Dries Van Noten'in son defilesinin kapanışında el sallayarak veda etmesinden yaklaşık 36 saat sonra, efsanevi Belçikalı moda tasarımcısı Paris'teki güneşli sergi salonunda oturuyordu. Ofiste ise, şık giyimli çalışanların bilgisayar başında oturduğu bir başka Pazartesi sabahı, imzası haline gelen lacivert kazağı ve taba rengi deri ayakkabılarıyla, 66 yaşındaki tasarımcı canlı ve iyi dinlenmiş görünüyordu. "Dün gece iyi uyudum, önceki geceler böyle değildi," dedi gülümseyerek.
Erkek giyim mirası, moda endüstrisi hakkındaki düşünceleri ve gelecek planları hakkında geniş kapsamlı bir sohbete koyulduğumuzda, Van Noten adeta refleks olarak, etrafımızdaki rafları süsleyen ayakkabı koleksiyonunu İtalyan ayakkabı tedarikçileriyle ilgili bir şey yüzünden nasıl ikiye bölmek zorunda kaldığını anlatmaya başladı. Bu yüzden ona, “Size söylemeliyim ki, emekli olmuş gibi durmuyorsunuz.” dedim.
Van Noten bu yılın başlarında, yılda dört defile koleksiyonu tasarlama işinden geri adım atma kararını açıkladığında manşetlere çıkmıştı. Bu meslekte tasarımcılar ne zaman ve nasıl zarif bir çıkış yapacaklarını pek bilmezler. Ancak açık görüşlü Van Noten her zaman kendi standartlarına ve kurallarına göre hareket etmiştir.
Tasarımcının büyük finali ise, 1981 yılında Antwerp Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olan ve sektörü kasıp kavurmaya devam eden Belçikalı moda tasarımcıları grubu Antwerp Six'in birkaç üyesi de dahil olmak üzere 800'den fazla arkadaşı, müşterisi, hayranı ve meslektaşının önünde gerçekleşti. (Eski arkadaşlardan oluşan bu altı kişilik ekipte Van Noten, Ann Demeulemeester, Dirk Van Saene, Walter Van Beirendonck, Dirk Bikkembergs ve Marina Yee yer alıyor. Martin Margiela ise genellikle yedinci üye olarak kabul ediliyor).
Klasik Dries modasına uygun olarak, defile sizi odadaki en ilginç kişi yapmak üzere tasarlanmıştı ve kesim, renk, desen ve malzeme anlamında, akıllıca tasarlanmış sanatsal kıyafetlerle doluydu. Her ne kadar kadroda Dries Van Noten'in eski oyuncularından birkaç kır saçlı kişi yer alsa da, bu defileyi bir “en iyi hitlerin” bir araya gelmesi olarak tanımlamak doğru olmaz. Gösterinin ardından sahne arkasında, belli ki bunalmış olan Van Noten, klasik İngiliz yünleriyle yan yana getirdiği yeni malzemeler (geri dönüştürülmüş polyesterler gibi) hakkında konuşmaktan kendini alamadı ve sohbetimiz sırasında, çiçekli trençkotlar, pantolonlar ve üstlerden oluşan bir bahçe yaratmak için ilk kez kullandığı eski Japon baskı tekniğinden bahsederken gözleri parladı. Bu, çalışmalarını günlük hayatlarının bir parçası haline getiren hayranlarına şefkatli bir teklif ve mirasını devam ettirecek henüz kesin olarak belirlenmemiş olan ekibine açıkça verdiği bir mesajdı. “Cesaret etmeliler ve ilerlemeliler.” dedi. Gösterinin ve sahne arkasındaki sonsuz sayıda kucaklaşma ve selfie'nin ardından Van Noten, saat gece yarısını geçene kadar disko topu ışıkları altında dans etti.
