Romantik Film Tercihlerine Göre Kadınlar
Hayat Rehberi

Romantik Film Tercihlerine Göre Kadınlar

Sevgili GQ okurları, biliyorsunuz romantik filmler kadınların Nutella ve alışverişten sonra en büyük üçüncü zaafıdır. Peki bu tercihler bize onlar hakkında neler söylüyor?
Amélie:

“Favori filmi Amélie olan kadından kimseye zarar gelmez” diye düşünebilir ve pekala yanılırsınız. Bu kadın içi ciciş, dışı bidiş bir varoluşa tutunsa da, ruhundaki o iyilik yapma arzusu bir türlü susmak bilmeyecektir. İlişkiniz boyunca sizin kankalarınızla kendi kankalarını çift formuna sokmaya çalışması, abla ve annenizi hediyeciklere boğması neredeyse kaçınılmazdır. O herkesin mutlu olmasını ister. Size de aileyi toplayıp verdiği pazar kahvaltılarına peynir ve salam yetiştirerek bu mutluluğa katkı sağlamak düşer. Ha unutmadan; ilişkinizin hafta, ay ve yıl dönümlerinde “hediye konseptleri” bulmaya ve beraber çektirdiğiniz resimlerden minik “mood board”lar oluşturmaya hazır olun. Lunapark tadında ve bizzat lunapark köşelerinde bir aşk sizi bekliyor. 

Issız Adam:

Aslında deneklerimizden hiçbiri Issız Adam’ı favori filmi olarak göstermiş değil. Çünkü şimdi doğruya doğru; kimse hayatının aşkı olarak bir “ıssız adam” istemiyor. Mümkünse o adam gidip askerliğini yapsın, aklını başına devşirsin, sonra da Kapalıçarşı’dan kelepir bir tek taş kapsın istiyor. Issız adam, konsepti gereği, kadınların beklentilerinin karşılıksız kaldığı, rezil bir Ortadoğu çölü gibi; bizleri fast forward izlerken bile ağlatması bundan. Peki hoşlandığınız kadın beraber bu filmi izlemeyi önerdi, üstüne bir de ağladıysa ne yapmalısınız? Ona, onu öyle pat diye bırakmayacağınıza dair yemin billah etmekle işe başlayabilirsiniz. İnanmazsa hemen Fedon’laşın ve evde birkaç plak kırın (tercihen Türkçe sözlü hafif Batı müziği). Her plağı yere çalışınızda da “Senin için bi’tanem!” bağırmayı ihmal etmeyin. 

Betty Blue ve/veya Paris, Teksas:

İtiraf ediyorum, o kadın benim. Daha doğrusu kendisini çok entel ve enteresan (entelesan) hisseden bilinçaltım. Betty Blue’nun akıl hastası lakin aşırı seksi Betty’sinden ve Paris, Teksas’ın aşkından çöllere düşen deli dayısından ilham alıyorum yaşarken. O yüzden işte metrobüse binmeye filan gelemiyorum. Vapur-tünel dışı ulaşım sağlayamıyorum. Mecidiyeköy’den geçerken ellerimi kulaklarıma tıkayıp, “Lalala bu çirkinlik aslında yok ki...” yapıyorum. Fazlasını bünyem almıyor. Siz de bu tip kızları almayın bence, İstanbul’da bakamazsınız. Cins Husky’ler gibi perişan olurlar.

Romantik Komedi (Eski tercihi Bridget Jones’s Diary):

Popüler kültürün en yoğuşkan olduğu yerden bir kadın beğenmişsiniz, tebrikler. Bu genç kadın bir de Murat Boz ve Nil Karaibrahimgil dinliyorsa, belediyeden izin alıp üstüne iki kat daha çıkmamanız için hiçbir sebep yok. Belli ki temel sağlam. Çünkü her şeyden önce, bir kadın tarafından yazılmış filmi beğeniyor; bu da bize hanımefendinin hem feminist hem de modernist olduğunu anlatıyor. Haa bu feminist ve modern kızımız aynı zamanda hayatta her şeye temiz kalbini bozmayıp, çok da fazla hırsla çalışmayıp yine de ulaşacağına inanan, bunu hakkı bilen bir prenses olabilir. Ajanstaki ilk haftasında ödüllük fikir bulup istifa etmeyi, sonra ilk kitabıyla “en çok okunanlar” listesini kırıp geçmeyi umabilir. Gençtir, kırmayın hevesini. Bırakın hakkından bizzat hayat gelsin.

Meg Ryan’lı filmlerin tamamı:

Nedir, kimlerdendir tam bilemeyeceğim ama bu hanımefendi size yaşını doğru söylemiyor, orası kesin. Zira Meg Ryan, 60 yaşını çoktan gördü. Onun tazecik bir aşk böceği olduğu, kafeterya ortasında orgazm taklidi yaptığı yıllar, 80’lerin tozlu hatıralarına karıştı. Öte yandan bu kadınlar hakkındaki en temel gözlemimiz, “olduğu gibi kabul edilmek” aşkıyla yanıp tutuşmaları. Özetle şayet niyetiniz bu hanımefendinin kanına girmekse, onun ufak tefek sinir bozucu taraflarını sevmeyi ve övmeyi öğrenin (Misal, gülerken büsbütün ortaya çıkan kısrağımsı diş etlerini)...

Eternal Sunshine of the Spotless Mind:

Kimbilir geçmişten ne yaralar biriktirmiş bir kadınla berabersiniz. Öyle yaralar ki, hayatının bir noktasında eski sevgililerinden en az birini unutmak, onu hafızasından kazıyıp atmak istemiş. Belki bunu başarmış, belki de hâlâ buna uğraştığı için acı çekiyor. Şimdi diyeceksiniz ki, “Eski sevgilisini unutamamış biriyle benim ne işim olabilir?” İşte orada soluklanın ve bence o kuyuyu pek deşmeyin. Ne de olsa burası Türkiye; kadınların başına felaket getirmede dünya lideri bir ülke. Ve o eski sevgililer genelde, lanetlendikleri için unutulmuyorlar. Duygusal bir şey değil yani. 

Jeux d’Enfants:

Fransız ekolünden kopup gelen bu kadının ne kadar üstüne titreseniz yeri. Zira o çekirdekten yetişme bir asi ve üstelik tam bir çılgın âşık. Size bir kere kaynadıktan sonra sonsuza dek hayatınızda olacağından, bayram seyran bahanesiyle karşınıza çıkacağından, gerekirse düğününüzü basıp geline sağlı sollu dalacağından şüpheniz olmasın. Ya da olsun, çünkü biraz abarttım. Öte yandan, filmin nüvesi gereği, kadınımız aşkın sonsuzluğuna, bittikten sonra bile bitmediğine ve ikinizin eninde sonunda beraber öleceğinize inanıyor olabilir. Ben olsam eve almadan önce üstünü başını çaktırmadan bi arardım. Neme lazım...

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası