İtalya
Turnuvaya A Grubu’nda Türkiye, İsviçre ve Galler maçlarıyla başlayan İtalya, EURO 2020’ye “Bu turnuvanın favorisi benim!” diyerek başladı. İlk maçta ülkemizin iç basınına da sıkça konu olan maçla 3-0’lık net bir skorla açılışı yaptılar. Kendi kalemize attığımız talihsiz golün ardından gelen Ciro Immobile & Lorenzo Insigne ikilisinin golü tabelaya 3-0’ı yazdırdı.
Bu İtalya için rehavete sebep oldu mu? Hayır. İkinci maçta beklenenden iyi bir turnuva geçiren İsviçre’ye karşı Berardi ve Locatelli’nin olağanüstü performansıyla bu zor engeli de 3-0’la geçtiler.
İsviçre maçından sonra gruptan çıkmayı garantilediler. Rahatlamak için bundan daha iyi bir sebep olamazdı belki ama Roberto Mancini’nin oyuncuları büyük düşündü ve büyük oynadı. Grubun son maçında Galler’e karşı ezici bir üstünlük kurdular ve son 16 turunda eşleşecekleri rakipleri Avusturya’ya gözdağı verdiler.
Son 16 turunda grup maçları kadar rahat olamadılar. İtalya kalesi ilk Avusturya tarafından ilk kez bu kadar sıkı baskılanıyordu. Normal süresi 0-0 biten maç sinirleri gerse de uzatma periyodunun beşinci dakikasında Federico Chieza’nın golüyle İtalya’ya derin nefes aldı. Ardından Pessina’nın ayağından gelen golle fişi çektiler ve beklendiği üzere çeyrek finalin kapısı aralandı. İtalya’nın jenerasyonu diğer favorilere kıyasla tecrübesiz olarak nitelendirilse de Avusturya maçı, onların final takımı kimliği kazanmasına sebep oldu. Sonuna kadar kovaladılar ve bırakmadılar.
Çeyrek final aşaması İtalya için erken final demekti. Yıllardır her turnuvanın gizli favorisi olarak gösterilen Belçika, bu sefer şeytanın bacağını kırıp kupa kazanmanın peşindeydi ama Romelu Lukaku önderliğinde çeyrek final maçında elde ettikleri fırsatları bir bir teptiler.
Payeyi biraz da genç eldiven Gianluigi Donnarumma’ya biçmem gerekir çünkü standardının üstünde bir maç performansıyla sahadaydı. Teknik ayakları Barella ve Insigne ile 2-0’ı henüz ilk yarıdayken yakaladılar. İlk yarının sonunda soyunma odasına giderken Lukaku bu sefer kendini affettirircesine penaltıyı gole çevirerek 2-1’i buldu ama bu dakikadan sonra Mancini taktiksel becerilerini konuşturarak savunma oyunuyla maçı 2-1 bitirmeyi başararak yarı final biletini aldı.
İspanya’ya turnuvadan önce yarı final şansı verenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmese de, en azından bir sonraki turnuva için olumlu sinyaller Luis Enrique’nin öğrencileri tarafından verildi. Ferran Torres ve Pedri’nin parlayan formları onları yarı finale taşıdı. Morata her ne kadar eleştirilse de yeterli sayıda skor üretmeyi başardı.
İtalya’yla oynadıkları yarı final maçında Chiesa çok şık bir golle İtalya’yı öne geçirmeyi başardı ama İspanya ne kadar istekli olduğunu her fırsatta gösterdi. Maçtan hiç kopmadılar. İtalya defansının ilk mental kopukluğunda Morata, Donnarumma’yı cezalandırdı ve normal süresi 1-1 biten maç penaltılarda İtalya’nın turlamasıyla sonuçlandı. Penaltılara uzayan turlarda genelde galibiyet hakkaniyeti iki takıma da eşit verilir ama İtalya penaltılarda bile daha çok isteyen taraftı.
Özellikle EURO 2020’de popüler olan üçlü savunma oyununa rağmen Mancini, kendi bildiği dörtlü savunma oyununu oynattı. Finalde de aynı taktikle sahada olacağa benziyor. Orta sahadaki bariz üstünlüğünü hem set oyununda hem de geçiş oyununda gösteren İtalyanlar, kupayı kazanmak için yeterli donanıma sahip.
İngiltere
Turnuvanın en değerli kadrosuna sahip İngiltere takımının tamamına yakını İngiltere Premier Lig’de ter döküyor. Bu da onları oyuncu kimyasında en üst sıraya taşıyor.
Kağıt üstündeki tüm bu verilere rağmen İngiltere turnuvaya donuk başladı. Burada biraz da ilk maçta karşılaştıkları Hırvatistan’ın payı var. Son Dünya Kupası finalisti verimli olamasa da ikinci harı ortasına kadar İngiltere’yi zorlamayı başardı.