Artık Dries Van Noten'in hayatının bir sonraki aşaması, eşi Patrick Vangheluwe ve köpekleriyle birlikte Amalfi Sahili'nde sekiz günlük bir tatile çıkmadan önce Antwerp'e döndüğünde resmen başlayacak. Biraz boş zaman geçirdikten sonra, tasarımcının eve dönmeye can attığını söyleyebilirim. Ancak tüm bunları tam olarak geride bırakamadığını da hissediyorum. “Kafamda hala birçok plan var, hâlâ farklı şeyler yapabilirim," diyor kırık Flaman aksanıyla. "Moda dünyası ve diğer her şey benim ruhum, benim hayatım. Şimdi kapıları tamamen kapatmak garip olur. Bu yüzden kapatmayacağım.”
GQ: Cumartesi gecesi yapılacak şov öncesinde birkaç röportajda emeklilik kararınızla ilgili bir belirsizlik yaşadığınızı açıkladınız. Şu anda nasıl hissediyorsunuz?
Dries Van Noten: Çok mutluyum. Sanırım önümüzdeki hafta her şey iyice kafama dank etmeye başladığında, "Aman Tanrım, ben ne yaptım?" dediğim anlar olacak. Bir şeyi kalbinizle ve ruhunuzla, benim yaptığım gibi tutkulu ve eksiksiz bir şekilde yaptığınızda bunun normal olduğunu düşünüyorum. Her zaman moda hakkında düşünüyordum. Baktığım her şey bir ilham kaynağıydı. Yaratıcılığımı sürekli besliyordum.
Kırsalda yaşıyoruz, bu yüzden her gün bir buçuk saatimi arabada geçiriyordum. Radyoda bir şey duyuyor ve ilginçse hemen Shazam'lıyordum. Müziği Shazam'lamam gerekmemesi garip olacak! Bir sanat sergisine gittiğimde, ilginç bir renk kombinasyonunun hızlıca fotoğrafını çekiyorum, belki işime yarayabilir diye. Artık ilham bulmak için değil, sadece bakmanın keyfi için bakabilirim. Bu daha çok anlamak, nedenini, nasılını ve her şeyi anlamak için bakmakla ilgili olacak. Yani farklı bir hayat olacak ama yine de şirketin güzellik ve parfüm bölümü için çalışmaya devam edeceğim, zaten bunu yapmaktan keyif alıyorum. Ayrıca mağaza tasarımı ve tüm bu şeylere de devam edeceğim. Erkek ve kadın koleksiyonları konusunda danışmanlık yapacağım. Tabii ki benim tavsiyelerime uymak ya da uymamak onların tercihi.
GQ: Defile üzerine konuşulacak çok şey var ama ben özellikle en sonki görünümden etkilendim; saten cepli uzun siyah bir palto, gerçekten akıcı görünen altın-gümüş pantolon ve sade sandaletler. Bir özü vardı ve çok şiirseldi. Bu şovu belirli bir noktada bitirmek üzerinizde bir baskı yarattı mı?
Dries Van Noten: Kolay bir iş olduğunu söylersem yalan söylemiş olurum. Tabii ki üzerimde baskı vardı. Beklentiler gerçekten yüksekti. Şunu söylemeliyim ki emekliliğimi açıkladığımda gelen tepkilerin yoğunluğu beni oldukça şaşırttı. Tamam, tabii ki insanlar tepki gösterecek diye düşündüm. Ancak duygusal çığ gerçekten de geleceğini tahmin etmediğim bir şeydi. Başlangıçta "Tamam, normal bir gösteri yapacağız" demiştik. Erkeklerle başladığım için erkeklerle bitirmek istediğimi biliyordum. Bir kitap sonu gibi olmasını istedim.
Ama normal bir gösteri yapma fikrimde tereddüt etmeye başladım. Birçok insan katılmak istedi ve ben de "Hadi yapalım" dedim. Sonra yaratıcı olmak ve basit bir en iyiler koleksiyonu yapmak istemedim. İnsanların beklediği şeyi yapmak istemedim: çok fazla renk, çok fazla baskı, çok fazla nakış. Daha doğrusu bunları yapmak istedim ama farklı bir şekilde. Bu benim risk almak için son şansımdı. Bu yüzden yeni malzemeler, yeni baskı teknikleri denemek istedim, “suminagashi” adı verilen ve bin yıldır var olan bir Japon sistemi gibi.
