Türkiye’yi altüst eden şike davasında savunmalar yapılmaya başlanmış. 1 numaralı sanık Olgun Peker konuşuyor. Beklendiği üzere, kendisine yöneltilen suçlamaların çoğunu reddediyor. Adının bu işe neden karıştırıldığını şu şekilde açıklıyor: “Bana göre bu olayların başlamasına bir olay sebep oldu. Bülent Uygun'un Bucaspor'dan Eskişehirspor'a transfer olması. Bu transferi benim yaptırdığım iddia edildi. Bucaspor Başkanı ile bir araya geldim ve bu transferi benim yaptırmadığıma ikna ettim. Asayiş Şube Müdürü, İzmir'den gelmiş ve transferle ilgili oradaki arkadaşlarıyla görüşmüş, bu olayı üstüne vazife edinmiş.”
Bir ara Cumhurbaşkanı-Başbakan arasında anlaşmazlık yaratacak kadar büyüyen bu dava, gerçekten de Peker’in dediği gibi bir üst düzey polisin hırsıyla mı başladı? Bilmiyoruz. Ama şu kadarını biliyoruz. Dönemin Bucaspor teknik direktörü Bülent Uygun’un Eskişehirspor’a transferi büyük kızgınlık yaratmış, Uygun’un gerek futbolculuk gerek çalıştırıcılık hayatında bol bol girdiği etik tartışmalarından birini başlatmıştı.
Takıma zarar veren transfer hayali
Bizi 2010 yılının sonbaharına götüren bu olayın hikayesi kısaca şöyle: Süper Lig’e yeni yükselen İzmir takımı Bucaspor, teknik direktör olarak Bülent Uygun’la anlaşmış, onun istediği 20 futbolcuyu transfer etmişti. Futbolcu alışverişine aşina olmayanlar için, bunu bir oturuşta 40-50 tane suşi yemeye benzetebiliriz. İmkansız değildir ama hem aşırıdır hem de lüzumsuz yere para harcamaktır. Hele de Bucaspor gibi bütçesi dar, mütevazı bir kulüp için...
Ama asıl kavga buradan çıkmadı. Lig başladı, önce dedikodular duyuldu, sonra bunlar yalanlandı, en sonunda da gerçeğe dönüştü. Bülent Uygun tonlarca para harcattığı Bucaspor’la sadece yedi maça çıktıktan sonra ayrıldı ve Eskişehirspor’a transfer oldu. Üstelik Bucaspor-Eskişehirspor maçından hemen sonra.
Ayrılık iki tarafa da yaramayacaktı. Bucaspor sezon sonunda küme düşecek, Bülent Uygun da bu takıma yaptığı transferler sırasında teknik adamların çalışma esaslarına aykırı davrandığı için sekiz maç ceza alacaktı.
Transfer işleri, ta futbolculuk kariyerinin ilk yıllarında da başına dert olmuştu Uygun’un. 1992-1993 sezonunda oynadığı Kocaelispor, ligin ilk yarısında ortalığı dümdüz etmiş ve herkesi Türk futbolunda bir devrim yaşanacağına inandırmışken kısa sürede nefesi kesilmişti. Bunun en büyük sebebini yıllar sonra Uygun, kendi tecrübesinden örnek vererek açıklayacaktı: “O yıl 300 bin liraya top oynuyordum. 3 milyon lira transfer teklifi almıştım. O takımın yöneticileri transferi düşünerek ‘Aman bizim maçta dikkatli oyna, seyirciyi tahrik etme’, ‘Sakın sakatlanma, transferin suya düşer’ dediler. Bu da o yıl ikinci yarıda performansımı etkilemişti. Kendimi otokontrole aldım ve o yıl şampiyon olamadık.”
Yine mi maçı sattın?
Nedense üzerinde durulmayan bu çok önemli itirafta bahsedilen takımın Fenerbahçe olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü Uygun, o sezon sonunda, henüz 22 yaşını yeni bitirmişken sarı-lacivertli takıma katıldı. Ayrılırken şampiyonluk, gol krallığı ve bugüne kadar kendisini terk etmeyen o lakabı kazanmıştı: Asker Bülent.
