Bir olduğunu bir daha olmadı, bir rolü ikinci kere oynamadı. Yazınca kolay yazılıyor ama yapması ne zor, ne meşakkatli. Üstelik Leyla’dan Aysel’e, Yadigar’dan Oya’ya, Gamze’den Matilda’ya bambaşka kadınlara dönüşürken, kendini de hiç ihmal etmedi. Ödül konuşmasında 20 yaşındaki Gökçe’ye teşekkür etmesi bundan… Kadınlara kendi değerlerini bilmenin öğretilmediği bir dünyada, “Geçmişte kendime çok acımasız davranmışım, bu durumu fark ettikçe kendimin en yakın arkadaşı olmaya karar verdim” demek cesaret ister. Ve yirmi yıldır hep yükselen bir kariyer… O her ikisine de sahip, istisnai bir yıldız. Karşınızda Gökçe Bahadır.
GQ Yılın Kadını sizsiniz. Ne ifade ediyor bu ödül sizin için? “Yılın kadını” olarak tanımlanmak neler hissettiriyor?
Bu güzel ödül için çok teşekkür ediyorum. Mutlu olduğum işi yapmak, hayallerimi gerçekleştiriyor olmak ve çıktığım yolculukta bir adım daha ileri gidebilmek beni mutlu ediyor.
Bu yılın odağı “rutini kıran, ezberleri bozan” isimlerdi. Siz de kariyerinizde tam da böyle bir yol izlediniz. Hep bir öncekinin ezberini bozan, birbirinin yoluna çıkmayan karakterler canlandırdınız. Konfor alanında kalmama, kendi yolunuzu çizme cesaretini nereden buldunuz?
“Rutini Kıran, Ezberleri Bozan’’ anlayışı kendimi bildim bileli benim iç sesim, cesaret ve motivasyon kaynağımdı. Her defasında ‘Şimdi farklı bir şey yapmalıyım’ diyerek hareket etmek beni çok heyecanlandırdı. Konfor alanında kalmayarak risk alıp farklı şeyler denemek kolay bir süreç değil tabi… Ama beni mutlu eden şey de bu.
Sadece mesleğinizde değil, özel hayatınızda da rutini kıran bir insan mısınızdır? Bir anda yön değiştirdiğiniz, herkes “yapma” derken kendi doğrularınızı takip ettiğiniz anlarınız var mı?
Genelde kendi iç sesimi dinlerim. Beni mutlu eden ne varsa onu takip etmeye özen gösteriyorum. Hayatta seni neyin mutlu ettiğini keşfedebildiysen, başkasına ters gelen bir şeyin sana iyi geleceğine inanıyorsan kendi doğrularınla ilerliyorsun. Ben bu anlayışla çok da pişmanlık yaşamadım. Ne yaşadıysam hep kendi seçimlerimi tercih ettim. Verdiğim kararların iyi ya da kötü sonuçlanması ben de bir pişmanlık yaratmadı. Hayatım boyunca hep kendi doğrularımı takip ettim.
Ödül konuşmanızda yirmi yaşındaki Gökçe’ye teşekkür ettiniz. “Bugün burada olmamın sebebi kendisidir ve ondan ilham almaya devam ediyorum” dediniz. Bu kendine sahip çıkan tavrınız o kadar hoşuma gitti ki… Kendi değerimizi bilmek, kendimizi sevmek neden önemli ve siz bunu nasıl becerdiniz bize de biraz ipucu verir misiniz?
Büyüdükçe, sahip olduklarımı ve başardıklarımı fark ettikçe herkesin yaptığını sandığım şeylerin kendi adıma büyük nimet olduğunu anladım. Bu yüzden Gökçe’ye teşekkür etmek istedim. Genç yaşlarda, bu yolculukta yalnız başına olan ve tek ideali mesleğinde başarılı olmak olan bir insanın mesleğine sahip çıkarak, her şeyi kontrol altında tutması kolay değilmiş. Geçmişte kendime çok acımasız davranmışım, bu durumu fark ettikçe kendimin en yakın arkadaşı olmaya karar verdim. Kendimi bütün hatalarımla ve iyiliklerimle sevmeyi zamanla öğrendim. Bu şekilde davranmam kendimi hem daha çok sevmeme hem de geliştirmeme çok yardımcı oldu. Kendi kendinin arkadaşı ve sırdaşı olmak bu işin en sihirli kısmı bence. Gerçeği kendin bilirsin, kimseye itiraf edemediğin şeyleri kendine edersin. Bence bu durum kişinin kariyer yolculuğunda ilerlemesinde çoğu şeyi kolaylaştırıyor.