Zorluydu. Son kurgu zordu, çünkü başlangıçta altın rengi bir blazer ceketle bitirmek istedik, ancak bunun çok göze batacağını düşündüm. Defileye Alain Gossuin'in kaliteli yün-keten karışımı uzun bir palto giyerek başlaması fikrini de çok sevdim. Alain ile ilk defilemizi 1991 yılında yapmıştık. Bu bizim için ilk kez defileye çıktığı zamandı ve final görünümünü, bugün dönüştüğü insanla, en sonki Alain ile sunmanın çok önemli olduğunu düşündüm. Alain bizim için 34 şova çıktı ve genç adamın yürüyüşü ve paltoyu giyme şekli çok etkileyiciydi. "Bu gösterinin finali bu olmalı." dedim.
GQ: Hiçbir zaman kişisel şöhretinizden yararlanan biri olmadınız. Sonra emekliliğinizi açıkladınız ve o zamandan beri spot ışıkları üzerinizde. Bu garip bir duygu olmalı.
Dries Van Noten: Evet doğru, ama gerçekten çok mutluyum. Duyurudan sonra, sadece yaşlılardan değil, gençlerden, meslektaş tasarımcılardan da çok sayıda el yazısı mektup aldım. Bana duygularını, yaptığım kıyafetlerin onlar için ne kadar anlamlı olduğunu paylaştıkları bir mektup göndermek için çaba sarf ettiler. Ve tasarımcılar bana onlara ilham verdiğimi, bağımsız çalışma tarzımın onları adım atmaya ittiğini, karar vermelerine yardımcı olduğumu söylediler. Ve tüm bunların hala devam ettiğini belirttiler. Bu sabah kapıdan çıkarken tanımadığım bir kişi "Dries, moda için yaptıkların için teşekkür ederim. Güle güle." dedi ve arabaya atlayıp ortadan kayboldu.
GQ: Anladığım kadarıyla yarın Antwerp'e, oradan da bir sonraki planlarınız üzerinde çalışmaya başlamadan önce bir haftalık tatil için İtalya'ya gideceksiniz. Bu planlar hakkında başka neler söyleyebilirsiniz?
Dries Van Noten: Planlarımız henüz tam olarak somutlaşmadı çünkü üzerinde çalışacak zamanım olmadı. Ancak şirket için yapacaklarımın yanı sıra, gençleri ilgilendiren pek çok başka fikrim de var, çünkü buna devam etmek istiyorum. Benim için asıl önemli olan gençlerle bağlantıda kalmak. Bir yıl önce bu kararı verdiğimde Patrick'e şöyle demiştim: "Sakın sadece 60'lı ve 70'li yaşlardaki insanlarla vakit geçireceğimi düşünme. Hayır, hayatım böyle olmayacak." Etrafımdaki genç insanlarla sürekli bilgi ve vizyon alışverişinde bulunmak istiyorum. Belki bazen onlara akıl hocalığı yapabilirim ama onların da bana bir şeyler öğretmeye devam etmelerini istiyorum.
GQ: Pek çok genç insan moda dünyasına sizin çalışmalarınız sayesinde giriyor. Bunun bir nedeni de Antwerp Six'in etrafındaki gizem. Antwerp Altılısı'nın itibarı kariyerinizi inşa etmenize yardımcı mı oldu mu yoksa bunun içinden çıkılması gereken bir durum olduğunu mu hissettiniz?
Dries Van Noten: Birkaç hafta önce yine altımız birlikte oturuyorduk. Eğlenceli bir an geçirmek içindi ama Antwerp Altılısı'nın ne kadar ikonik hale geldiği hakkında konuşuyorduk. Bu hiçbir zaman "Hadi bir grup kuralım ve şunları yapalım" gibi bir pazarlama planı değildi. Bir anda gelişiverdi. 1986'da Londra'daki British Designer Show'da gelinlik ve iç çamaşırlarının arkasındaki bir showroom'un ikinci katında sıkışıp kalmıştık.
