Hollywood korku sinemasına en azından yüzeysel bir ilgisi olan herkes, muhtemelen Jason Blum’un kariyerinin ana hatlarını bilir. Blum’un kariyeri, 15.000 dolarlık bir bağımsız korku filmi olan Paranormal Activity ile başladı; Blumhouse’un bu küçük prodüksiyonu 193 milyon dolarlık bir gişe başarısına dönüştü. Blum, riski minimize eden bir yaklaşım geliştirdi: düşük bütçeler, düşük peşin maaşlar ve hit olan filmlerde kârlı geri paylar. Ardından The Purge, Splitve Get Out gibi gişe canavarları geldi. Tutmayan filmler ise finansal olarak Blumhouse için yönetilebilir bir kayıp oldu.
Blumhouse zaman zaman Whiplash ve BlacKkKlansman gibi eleştirmenlerin beğenisini kazanan dramlar da üretti, ancak stüdyo kısa sürede, korku sinemasında yeni bir altın çağın simgesi hâline geldi. Bu dönemi konu alan yeni kitap Horror’s New Wave: 15 Years of Blumhouse, Blumhouse’un en büyük hitlerinin perde arkasındaki hikâyeleri samimiyetle anlatıyor.
Ancak Blum, sadece geçmişe bakmakla yetinmiyor; şirketin gelecek vizyonu üzerine de heyecanlı. Sürükleyici deneyimler, video oyunları ve Colorado’daki Stanley Hotel’in gölgesinde, Blumhouse temalı bir müze alanı gibi projelerle ilgileniyor. “İlk 15 yılı markayı kurmakla geçirdik,” diyor Blum. “Şimdi elimizde bir marka var. Peki bundan ne yapacağız? Yaratıcı bir işte sadece başarıyı tekrar etmekle yetinemezsiniz. Böyle işlemez. Bugünün korkusunda öncü olan ne ve biz bunun neresindeyiz?”
Aşağıda Jason Blum, COVID sonrası Hollywood’un durumu, yeni nesil korku yönetmenleri ve A.I.’ın film yapım sürecine olası etkileri üzerine konuşuyor:
İki film var: Jem and the Holograms ve The Hunt. The Hunt özellikle zamanlamasıyla talihsiz bir durum yaşadı. [Editör notu: The Hunt, şiddet içeren politik bir hiciv olarak hem muhafazakâr yorumcuların hem de Donald Trump’ın tepkisini çekti; Universal Pictures, bir dizi gerçek toplu silahlı saldırıya yakınlığı nedeniyle vizyonu erteledi. Film, COVID-19 pandemisi sinemaları kapatmadan bir hafta önce gösterime girdi.] The Hunt harika bir filmdi ve hit olacaktı.
Bugün sinemalarda başarılı olan filmler, COVID öncesine göre çok farklı. İster iyi ister kötü, artık fikri mülkiyet (IP) daha ön planda. İnsanlar izledikleri filmin daha önce bildikleri bir filme, kitaba veya diziye bağlı olmasını bekliyor. Orijinal yapımlar daha zor şans buluyor. Başarılı olanlar var ama çok nadir ve daha farklı, daha özel olmaları gerekiyor.
Hayır. Tam tersine, çünkü sadece bu iki orijinal film başarıya ulaştı. Sinners ve Weapons tuttu, ama 15 diğer film tutmadı. Kültüre nüfuz eden sadece iki orijinal korku filmi olan bir yıl görmek, yeni bir durum. Normalde beş ya da altı tane olurdu.
Kardeş şirketimiz Atomic Monster’ın The Conjuring: Last Rites filmi, şimdiye kadar yapılmış en başarılı Conjuring filmi oldu. Yani filmler tuttuğunda, gerçekten büyük tutuyor; ama battıklarında da çok daha büyük batıyor. Eskiden “En az 7 milyon dolar geliriz” denirdi; şimdi 2 milyon dolara açılan filmler var.
Bence sinema gösterim süreleri seyirciyi karıştırdı. Bazı filmler iki hafta, bazıları üç hafta, bazıları dört ay sonra dijitalde. Eskiden sinemalar ve evde izleme arasında net bir çizgi vardı: Film önce sinemada gösterilir, aylar sonra evde izlenirdi. Şimdi her pencere farklı. Apple aynı gün yayınlayabiliyor, bazen sinemaya hiç vermiyor. Bu, piyasada kafa karışıklığı yarattı.
Eskiden, “Bu hafta sonu sinemaya gidelim, bir film seçelim” fikri vardı; artık neredeyse yok. İnsanlar sinemaya gittiklerinde belirli bir filmi izlemeye gidiyor. “Bayağı havalı görünüyor ama birkaç hafta içinde evde de izlerim” diyorlar. Ancak “Aman Tanrım, bunu sinemada görmeliyim” dediğiniz filmler farklı. Sinners, Weapons ve The Conjuring örnekleri böyle oldu.
Kesin bir kural yok. Piyasayı takip ediyoruz: Yaklaşık %60–70 IP, %20–30 orijinal yapım. Film bazında düşünüyoruz. Genel olarak yarıdan fazlası IP, yarıdan azı orijinal oluyor.
Get Out’un en büyük etkisi, genç yönetmenleri cesaretlendirmek oldu. Öncesinde NYU’nun yıldız öğrencileri Sundance kazananı dramlar yapmak isterdi. Get Out sonrası, genellikle bir sonraki Get Out’u yapmayı hedefliyorlar.
Benim için Get Out kadar kültürel etkisi olan bir başka film olmadı. Get Out, 20 yılda bir gelen bir olay. Ama birçok genç yönetmen cesur ve öncü filmler yaptı; bunlar Get Out olmasaydı ortaya çıkmazdı.
A.I. ister sevin ister sevmeyin, burada kalacak ve hayatımızı etkileyecek. Biz de onu etik ve yasal çerçevede bir üretim aracı olarak kullanmayı benimsiyoruz. Filmlerde asla kullanmayacağınızı söylemek imkânsız çünkü başkaları kullanacak ve filmleri daha iyi olacak.
Ön-görselleştirme, çekim öncesi değerlendirme, efektler… Her türlü alanda. A.I., yönetmenlerin hikâyelerini anlatabilmesi için inanılmaz bir araç olacak. Ancak yönetmenlerin yerini alması uzun zaman alır.
Bilmiyorum. Olursa bile, işin içinde olduğum sürede olacağını sanmıyorum.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ US WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.