G-Eazy’nin izlediğimiz röportajlarındaki tavrı hep “Bizim G” dedirtecek samimiyette olsa da, bilgisayar ekranımızdaki adam dünya çapında bir rap sanatçısı. 5 stüdyo albümü, 9 EP, 48 single ve sayısız performansıyla Kaliforniya’dan dünyaya yayılan G-Eazy, sık sık rap dünyasının James Dean’i olarak anılıyor. Rapçileri koyduğumuz “bol jean, bol t-shirt, zincir, ters takılmış şapka” kutusundan deri ceketi, geriye yatırılmış saçları ve dar kesim pantolonlarıyla fırlamış bir karakter. Ne olursa olsun ses tonuyla, dingin cevaplarıyla, rahatlığıyla bizi oldukça evimizde gibi hissettiriyor. Gerçi bir yandan pandemi dolayısıyla zaten evimizdeyiz… Pandemi demişken, son 1 senede kaç bin tane şarkı yazdığını sorarak başlıyoruz sohbetimize…
Gülüyor. “Evet… Geçirdiğim en garip zamanlardı diyebilirim. Kreatif açıdan başka türlü hiç deneyimleyemeyeceğim şeyleri denememi sağladı bu süreç – hem zaman çok daha farklı aktığı için, hem de tek başıma müzik yaptığım için. Kendi müziğimin prodüktörlüğünü yapmayı öğrendim. Normalde iş birliklerini çok seven ve paylaşmayı önemseyen biriyken bir anda kendimi bir odada yalnız buldum. Piyano dersi aldım. Kendi şarkılarımı kaydetmeyi öğrendim. Konfor alanımdan çıkmak için kendimi zorladım. Açıkçası heyecan veriydi benim için.” Bu kadar konser turlarına çıkan ve sahnede olan birinin en zorlandığı alanın performans sergileyemiyor olduğunu varsaydığımızı söylüyorum. “Madalyonun iki yüzü var” diyor. Son 8 senedir albüm turlarındayken bir anda sahnede olmamak ve başka yerlere gidememek ne kadar zor olsa da kendisiyle kalarak minik keşifler yapmış. Yavaşlamış. Aldığından beri iki haftadan daha uzun kalmadığı evinde geçirmiş bu süreci. Kitap okumuş. İçine dönmüş. Çıkan her filmi izlemiş. Diyoruz ya, G Eazy’nin sizden bizden pek farkı yok aslında…!
Nedendir bilinmez, rap şarkıların sözlerinin dürüstlüğü normal şarkılara göre daha fazla gibi geliyor bazen. Belki kullandıkları onca sözün arasında elbet bir noktada kalpten bazı hislere değinmek durumunda kaldıkları için olabilir diye akıl yürütmeye çalışırken karşımızdaki insanın bunu bizden çok daha rahat bir şekilde cevaplayabileceğini hatırlıyoruz. “Bu dünyada olmak istiyorsan dürüst olmak kaçınılmaz bir durum. Ne kadar çıplak hissedersek hissedelim, bir sanatçının görevi hislerini açığa vurmak. İlk başta zor olsa da zamanla geçeceğini bilmek. Mesela Everything Will Be Okay şarkısını yazdığımda yaptığım en güçlü şarkılardan biri olduğunu hissediyordum ama sahnede bunu her gece söylemenin imkansız olduğunu da çok çabuk anladım.Performans sergilemek benim için hiç mekanik bir olay değil; her seferinde o yarayı tekrar deşerek açmak demek. Hele bir de o şarkının hislerini yaşayarak o anda kalabiliyorsan.Duygusal olarak sizi parçalayan bir süreçten bahsediyorum. Bir denge bulmak önemli. Tabii ki her şarkım o kadar derin değil. Bir günde 24 saat var – sabahtan akşama kadar kulüp müziği dinleyemeyeceğiniz gibi sizi ağlatan müzik de dinleyecek haliniz yok.”
Peki beraber çalıştığı kişileri nasıl seçiyor? “Yaratım süreci benim için çok kutsal; enerjisi çok önemli. O yüzden o ortamı mümkün olduğunca kontrol altında tutmaya çalışıyorum. Arkadaş olduğum, samimiyetim olduğu, bana ilham veren insanlarla çalışıyorum. Hepsinin temelinde de yaptıkları işe olan hayranlığım yatıyor. Bu konuda biraz bencilim diyebilirim.” Şu aralar en çok kime hayran olduğunu sorduğumda nedense ilk aklına gelen ismin Miguel olduğunu söylüyor. “İnanılmaz yetenekli. Her zaman da hayranlık duyduğum bir isim olmuştur. ” En orijinal şarkı yazma hikayesinin onunla olup olmadığını soruyoruz. “Los Angeles’ta olduğunuzda stüdyoya girerseniz yan stüdyolarda başka sanatçıların olma ihtimali çok yüksek oluyor. No Limit şarkısını Rocky (A$AP Rocky) ile öyle çıkarttık mesela. Bir anda kayda girdi.” “Miguel ile yaptığımız şarkıyı yaparken de aklıma Game geldi. Bence jenerasyonumuzun en iyi rapçilerden bir tanesi. O sırada da yanımda bir arkadaşım vardı, istersem onu arayabileceğimi söyledi. Facetime yaparken müziği dinlettik ona. Hemen geliyorum dedi, geldi. Tek seferde aldık tüm ihtiyacımız olanı.”
Son olarak şu an kendinde en çok kritik ettiği yanı soruyoruz, nasıl olsa insanlarla kırılganlıklarınızı paylaşınca onlara bir adım daha yaklaşmış oluyorsunuz. “Bence kendinizi hep daha iyi olmaya odaklanma kafası iyi bir yer. Kendimi çok zorluyorum” diyor. Kendimize yüksek standartlar koyup, onlara erişememe problemi onda olduğu kadar bizde de var. Sonuçta o da insan, biz de insanız…
Yazı: Alara Kap
Fotoğraflar ve Video: JUANKR
Styling: Odile Ilturraspe
Saç&Makyaj: Kata Baron
Prodüksiyon: Rocio Valenzuela
Stüdyo: Electric Pony Studios (Los Angeles)