İsimlerimizin telaffuzunun çok zor olduğunu biliyorduk, bu yüzden "Yukarıdaki Antwerp'ten altı Belçikalı tasarımcıya bakın" yazan el ilanları hazırladık. Sonra bu terim Women's Wear Daily tarafından bir makalede kullanıldı ve grup oluşmuş oldu. Biz, bir grup arkadaştık ve modaya olan tutkumuzu paylaşıyorduk. Modanın ne olabileceğine dair hepimizin farklı vizyonları vardı, ama çok fazla bilgi paylaşıyorduk ve birbirimizi teşvik ediyorduk. Ve hala arkadaşız, bu yüzden birlikte dışarı çıkıyoruz. Ann’in, bahçıvanlığa karşı büyük bir bağımlılığı var. Mesela bana domates fidanları veriyor. Biz de ona karşılığında bitki büyütüp veriyoruz.
GQ: Başka neler hakkında konuştunuz?
Dries Van Noten: Miras ve tarih hakkında. Ama tabii aynı zamanda aileler, çocuklar, torunlar ve bunun gibi şeyler hakkında da konuştuk.
GQ: Modayla ilgili en eski anınızın ne olduğunu merak ediyorum. Kıyafet anlamında değil, ama pratikte ve yaratıcılık anlamında modadan bahsediyorum.
Dries Van Noten: En eski anılarım moda okulunda öğrendiklerime dayanıyor. Öncesinde bir Cizvit okuluna gidiyordum, tabii ki çok ciddi ve geleneksel bir okuldu. Ve ailemin bir moda mağazası vardı, bu yüzden koleksiyonları ve her şeyi görmek için onlarla Floransa'ya ve Milano'ya seyahat ediyordum. Bu süreçte gerçekten büyülenmiştim. Ama tabii ki Cizvit okulunda olmak ve eşcinsel olduğunuzu keşfetmek gibi şeyler biraz zorlayıcıydı. Ama Cizvit okulundan moda okuluna gitmek, Walter (Van Beirendonck) ve Martin (Margiela) gibi insanlarla tanışmak, "Vay be, farklı bir dünya varmış" dedirtti.
Tabii ki modanın kendisi için de çok heyecan verici bir dönemdi. '74, '75 yıllarında keten takımlar, deri ceketler, logolar ve tüm bunlarla beraber erkek giyimini tamamen değiştiren Armani ve Versace vardı. Hemen ardından Claude Montana ve Thierry Mugler geldi ve bu büyük omuzlar anlamına geliyordu. Yani bir yıl içinde şıklık ve rahatlıktan, power dressing akımına geçilmiş oldu.
Ve sonra punk, negativizm, karanlık saldırganlık gibi şeyler geldi. Çığlık atan müzikler ortaya çıktı. Londra'da Vivienne Westwood vardı ve Yeni Romantik akımı vardı. Yeni Romantikler'den sonra, Japon tasarımı başladı. Comme des Garçons'un Paris'teki ilk defilesine 1980'de gittik. Yaklaşık beş yıldan bahsediyorum. Fikirlerin, vizyonların, farklı tutumların ve bunun gibi şeylerin nasıl bir havai fişek gibi patladığını hayal edebiliyor musunuz? Yani bizim için moda inanılmazdı ve her şey dünyada olup bitenlerle ilgiliydi.
GQ: Paris'teki ilk Comme des Garçons defilesine mi katıldınız?
Dries Van Noten: Evet.
GQ: Nasıl bir deneyimdi?
Dries Van Noten: Okuldayken defilelere hile yaparak girme konusunda çok iyiydik. Zaten davetiyeleri deli gibi kopyalıyorduk. Bir davetiye alıyorduk, sonra bir davetiye 12 davetiye oluyordu ve herkes gidiyordu. Ayrıca, merhum New York Times fotoğrafçısı Bill Cunningham defilelere katılmamızda bize çok yardımcı oldu. Şöyle derdi: "Defileler o yaşlı insanlar için değil, sizin gibi gençler içindir. Defileyi görmelisiniz." Gizlice içeri girmemize yardım ederdi. Bunu yaptığın için teşekkürler Bill Cunningham.
