Frankenstein, Guillermo del Toro’nun hayatı boyunca yapmayı hayal ettiği filmdi. Meksikalı yönetmen, birçok röportajında bu hikâyenin yaşamında bıraktığı etkiyi ve kitabı ilk kez okuduğunda içindeki uyarlama arzusunu defalarca dile getirmişti. Şimdi o hayal sonunda gerçekleşti.
Del Toro, Mary Shelley’nin ölümsüz eserine kendi yorumunu kattı: Tanrı rolüne soyunan bir bilim insanının, sıra dışı bir yaratığa hayat vermesi… fakat yaratıcısı tarafından terk edilen bu varlığın, yoğun duygularla tanışarak öfkeye ve intikama yönelmesi.
Bu versiyon, 2025 Venedik Film Festivali’nin seçkisinde yer aldı ve tam 13 dakika süren ayakta alkış aldı. Yılın en uzun alkışı olan bu gösterim, Del Toro’nun bir kez daha insan ile canavar arasındaki ince çizgiyi ustalıkla işlediğini, dış görünüşle hüküm vermememiz gerektiğini hatırlattığını kanıtladı.
Peki film neden bu kadar uzun bir alkış aldı? İzleyicileri mest eden öne çıkan birkaç unsur var.
Jacob Elordi, günümüzün en popüler aktörlerinden biri. Ama Frankenstein ile yalnızca popüler değil, aynı zamanda derinlikli bir oyuncu olduğunu da kanıtlıyor. Festivaldeki ilk eleştiriler, Elordi’nin filmin kalbi olduğunu ve canavarı yalnızca ilginç değil, aynı zamanda son derece insani, karmaşık ve duygusal bir şekilde canlandırdığını vurguluyor.
Mary Shelley’nin kitabında yaratık; yalnızlık, terk edilme, aidiyet arayışı ve sevilme ihtiyacı gibi temaları taşır. Del Toro’nun rehberliğinde Elordi, tüm bu katmanları kusursuzca ortaya koyuyor.
Guillermo del Toro film çekmez, evren inşa eder. Onun yapıtları her zaman sanatsal detaylarla, gotik bir estetikle ve ince işçilikle doludur.
İlk görseller ve fragman yayımlandığı andan itibaren Frankenstein’ın görsel bir şölen olacağı belliydi. Del Toro, yıllardır hayalini kurduğu bu projeyi hayata geçirirken hiçbir masraftan kaçınmamış. Sonuç: gotik atmosferin, vizyoner bilim insanlarının ve kırılgan canavarların bir araya geldiği, hem ürpertici hem de duygusal bir dünya.
Del Toro’nun en büyük ustalıklarından biri, dış görünüşüyle ürküten ama iç dünyasında bambaşka bir şefkat barındıran yaratıklar tasarlaması. Frankenstein bu açıdan kusursuz bir hikâye: Sert ve korkutucu görünen figürlerin aslında en insani duyguları taşıyabileceğini anlatıyor.
Bu sadece Jacob Elordi’nin canlandırdığı yaratıkta değil, aynı zamanda Oscar Isaac’in bilim insanında da görülüyor. Isaac’in karakteri, Tanrı kompleksiyle bilimi birleştirip kendi egosunu tatmin etmek için karanlık sınırları zorlayan bir figür.
Gösterimin ardından film, Oscar söylentilerini de hızla beraberinde getirdi. İlk eleştirilere göre Jacob Elordi, oyunculuk dalında güçlü bir aday. Guillermo del Toro’nun da “En İyi Yönetmen” kategorisinde adaylık şansı yüksek.
Eğer bu gerçekleşirse, Elordi ilk kez Akademi Ödülleri’nde oyunculuk kategorisinde yarışacak – muhtemelen “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ México Y Latinoamérica WEB SİTESİNDE YAYNLANMIŞTIR.