İnsanlar ikiye ayrılır: Vakti olanlar ve vakti olmayanlar— değil elbette. Ancak şöyle bir ayrım, bilim insanları nezdinde mevcut: Zaman-bazlı olanlar ve etkinlik-bazlı olanlar. Biz onları daha samimi olan dakikler ve zamansızlar olarak adlandıralım.
Kısaca açıklamak gerekirse içimizdeki dakikler her sabah aynı saatte kalkıyor, evden aynı saatte çıkıyor, akşam yemeğini mümkün olduğunca aynı saatte yiyor ve hayatlarını bu şekilde, saatin akrep ve yelkovanına bağlı yaşıyorlar. Kendi düzenlerini bu sayede kuruyorlar.
Zamansız dostlarımız için zamanlama değil, eylem ya da görev ön planda. Ele aldıkları iş her ne ise, öncelikleri o işi tamamlamak; ne zaman veya ne kadar süre aldığı önem arz etmiyor.
Anne-Laure Sellier ve Tamar Avnet’nin insanların takvim oluşturma alışkanlıklarına yönelik yaptıkları bir araştırma, dakik ve zamansızları terazinin iki kefesine koyuyor ve aslında ilk bulgular her iki tip kişiliğin de kendince artıları olduğunu söylüyor. Dakikler, örneğin, büyük resmi görme ve odaklanma yetenekleri sayesinde daha yaratıcı olurlarken, zamansızların güdüleriyle hareket etmesi onların verimini yükseltiyor. Ancak genel tabloda bir adım öne çıkanlar zamansızlar. Hatta onların en büyük artısı diyebileceğimiz nokta, özellikle gittikçe hızlanan gündelik yaşamlarımızda her birimizin dertli olduğu “anda kalamama” sorununun üstesinden gelebilmeleri.
Araştırma bize söylüyor ki zamansızlar, yedikleri yemeklerin tadını dakiklerden daha fazla alıyorlar. Pozitif duyguları daha çok deneyimliyorlar. Yeni sosyal ortamlara daha kolay adapte oluyorlar.
Eğer anda kalma problemi sizin hayatınızda da baskınsa küçücük değişikliklerle büyük farklar yaratabilirsiniz. Örneğin bugün öğle yemeğini kaçta yediğinize bakmayın, sadece yediğiniz her neyse onu hayatınızda ilk ve son defa yiyormuşsunuz gibi tadını almaya bakın. Ya da gün içinde yorulduğunuzda elinizde ne varsa bırakın, önünüzdeki 1 saati “Ne olursa olsun bu işi bitireceğim” diye geçirmek yerine “Bu işi gün içinde tamamlayacağım” diye geçirin, mola verin, başka bir işle uğraşın. Unutmayın, vakitsizlik diye bir şey yok, sadece bazen vaktin üzerine fazla gidiyoruz, o kadar. Onu rahat bıraktığımızda o da bizi rahat bırakıyor.