GQ: Yaptığınız ilk tasarımı hatırlıyor musunuz?
Dries Van Noten: Moda okulundan önce hiç kendim kıyafet yapmamıştım. Tabii ki moda okulunda ilk yıl çok teoriktir. Ancak ikinci yıldan itibaren giyilebilecek kıyafetler yapabilirsiniz. İlk yaptığım şey bir erkek blazer ceketiydi, çok fazla lastik içeren garip bir tasarımdı. Yani tuhaf bir dönemdi ama oldukça eğlenceliydi. Ama Walter ve Martin'in moda okulunda yaptığı şeyler, kişiliklerini çok ortaya koymaya başladıklarının bir kanıtıydı.
GQ: Antwerp Altılısı ile ilgili olan ilk zamanlardaki dedikoduların ne kadar farkındaydınız? 1986'daki ilk çıkışınızı hayatınızı değiştiren bir an olarak değerlendirir misiniz?
Dries Van Noten: Bu bir mücadeleydi diyebilirim. Buna hazırlıklı değildik. Şanslıydım, çünkü Barneys önemli bir istekte bulunmuştu. Ama tabii ki ilk yıllar gerçekten zorluydu. Kendi markama yatırım yapabilecek parayı kazanmak için başka markalara sanırım yaklaşık yedi ticari koleksiyon tasarlıyordum. Bu hiç kolay değildi. Martin kendi şovunu yapan ilk kişiydi. Dirk Bikkembergs ikincisiydi. Erkek defileleri yapmaya başlayacak parayı ancak 91'de bulabildim. Yani biraz zaman aldı.
GQ: Floransa'daki 1996 ilkbahar erkek defilenizin nasıl geçtiğini anlatabilir misiniz? Hala sadece kariyerinizin değil, erkek moda tarihinin de en ikonik defilelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Dries Van Noten: Bir disko topu vardı! (Bunu gülerek söyledi) Normalde çok resmi defileler düzenleyen Pitti Uomo'nun desteğini aldık. Bizden nefret ettiler. Biraz alışılmışın dışında düşünmek istemiştik. "Tamam, Floransa'ya gideceğiz ama Floransa halkını da işin içine katmak istiyoruz" dedik. Böylece Floransa'dan ve Avrupa'nın dört bir yanından 140 modelle çalıştık. Gerçekten de meydandaki normal yaşamı, kızları baştan çıkarmaya çalışan gitarlı İtalyan aşıklarla birlikte yeniden yaratmak istedik. Bunların hepsi gerçekleşti. Modellerin arasında dolaşıp sahte çanta satan insanlar vardı. Gösteri için iki otobüs dolusu Japon turistle anlaşma yaptık. Gerçekten tam bir kaostu ama çok eğlenceliydi.
Ve son olarak, bir havai fişek gösterisi yapmak istedik. Floransa'da havai fişek gösterilerinden sorumlu olan kişiyle konuştuk ama bir hafta önce büyük bir havai fişek gösterisi yaptığını ve bunun tam bir felaket olduğunu bilmiyorduk. Her şey ters gitmişti. Bu yüzden Floransa'ya iyi havai fişek gösterisi yapabileceğini kanıtlaması gerekiyordu. Küçük bir bütçemiz vardı, bu yüzden 30 saniyelik bir havai fişek gösterisi istedik. En azından büyük bir patlama yaratabilecektik. Bize beş dakikalık bir havai fişek getirdiğini bilmiyorduk, havaya 30 saniyede ateş ettik. Çok büyük bir patlamaydı. Öyle bir patlamaydı ki Floransa'daki tüm pencereler titremeye başladı, tüm arabaların alarmları ve müzelerin alarmları çaldı. Ertesi gün, yapım tasarımcısı Etienne Russo tutuklandı! Tutuklandı, havaalanında durduruldu ve ne yaşandığını açıklamaya gitmek zorunda kaldı. Çılgınca bir şeydi.