Sterling’in oyunu çözen golüyle de dağıldılar ama İngiltere saldırmak yerine temkinli olmayı seçti. Seçiminde de başarılı oldu. Maçı 1-0’lık galibiyetle tamamladılar. Bu aynı zamanda sonraki maçlar için İngitere’nin oyun karakterine dönüştü. Yarı finale kadar hiç gol yemediler ve adım adım gitmeyi başardılar.
İkinci maçta İskoçya’dan potansiyellerinin çok üstünde bir performans izledik. İşin içine ideolojik rekabet de girince 0-0’lık skora rağmen eğlenceli bir maç izledik. İngiltere’nin grupta en rahat geçeceği ekip olacağı tahmin edilirken 0-0’la tökezlemesi okları birden teknik direktör Gareth Southgate’e çevirdi. Özellikle Jack Grealish’in kulübede oturması en çok tartışılan konulardan biriydi.
Grubun son karşılaşmasında daha az şans verilen Çek Cumhuriyeti’ne karşı daha rahat oynayıp golü yine Sterling’le buldular. Temkini elden bırakmayarak ikinci maçı da 1-0 kazanarak 2’de 2 yaptılar. Ayrıca Southgate’in eleştirilerin üstüne maça Grealish’le başlaması da en dikkat çekici olaylardan biriydi. Kişisel ihtirasları uğruna eleştirilerle inatlaşmaması İngiltere patronuna futbolseverlerin gözünde artı puan kazandırdı.
Son 16 turuna geldiğimizde İngiltere için de erken final söz konusuydu. Üstelik bu sefer rakip yıllardır diş geçiremedikleri Almanya’ydı. Bilirsiniz, bu tarz maçlardan çıkacak olası galibiyetler şampiyonluk habercisidir.
Oyun itibarıyla yer yer Almanya’yı üstün gördük. İngiltere oyun disipliniyle golü bulduktan sonra belki de turnuvanın en önemli kırılma anına şahit olduk. Alman kontra atağında Pickford’la karşı karşıya kalan Müller pozisyonu cömertçe harcayınca İngiltere ikinci golü bularak yıllardır bilendiği Almanya’yı henüz Son 16’da elemiş oldu.
İngiltere için Son 16 turu, çeyrek finalden daha zorlu geçti kuşkusuz. Almanya gibi bir devi eledikten sonra şanslı kuraları sonucu Ukrayna’yı kaptan Harry Kane’nin parladığı maçta 4-0 gibi kolay bir skorla ezip geçtiler. Bu maçla birlikte İngiltere sokaklarında tarihte hiç kazanamadıkları Avrupa şampiyonluğu tezahüratları daha gür bir şekilde dile getirilmeye başlandı.
İngiltere için yarı final çok gergin geçti. Çünkü tarihlerinde hiç finale çıkmadıkları için üzerilerindeki baskıyı sahaya da yansıttılar.
Turnuvanın sürpriz takımı Danimarka, özellikle Eriksen’in sahada kalp krizi geçirmesinin ardından Simon Kjaer önderliğinde saha içinde motivasyonunu artırmayı başardı. Bu kadroyla buraya kadar gelmiş olmaları takdiri hak ediyor. Doğal sınırlarına ulaşmış oldular.
Maçta Mikkel Damsgaard’ın harika frikik golüyle öne geçen Danimarka, kalan dakikalarda taktiğini “skoru korumak” olarak belirledi. Biliyorsunuz, yeşil sahada kaçtığınız şeyi çağırırsınız. Kontrolü tamamen İngiltere’ye veren Danimarka, bir nebze de olsa taktiğinde başarılı oldu. Maç uzatmaya gitti. Sterling ipleri eline alıp penaltı yaptırdı ve Harry Kane tarihe geçecek golü attı.
Eminim saha kenarındaki foto muhabirlerin deklanşöre en çok bastığı aralık Kane’in golünün sonrasıydı. İngiltere’yi tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası finaline taşıyan gol bu sabah İngiliz basının tüm manşetlerini süsledi.
İngiltere milli takımı, takım kimyası açısından yakaladığı avantajı sahaya çok iyi yansıtmayı başardı. Bu milli takım ligde birbiriyle defalarca rakip olarak karşılaştı ve bir sporcunun takım arkadaşı kadar rakibini tanıması çok normal.
Belki İtalya kadar gümbür gümbür finale gelmediler ama attıkları sağlam adımlar final serüveninin kapılarını araladı.
Finalde karşılaşacak iki devin oyuncuları, turnuva sonrası Avrupa futbolunu domine etme potansiyeli taşıyor. İki takım da dinamik ve diri. Hiçbir sonuç şaşırtıcı değil, iyi futbol izleyeceğimiz garanti.