Bu lakap, Uygun’un attığı gollerden sonraki sevinç gösterisi nedeniyle takılmıştı. PKK saldırılarının en şiddetli olduğu, her yerin faili meçhullerle dolu olduğu, gözümüzün “kahraman ordumuz”dan başkasını görmediği o döneme en cuk oturan hareketti belki de. Golden sonra ilk coşkuyla bir hızlı koşu, sonra tribünlerin önüne geldiğinde yavaşlama ve vakur bir edayla çakılan asker selamı; karşılığında taraftardan gelen “En büyük asker bizim asker” cevabı…
Uygun’un asker sevgisinin geçici olmadığını, yıllar sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt görevi İlker Başbuğ’a devrederken yazdığı şiirde de görebiliyoruz:
“Yaşar Paşam emrindeyiz,
Sadakattir yeminimiz
(…)
Kıyameti yaşatır İlker Paşam
Bu vatana göz koyana”
Bülent Uygun’un Türk milli futbol takımı ve 2009’da hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu için de yazdığı şiirler var. Her duygusunu bu şekilde, satırları alt alta dizerek ifade edip etmediğini ise bilmiyoruz. Örneğin bugünlerde boşanma davasının sürdüğü eşi Gamze Uygun için bir şeyler karaladıysa da medyaya yansımadığını söyleyebiliriz. Medyaya yansıyan, Gamze Uygun’un kocasına çektiği ve belirgin bir kızgınlığı ifade eden bazı cep telefonu mesajlarıydı. Az sonra okuyacağınız mesaj, içeriği en hafiflerden biriydi: "Yine mi maçı sattın da gönül rahatlığıyla g.. gezdiriyorsun. Fener'e nasıl yatıp bu kiloların haram yemekten olduğunu da anlatacağım" (Gamze Uygun daha sonra mesajları bir anlık sinirle attığını, şike ile ilgili bir şey
bilmediğini söyledi. Bülent Uygun da “Dinlenen telefondan mesaj atıyor” diye kızdığı eşinin psikolojik sorunları olduğunu).
Uygun, Fenerbahçe’ye “yattı” mı bilmiyoruz, dava bitince öğreneceğiz. Ama antrenörlüğü boyunca eski kulübüne karşı yeterince sıkı davranmadığı gerekçesiyle hep eleştirildi. Bu eleştirilere, polemikten kaçmayan atak üslubuyla cevap verdi. En net cümlesi, Galatasaray ve Beşiktaş’ın 6-0 ve 8-0’lık ağır yenilgilerine gönderme yaptığı “Biz 5 yeriz, 7 yeriz ama 6 yemeyiz; 7 yeriz, 9 yeriz ama 8 yemeyiz” oldu.
İddianamede bambaşka bir adam
Zaten her zaman iddialı, milliyetçilik ve din unsurlarını kullanmayı sevdiği sözleriyle dikkat çekti. “İstanbul’da Laila’lardayken Sivas’ta La ilahe illallah’lardayım” ya da “Hakan Şükür’ü eleştirenlerin cuma namazına gittiğini görmedim” gibi.
Türkiye’nin sevdiği tarzda bir hoca portresi çizdi. “Bazen insanların giyotinlerine âşık olması gerekiyor. İnsanın kendi giyotinini kendi kendine çekebilmesi gerekiyor” diyecek kadar coşkulu ve bozuk Türkçeli bir hamaseti vardı. Rakip takımları analiz etmekte kullandığı bir bilgisayar programının adını Türbülent (türbülans-Bülent ‘mash-up’ı) koyacak kadar da kendini önemseyen bir liderliği…
Şike iddianamesinde okuduğumuz telefon konuşmalarında ise tek adamlık, liderlik göremiyoruz. Uygun’u hiç tanımadan o dökümlere baksak iddiasız, “düşük profilli” biri olduğunu düşünebiliriz. Gerçi sanıklar arasında da bir konuda birinci olduğunu ilk duruşmada öğrendik. İşadamlarının, yıllardır sektörde olan üst düzey yöneticilerin bulunduğu listede en çok parayı o kazanıyormuş: Ayda 300 bin TL. İlginç bir tesadüf, bu listede ikinci sırada (ayda 50 bin TL) olan tutuklu sanık İlhan Ekşioğlu, iddianamede yer alan bir telefon
konuşmasında Uygun’dan “1 numara” diye bahsediyordu.
Fenerbahçe’de gol kralı olduğu dönemde gerçekten 1 numara denebilirdi Uygun için. Ya da Sivasspor’daki başarısının ardından Milli Takım teknik direktörlüğü için adı geçtiğinde. Ama zamanla antipatik, tutuklu Ergenekon sanığı mafya babası Sedat Peker ile aynı cümlelerde adı anılan, yaptığı işleri hep yüksek sesle müdafaa etmesi gereken bir futbol figürüne dönüştü. Bugün şike davası nedeniyle 7.5 aydır tutuklu,
hakkında 40 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Bu yazı yazılırken henüz mahkemede savunmasını yapmamıştı Uygun. Ama Eskişehirspor’a gittikten sonra gelen tepkiler üzerine bir yazı kaleme almıştı. Oradan birkaç cümle belki ipucu verebilir (Uygun’un hayli zayıf olduğu imla-dilbilgisi konusunda usulca devreye girmek gerekti):
“Söylenecek her şeyi söylemem, konuşulacak her şeyi konuşmam, bilirim ki susmak da bir erdem. Ama insanım; sustuğum kendime zarar, konuştuğum sizlere.”
Yazı: İlke Gürsoy