GQ: Erkekler için yaptığınız işlerde bir dönüm noktası olarak aklınızda kalan başka özel koleksiyonlar var mı?
Dries Van Noten: Birkaç tane var. Aklımda kalanlardan biri 2011 Sonbahar/Kış Koleksiyonu, Musée Bourdelle'deki Bowie’den ilham alan defile. Ne öğrendiğimizi kanıtlayan farklı defileler de var. Bir keresinde İlkbahar/Yaz 2001 için David Hockney'den esinlenen bir koleksiyon yapmıştım, ki bu sanırım yaptığım en kötü erkek giyim koleksiyonlarından biriydi. Daha minimal olmaya çalıştık ve bunun kesinlikle bize göre olmadığı açıktı. İyi olmayan bir şekilde havalı ve minimal olmaya çalıştık. Ancak bundan çok net bir şekilde ders aldık ve bu da çok daha güçlü bir görünümle sonuçlandı.
GQ: Daha önce 2000 yılı civarında moda yapma konusundaki düşüncelerinizde nasıl radikal bir değişim geçirdiğinizden bahsetmiştiniz. Modaya uygun giysiler yerine güzel giysiler yapmaya odaklanmanız gerektiğine karar verdiniz. O dönemde üzerinizde ne gibi baskılar vardı?
Dries Van Noten: Tuhaf bir dönemdi. Her şey Jil Sander ve Helmut Lang ile ilgiliydi. Ancak işimizde hala çok başarılıydık ve gerçekten hızlı büyüyorduk. Ve 90'ların sonunda maalesef iş ortağım Christine Mathys vefat etti. O zamandan beri sadece yaratıcı taraftan değil, aynı zamanda iş tarafından da sorumluydum. Ve sonra daha büyük gruplar bize yaklaştı. Alexander McQueen’in ve Jil Sander'in büyük işler yaptığı ve genç insanların büyük markalara katıldığı zamanlardı.
GQ: Farklı birleşmelerin de yaşandığı bir dönemdi değil mi?
Dries Van Noten: Tom Ford'un Gucci'de çalışmaya başlamasıyla birlikte ayakkabı ve çantalar açıkça daha önemli hale gelirken kıyafetlerin önemi azaldı. Her şey daha çok pazarlamayla ilgili olmaya başlamıştı. Yani gerçekten şöyle bir zamandı, "Tamam, biz kimiz? Kıyafetlerimizi olduğu gibi yapmaya devam edebilir miyiz?" Ekibimizde birkaç kişi "Daha minimal olmalıyız. Daha keskin olmalıyız." diyordu ve bu bana gerçekten hiç doğru gelmedi.
David Hockney ile yaptığımız erkek koleksiyonu, bildiğim şeye geri dönmeye karar verdiğim andı. Ama aynı zamanda bunu tam anlamıyla yapamayacağımı da öğrendim. O andan itibaren kontrastlarla oynamaya, işlerimi daha çağdaş hale getirmek ve daha ileri götürmek için renklere ve işlemelere farklı unsurlar eklemeye başladığımı görebilirsiniz.
GQ: Şirketi 90'ların sonunda LVMH veya Gucci Group'a (şimdiki Kering) satmış olsaydınız nerede olacağınızı hiç düşündünüz mü?
Dries Van Noten: Elbette düşündüm. Hatta Puig'in bir parçası olduğumuzda buna çok kafa yorduk. Ama ben çok mutluyum. Modayı kendi yolumla izledim, çünkü benim aşkımdı. Payetleri seçerim, iplikleri seçerim, hataları denerim ve hatalardan öğrenirim. Bunu çok sevdim ve hala seviyorum. Özleyeceğim şey de bu. Markam 10 kat büyük olsaydı ve her yerde mağazalarımız olsaydı daha mutlu bir insan olacağımı sanmıyorum. Hedefim bu değildi. Ve şimdi doğru kararı verdiğimi biliyorum.
