Çocukluğunuzun bugünkü başarılı girişimci pozisyonunuzu nasıl şekillendirdiğini düşünüyorsunuz?
Destekleyici olduğu kadar rekabetçi bir ortamda yetiştim. Ailemin bunda rolü çok büyük: Gerek okulda gerek sosyal yaşantımda, hep en iyisi olmak durumundaydım. Benden her zaman en iyisinin beklenmesi baskısı da beni konfor alanımdan çıkarıyordu. Ben de içgüdüsel olarak kendimi, rekabet ettiğim herkesten daha iyi performans göstermeye adapte ettim. Bu düşünce yapısı çalışma hayatında çok değerli sonuçlar veriyor çünkü her zaman daha fazlasını vermeniz gerektiğine inanıyorsunuz.
Girişimci bir ruhu nasıl tanımlarsınız?
Sizin girişimci ruh olarak tanımladığınız şeyi ben savaşçı ruh olarak tanımlıyorum. Kendimi her zaman bir tür savaşta yer alan bir savaşçı olarak görüyorum; bu kendimin daha iyi bir versiyonuna ulaşmaya çalışırken de böyle, iş dünyasında farklı endüstrilerde farklı zorluklar ve farklı rakiplerle karşı karşıyayken de böyle. Pazar payınızı koruyabilmek ve büyütebilmek için her zaman değişikliklere uyum sağlamaya hazır olmalı, fırsatları yakalamalı, zorlukları, olumsuzlukları ve sorunları avantaja çevirebilmelisiniz. Değişime ayak uydurabildiğiniz ve sorunları avantajınıza çevirebildiğiniz zaman, kazanır ve rakiplerinizi geride bırakırsınız.
Girişimci olmak kulağa kolay bir şeymiş gibi gelebiliyor. Öyle mi?
Dünya her saniye gelişiyor ve değişiyor; aynı şekilde tüketicilerin beklentileri de. Farklı teknolojik araçlar, bilgi kaynakları ve büyük insan kaynakları olmasına rağmen küresel bir girişimci olmak hala kolay değil. Anlaşılması gereken en önemli şeylerden biri, müşterilerinizin ihtiyaçları ve sizden bekledikleri.
Hayatın her aşamasında olduğu gibi iş hayatında da müşteri mutluluğu ve memnuniyeti yaratmak kolay değil. Ayrıca entegrasyon ve dijital dünya ile sınırların kalkmış olması, daha yoğun, daha hızlı ve kesintisiz çalışma hayatını yarattı. Yönetilmesi gereken birçok farklı pazarlama kanalı, iş dinamiği, düzenlemeler ve davranışlar var. Dünyanın sürdürülemez ekonomik ve siyasi değişimlerinin de bunda büyük etkisi var. Ancak kişisel olarak zorlukları severim ve her zaman kendim ve işim için adaptasyon mümkündür. Yeterince akıllıysanız, tüm bu dinamikleri ve tüketici talebini yönetebilirsiniz.
Günlük rutinleriniz neler?
Farklı ülkeler arasında gidip geliyor, her gün 10-12 saatimi işe ayırıyorum. Arta kalan vakitlerimde en büyük önceliğim ailemle vakit geçirmek. Bunun dışında özel puro koleksiyonumun tadını çıkarmayı seviyorum. İnsanlık tarihine damgasını vurmuş eski uygarlıkları ve büyük liderleri keşfetmeyi ve onlar hakkında okumayı da çok seviyorum; bu büyük kişilerin nasıl acı çektiklerini, neleri başardıklarını, sorunları nasıl ele aldıklarını ve tarihe isimlerini nasıl yazdırdıklarını... Ve son olarak en büyük tutkum, ruhumu sakinleştirmeme ve hayatta nasıl yol alacağımı öğrenmeme yardımcı olduğu için Kuran okumak.
İstanbul’da epey vakit geçiriyorsunuz. Deneyiminizi nasıl tarif edersiniz?
İstanbul büyülü bir şehir, Avrupa ve Asya'nın zamansız güzelliği... Şehrin kıyaslanamaz bir dinamizmi, havası ve güzelliği var. Kısa bir süre önce bazı mülkler satın aldık, yatırım projeleri geliştirmeye başladık ve yılın bir kısmını bu muhteşem şehirde geçirmeye karar verdik. Konumu gereği özel jet ile uçmak veya farklı iş yerlerine tekne ile gitmek için de fazlasıyla avantajlı. Yıllardır İstanbul'a geliyorum ama her zaman keşfedecek ve deneyimleyecek daha fazla şey buluyorum.
Bir sanat koleksiyoncusu olarak NFT’leri nasıl yorumluyorsunuz?
Koleksiyonerlik atalarımızdan bize miras kalan bir tutku. Bir Picasso hayranı olarak ben daha çok klasik sanata yöneliyorum. NFT'ler ise başka bir sanat izlenimi gibi... İnancım bir trend olarak kalmayacağı, daha sürdürülebilir ve istikrarlı bir yatırım aracı olacağı yönünde. Blockchain teknolojisi çok hızlı genişliyor, bu da daha sağlam NFT'ler demek. Şimdiye kadar herhangi bir NFT yatırımım olmadı ama hazır olduğumu hissediyorum ve sanat danışmanlarımla fırsatları değerlendirmeye başladım.
Bir de büyük bir tekne tutkunuz var. Dünya üzerinde en çok nereye demir atmayı seviyorsunuz?