Yıllardır çok değişmeyen çekirdek bir kadın arkadaş grubunuz var. Bunun başarınızda bir etkisi var mı? Birbirinize nasıl destek olursunuz, neler paylaşırsınız merak ediyorum.
Arkadaşlarımı çok önemsiyorum. Onları kaybetmek istemem, kaybetmemeye özen gösteririm. Orası çok özel bir diyalog, orada çok fazla anı var, küçüklük var, çocukluk var, çok fazla paylaşım var… Herkes birbirini en saf haliyle tanıyor ve seviyor. Kariyerimde de çok etkisi var. Ben onlarla beraberken en doğal ve en rahat Gökçe’yim. Onlarla her şeyimi paylaşabiliyorum. Böyle bir dünyanın içinde o sadelikte, o saflıkta ve o samimiyette bir yerde kalabilmek çok kıymetli.
Ömer, en sevdiğim işlerinizden. Erkek şiddetinin normalleştirildiği işlere inat kadın dayanışmasını öne çıkarması çok kıymetliydi. Oynayacağınız hikayelerde kadınların nasıl temsil edildiği sizin için önemli mi?
Ömer en sevdiğim işlerden biri oldu. Bugüne kadar oynadığım karakterlerin hepsi birbirinden çok farklı kültürlerde büyümüş, farklı yerlerde yaşamış, farklı sosyal statüye sahip kadın karakterlerdi. Bazı ortak özelliklerimiz var. Ya ben onları çekiyorum ya da onlar beni çekiyor tam bilmiyorum ama bir şekilde ortak bir noktada buluşuyoruz. Hata yapmayan insan çok gerçekçi gelmiyor bana. Hata yapsa da bir şekilde yaptığı hatanın içinden çıkmayı öğrenen ve bunun için mücadele eden, bundan ders alan karakterleri oynamayı daha çok seviyorum. Bu durum bana daha gerçek geliyor.
Yaprak Dökümü ve Leyla’mızdan bahsetmeden olmaz. Oynadığınız en kült rol ve bir nevi her şeyin başlangıcı… Şimdilerde tekrarları yayınlanıyor ve sosyal medyada paylaşım rekorları kırıyor. Özellikle sizin performansınız büyük övgüler alıyor. O kadar genç yaşınızda o kadar ağır bir rolün altından kalkmak neler öğretti size?
Leyla benim için önemli bir rol. Genç yaşımda böyle bir karakteri oynayacağım için çok büyük bir heyecan duymuştum. Orası benim için okul gibiydi. Set disiplini, anlayışı, oyunculuk… Her şey ama her şeyi öğrendiğim bir yer oldu. 5 yıl kendimi konservatuar okumuş gibi hissetmiştim. Çok başarılı bir yapım ve isimlerle, işinin en iyileriyle çalışma fırsatı buldum. Bu anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum. Kariyerime birçok anlamda değer katan bir iş oldu.
Bugünün bilinciyle bakınca Leyla’yı anlayabiliyor, ona hak verebiliyor musunuz? Ben özellikle genç neslin yaşadığı sıkışmışlık duygusunu ve baskıları çok iyi yansıtan bir karakter olduğunu düşünüyorum.
O dönem genç olduğum için Leyla’yı çok iyi anlıyordum. Baskın bir babanın kızı olmak, sorunları olan bir ailede büyümek, bu kadar yüksek duygu yoğunluğunun olduğu bir kızın yaşadıkları kolay şeyler değildi. Üzerinden yıllar geçse de günümüzde de aynı şeyler geçerli olabiliyor. Bence hala izleniyor olmasının sebeplerinden biri de bu.
Dizilerinizin tüm bölümlerini izliyormuşsunuz. Peki kendinizi en sevdiğiniz, “yeri bende özeldir” dediğiniz bir sahne var mı?
Evet, bugüne kadar oynadığım dizilerin hepsini tekrar tekrar izlemeyi seviyorum. ‘Ben bu sahnemi çok seviyorum, bu sahnem de çok güzel olmuş’ diyen biri pek değilim, tam tersine ‘Şöyle olsa daha iyi olurmuş, böyle yapsan daha iyi olurmuş” gibi izliyorum dizilerimi. Yaprak Dökümü’nde Necla’nın kocamla kaçtığı ve benim de sinir krizi geçirdiğim sahneyi unutamıyorum. Şu anda bile konuştuğumuzda o ânın duygusunu hatırlıyorum. Sanırım ilk defa oyunculuğumun çokça konuşulduğu bir sahneydi, bu yüzden o sahnedeki performansımın bendeki yeri çok ayrıdır.
RÖPORTAJIN DEVAMI GQ MOTY 2024 SAYISINDA