GQ: Doğru, bahçe yeterince büyük.
Dries Van Noten: Kesinlikle.
GQ: Erkek stilinin evriminde çok ilginç bir noktadaydınız. Kariyeriniz boyunca erkek giyiminde yaşanan devrimlere nasıl tepki verdiniz?
Dries Van Noten: Erkek giyimi üzerine gerçekten çalışmaya başladığım anın bir devrim olduğunu düşünüyorum, özellikle ilk yıllarda. Erkek şovları yapmaya başladığımız an, bu bir giyinme biçimi haline geldi. Özellikle kıyafetlerden çok stil ile ilgiliydi. 80’lerde yaşananları biraz analiz ettiğinizde, harika erkek giyimi yapan İtalyan tasarımcıların gerçekten bir şeyleri zorladığını görebilirsiniz. Ancak 90'ların başında, Yeni Romantikler'den itibaren, erkek giyimi bir tür erkek bedeninde kadın giyimi haline geldi. Yani, Montana ve Mugler'i düşünün, erkekler için yaptıkları şeylerin aynısını bir kız için de yaptılar.
Ve moda eşcinsel kültürüyle oldukça bağlantılı hale geldi ve tabii ki moda için harika müşterilerdi. Ama heteroseksüel erkekler gerçekten kopuktu. Bence Helmut Lang belki de bu yüzden bu kadar iyi bir iş çıkardı, çünkü hala pek çok insanın bağ kurabileceği bir duygu bulmuştu.
Her zaman terzilik üzerine odaklandım ve gerçekten de bazı şeyleri biraz zorlamaya çalıştım. Tamam, büyük omuzlu ceketler ve diğer şeyleri de yaptım. Ama orada her zaman bir tür gerçeklik vardı. İnsanlara hitap ediyordu çünkü giymekten hoşlandıkları şeylerdi ama yine de bir inceliğe sahipti diyebilirim. Bir gerçekliği vardı. Ve bence bu benim çalışmalarımın kırmızı çizgisiydi.
Tamam, belki moda dünyasının geldiği noktayı beğenmiyorum ama harika olan bir şey var ki o da tepeden tırnağa Versace, vintage ya da Uniqlo giyip havalı ve şık görünebilecek olmanız. Bence modanın en güzel yanı bu. Ama elbette en çok sevdiğim şey, tüm bunları kişisel bir şekilde bir araya getirmeniz. Kendimi kelimeler yaratan biri olarak görüyorum ama cümleleri müşterinin kurması gerekiyor. Görünümü yaratan gerçekten sizin kişiliğiniz, benim vizyonum değil. Ben fikirler verebilirim ve isterseniz onları almak size kalmış.
GQ: Şu anda moda dünyasında neleri sevmediğinizden biraz daha bahseder misiniz?
Dries Van Noten: Günün geri kalanında konuşacak vaktiniz var mı?
GQ: Burada istediğiniz kadar oturabilirim. Şu anda modanın çok huzursuz bir durumda olduğu ve sistemin hepimizin fark ettiğinden daha kırılgan olduğu açık.
Dries Van Noten: Ancak kırılgan olan moda değil, modanın bir iş olması. Ve bana göre bunlar iki farklı şey. Moda bir arzudur. Bence modanın gücü de bu. Kendinizi iyi hissetmiyorsunuz, üzerinize bir kazak giyiyorsunuz ve kendinizi çok daha iyi hissediyorsunuz. Belli bir anda parlamak isterseniz, moda sayesinde parlayabilirsiniz. Kendinizi saklamak istiyorsanız, saklanabilirsiniz. Bence kıyafetlerin gücü de bu. Bence kıyafetler bunun için var. Benim için önemli olan bu. İş adamlarının modayı ne hale getirdiği ise bambaşka bir şey. Ve bence bu şu anda çok iyi bir durumda değil. Sanırım bunu herkes biliyor. Ne kadar sahte arzu yaratabilirsiniz? Bu şu anda çok fazla, kesinlikle oldukça fazla.
