Başlık yanıltmasın, aslında her reklamcının rüyasıdır Haziran’da pılı pırtı toplayıp Cannes’da 3-5 tur atmak. Konferans konferans gezmek. “Şu konuşmacı bunu dedi, bu sektör dahisi şunu anlattı” diye tweet’ler atmak. Hem güzel tatildir, hem de kariyer açısından önemli fırsattır. Hele, dünyanın en önemli yaratıcılık yarışmasında bir de shortlist’e kalmışsa işi, ödül almak falan da söz konusu ise deymeyin reklamcının keyfine. Bir reklamcının satılacak en büyük cakası Cannes’da bulunmak, oranın havasını solumuş olmaktır.
Amma velakin bu işin bir de korkunç yüzü var. Hiçbir şey toz pembe değil sevgili müşteri temsilcisi ve art director arkadaşım. Bu durum belki benden önceki reklamcılar için de söz konusuydu ama bence son bir iki senedir kabusa dönüştü. Cannes’da boy göstermek sadece reklamcıların tekelinde değil, reklamverenler özellikle de büyük şirketlerin pazarlamadan sorumlu çalışanları da konferansları dinlemek, reklam dünyasında “diğerleri” neler yapıyor görmek için soluğu Cannes’da almaya başladılar.
En büyük kabusum Temmuz ayında gelen brief’ler olmaya başladı. Ben sektöre girerken “reklam camiasında yazlar sıcak ve kurak geçer, iş olmaz rahattır” demişlerdi. Külliyen yalanmış. Cannes konferanslarında gazı alan reklamverenler, son senelerde Türkiye’den DDB&Co.’nun aslanları toplamasıyla iyice heyecanlandılar. Cannes dönüşü brief toplantılarını hep aynı cümle ile bitirir oldular; “yaa çok güzel işler gördük Eren, biz de Cannes’lık iş yapalım bu sene”. “Onlar yapabiliyorsa biz de yapabiliriz” özünde doğru bir yaklaşım olsa da, çok fena kontrpiyede bırakabiliyor insanları. Dikkatli olmak lazım bu hayatta.
“Ödüllük iş yapalım” brief’lerde sıklıkla gördüğümüz ve reklamcılar olarak çokça dalga geçtiğimiz bir laftır. “Haydi ödül alalım” dendiğinde ödül alınabilseydi her işimiz aslanlar kaplanlarla bezeli olurdu değil mi sevgili reklamveren abilerim ablalarım?
“Haydi Cannes alalım!” ise bunun ağababası bir durum. Buradan bu konuya açıklık getirmek istiyorum. Dünya üzerinde var olan 10 binlerce reklam ajansının bir sene boyunca ürettiği 100 binlerce iş arasından her kategoride 10-15 iş dereceye giriyor. İşlerin geneline bir göz attığımızda reklamverenlerin ajanslarını ne kadar “rahat” bırakmış olduğunu, ve ne kadar “sevgi” ile beslediğini açıkca görüyoruz. Burada sevgi derken Cem Yılmaz’dan alıntı yapımış olduğumu belirtmek isterim, yani olay “tamamen duygusal”lıktan geçmekte.
Demek istediğim Cannes’dan ödülle dönmenin en önemli kurallarından biri paranın musluğunu açık bırakmak ve ajansınıza güvenmek sevgili reklamverenler. Tamam aralarından her sene bir tane iki tane 3 kuruşa inanılmaz iş yapmış olan fikir de çıkmıyor değil ama ne demişler, “ istisnalar kaideyi bozmaz” Paradan daha önemlisi “Aman bizim genel müdür ne der? Bu iş biraz riskli, bunu biri daha önce yapmadıysa, bu teknolojiyi biri daha önce denemediyse risk almayalım. Biri denesin çalışırsa biz sonra yaparız.” gibi Cannes savucu cümleleri lugatımızdan çıkarmamız elzem bir konu. Bir kere burada anlaşalım. Ayrıca bunun bir yaratıcılık yarışması olduğunu unutmadan her şeyi satışa bağlamanın konudan bizi oldukça uzaklaştıracağını ve logoyu büyütmenin de bir yararı olmadığı konusunda hemfikir olalım. Ödüllük iş çıkartmak için bir iki ay dükkanı rölantiye alan, var olan işleri nadasa bırakan ajanslar da yok değil. Ama ben bu hiç bir yerde yayınlanmayan, tüketici ile buluşmayan hayalet işlerle ödül alınmasına zinhar karşıyım. Mesele reklamsa herkes görsün, mesele yaratıcılıksa müşteriye bu cins işleri satmak da yaratıcılıktan sayılsın.
Meselenin özeti, çalıştığın reklam ajansının Cannes’lık bir ajans olmasını istemeden önce sen Cannes’lık müşteri ol ey reklamveren. Bizi yazın bu sıcağında ne kendine güldür ne hayattan küstür.
Bu kadar Cannes Festival’ı övdükten sonra bu sene ödül almış birkaç işi göstermeden olmaz. Oynatalım Uğur’cuğum.
Yazı: Eren Alphan
Eren Alphan altı senedir reklam sektörünün içinde. Şu anda MagiClick'te proje yöneticiliği yapıyor. Üç senedir pop kültür, en çok da reklam hakkında Adamlar Yapıyor'u yazıyor, "Adamlar yapıyor biz niye yapamıyoruz" diye kara kara düşünüyor.
Twitter: Eren Alphan @adamlaryapiyor