara çıkarken, bugün en masrafsızı 400 bin dolara çekiliyor. Ortalama rakam 500 bin. Çok para harcanan dönem dizilerinde rakam 1 milyon dolara kadar çıkabiliyor. Net bir istatistik olmamakla beraber, Türkiye’deki dizi pazarında yılda 2 milyar dolar civarı bir miktar harcanıyor.
Türkiye’deki dizi sektöründen konuştuğumuz isimler, işin başındaki bir senaristin bölüm başına 5 bin TL aldığını söylüyor. Deneyimine ve portföyündeki garantili işlere göre 60 bine kadar çıkan da var. Yıldız oyuncuların kaşesi 45’le 100 bin TL arasıyken, tanınmamış bir başrol, bölüm başı 7 bin 500 TL civarına oynuyor. Diyaloglu bölüm oyuncularının kazancı 2 bin 500 TL, yan cast’taki tanınmış oyuncularsa 15-25 bin TL kazanıyor. Ama tüm bu rakamlar da hiçbir başarıyı garanti etmiyor.
Dizi yapımcıları, tıpkı bugün olduğu gibi ileride de, önlerinde hiçbir veri olmadan sektöre tonla para dökmeye devam edecek. Ama halen herkesin güvenebileceği bir kahin ortalıkta görünmüyor. Bir istisna aradan sıyrılabilir. İnternetteki ABD merkezli, bağımsız dizi ve eğlence platformu Netflix, bütün hesapları değiştirebilir.
Televizyon kanallarıyla anlaşma yaparak, dizileri internette yayınlayan Netflix tüketicinin bütün eğilimlerini biliyor. Hangi dizi kaç kişi tarafından, hangi saatler arasında izleniyor? Seyirci hangi sahnede diziyi durduruyor, hangi anlar geriye sarılıp yeniden izleniyor? Hangi tür diziler yılın hangi dönemlerinde daha çok gidiyor? Netflix şu anda bütün bu istatistiklere yakın. Biraz bu yüzden, biraz da birçok kanal dizilerinin artık orada yayınlanmasını istemediğinden platform, kendi dizilerini çekmeye başladı.
Maliyet yine düşük değil. Örneğin Kevin Spacey’nin başrolünde oynadığı House of Cards’ın 13’er bölümlük iki sezonu için, Netflix’in ödediği rakam 100 milyon dolar. Avantajıysa bu paranın tam olarak neyi karşıladığının istatistiki olarak bilmek. Bugün dünyanın her yerindeki televizyon yöneticileri ve film yapımcıları Netflix’in başarıp başaramayacağını merak ediyor. Başarırsa, platform dünyasına hazırlanın.