GQ: Emekli olma kararınızın ne kadarı sektörle ilgili bu hislerinizle bağlantılıydı?
Dries Van Noten: Elbette bu da işin bir parçası. Ancak diğer yandan, zor zamanlarda bir marka olarak çok başarılı olduk. Zor zamanlarda insanlar yaptığımız şeylerle çok güçlü bir bağ kurdular. Bu yüzden kendime oldukça güveniyorum ve bunun nedeni "Tamam, moda sistemi artık çalışmıyor. Vazgeçiyorum." değil. Bu, aslında beni devam etmem için teşvik ederdi.
GQ: 2018 yılında markanızın çoğunluk hissesini Puig'e sattınız. Bu, nihai emekliliğiniz için yaptığınız planlamanın bir parçası mıydı?
Dries Van Noten: Fikir gerçekten de buydu. 2017'de 60'lı yaşlarıma yaklaştığım bir noktadaydık. Çok sağlıklı bir şirkettik ama kendimize ait bir e-iletişim işimiz yoktu. Yeterli sayıda mağazamız yoktu. İşimize Çin'de başlamak zorundaydık. Yani pek çok şey vardı. Ve o zamanki aksesuar işimiz sanırım ciromuzun %4'üydü.
İlk düşüncem 65 yaşıma kadar çalışıp sonra işi kapatmaktı. Ama sonra bunun Antwerp'teki ekibime karşı dürüst olmayacağını fark ettim. Bazı insanlar 25, 30, 35 yıldır bizimle birlikte. Bir aile olduk. "Benden bu kadar" demek son derece yanlış olur. “Finansal olarak artık buna ihtiyacım yok. Teşekkür ederim. Güle güle." Bu yüzden öncelikle markanın bizden sonra da devam edebilmesi için yeterli kimliğe sahip olup olmadığımızı değerlendirdik. Ve çok iyi bir arşivimiz var. Bununla gurur duyuyorum. Arşivimiz düzenli. Elimizde desenler, kumaşlar ve bunun gibi şeyler var. Yani üzerinde çalışacak malzeme var. Yaptıklarımın birebir kopyalarını yapmalarını istediğimden değil. Ama gelecekteki tasarımcılar bu tür şeyleri kullanabilir.
Sonuç olarak Puig'de bir ortak bulduk ve 65 yaşıma geldiğimde bırakma kararı aldım ama sonra COVID patladı ve ben henüz hazır değildim. Yapmak istediğim her şeyi yapmamıştım. Ama belli bir anda karar vermeniz ve şöyle demeniz gerekiyor: “Bu kadar yeterli.”
GQ: Ekibiniz her kim olursa olsun ona ne gibi tavsiyeleriniz olacak?
Dries Van Noten: Bence biz her zaman cesaretle insanları şaşırtmak istedik ve bu çok önemli. İstediğim son şey, benim yaptığım şeyin yeni bir versiyonunu yapmaya çalışmaları. Bence cesaret etmeliler, ilerlemeliler. Son şovumda yaptıklarımın nedeni de buydu. Bir “Best-of” konsepti yapmak istemedim. Tamam, risk aldım. Bazı insanlar yeterince renkli olmadığı ya da yeterince baskılı desen olmadığı için hayal kırıklığına uğrayabilir ama bu tam da benim istediğim şekildeydi. Risk almam için son şanstı, ben de bunu değerlendirdim.
GQ: Artık ayrıldığınıza göre, lacivert kazaklı üniformanızı da bırakacak mısınız?
Dries Van Noten: Bütün günüm karar vermekle geçiyor ve dolabımı açtığımda yapmak istediğim son şey karar vermek. Sadelik istiyorum. Restoranlara gittiğimde günün yemeğini yerim. Menüyü açıp seçim yapmak istemiyorum. Belki şimdi moda konusunda daha fazla deney yapacağım. Bu mümkün.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ US WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.