Teknelere olan tutkum çocukken Fransız Rivierası'nda tatile çıkıp, tüm güzel mega yatları görmemle başladı. Henüz küçükken dedemin Akdeniz'deki teknesine binmiştim ve o benim ilk yelken öğretmenim oldu. Dünyanın farklı sularına yelken açabilecek kadar şanslıydım. Türk koyları ve Fransız Rivierası’nın üzerine tanımıyorum. Bodrum ve Marmaris'in yanı sıra Monako ve St. Tropez çevresinde teknemle gezmeyi seviyorum.
Vatanım Lübnan, huzur bulmak ve köklerime dönmek için harika bir kaçamak. Kişisel kaçış yerlerim ise Monako ve Londra. Her iki şehirde de güzel zamanlar geçirdim. Londra'nın berber dükkanları, eski terzileri ve tarihi kafeleri bir zaman makinesinde yolculuğa çıkmaya benziyor. En sevdiğim mahalleler Covent Garden ve Knightsbridge. Öte yandan, hareketli hayatı, güzel arabaları görebileceğiniz, havanın ve atmosferin tadını çıkarabileceğiniz cazibesi ile yaz aylarında Monako’nun yeri de bir başka. Bu yıl St. Barth'ı ziyaret edeceğim ve bu sularda yatçılığın tadını çıkarmaya çalışacağım.
Koleksiyoncu kimliğiniz arabalarda da kendini gösteriyor. Yeni ve klasik araçlardan favorileriniz hangileri?
Babam bir araba koleksiyoncusu, dolayısıyla çocukluğum hep arabalarla geçti. Arabayı, bir erkeğin yaşam tarzının en büyük yansıması olarak görüyorum. Çizgiler, renkler, tarz...
Her detayı sahibini anlatıyor. İşte bu yüzden arabalarım konusunda çok seçiciyim. Hayalimdeki arabaya sahip olacak kadar şanslıydım ama İngiliz otomobillerinin yeri bende ayrıdır: Rolls Royce, Bentley ve Aston Martin... Antika arabalarda ise 1964 Aston Martin DB5 ve 1938 Alfa Romeo 8C radarımda.
Henüz gitmediğiniz ama mutlaka görmek istediğiniz yerler var mı?
Ben büyük bir doğa aşığıyım dolayısıyla önümüzdeki kış ayları için bir Finlandiya seyahati düşünüyorum. Kuzey ışıklarını görebilmek için Laponya bölgesini ziyaret etmek gibi bir planım var. Uçsuz bucaksız kar tepeleri, donmuş gölleri ve vahşi hayvanlarıyla kendinizi ortamın büyüsüne kaptırmamanız işten değil. Yöresel deniz ürünleri, kabilelerin geleneksel müzikleri ve Sibirya kurtları de cabası... Kuzey kutbunu keşfetmek için sabırsızlanıyorum. 2022 yazımı ise Fransız Rivierası'nda geçireceğim. Lavanta bahçeleri, portakal çiftlikleri ve eşsiz sahil şeridi ile rahatlatıcı bir yaz geçireceğimi biliyorum.
Sizin de derinden bir bağ hissettiğiniz Lübnan'da nereleri görmeli, ne yemeli?
Sokaklarında yürürken kendinizi Binbir Gece Masalları’nda hissedeceğiniz, benim de memleketim olan Trablus'u ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Abou Ali Nehri'ne bakan tarihi Raymond de Saint-Giles Kalesi'ni görmeli; baharat, parfüm ve halıların arasında kaybolmak için bir çarşıdan diğerine geçmelisiniz. Tal bölgesinin işlek küçük sokaklarında dolaşmalı ve sizi Orta Çağ'a götüren ünlü saat kulesini ziyaret etmelisiniz. Trablus’da iyi yemeğin tadına varabileceğiniz pek çok lüks restoran var fakat şehrin havasını hissetmek isteyenler meşhur sokak lezzetlerini mutlaka denemeli. Kahke, falafel ve farklı döner çeşitleriyle kendinizi şımartmanızı ve geleneksel kahvaltısını es geçmemenizi öneririm.
Yaşama, yaşamaya tutkuyla sarılan biri olarak nasıl giyiniyorsunuz?
Yves Saint Laurent'ın "Trendler solar ama stil ebedidir” sözünü seviyorum. Kalitede anahtarın sadelik olduğunu düşünüyorum. Stilimin aşırı dikkat çekmesini değil ortamlarla uyumlu olmasını tercih ediyorum. Gardırobumun büyük bir kısmını, hafta sonları giyebileceğim özel dikim takımlar ve tasarım kıyafetler işgal ediyor. Siyah ve lacivert, vazgeçilmez renklerim. Modayı sıkı sıkıya takip etmiyorum ama Avrupa’da moda haftalarına katılıyor, trendler hakkında fikir sahibi olmaya çalışıyorum.
Favori stilinizi nasıl anlatırsınız?
Bu bir takım elbise de olabilir, smart- casual bir kombin de ama favori stilim her zaman ceketli bir kombin. Yazın keten gömlekleri, hafta sonları pamuklu polo yaka sportif parçaları tercih ediyorum. Bir erkek olarak yaşam tarzınızı ifade etmek için uzman bir terzi ile oturup stilinizi kişiselleştirmeniz gerektiğine inanıyorum. Bu sebeple, hem İtalya'da hem de Türkiye'de kişisel bir terzim var. Tasarım parçalar söz konusu olduğunda Zilli, Stefano Ricci ve Ermenegildo Zegna'yı tercih ediyorum.