Etro, alametifarikası şal desenli gömlekleriyle Türk erkeklerinin favorisi. Erkek koleksiyonlarının kreatif direktörü ise aile mirasını ikinci kuşaktan devam ettiren Kean Etro. Antik dönemlere, mitolojiye, doğaya olan merakını koleksiyonlarına yansıtan ve erkek gardıroplarına deseni getiren tasarımcıyla Milano’da bir araya geldik. 2019 Sonbahar/Kış koleksiyonundaki favori parçalarımızla da moda çekimi yapmadan dönmedik.
Etro için ilk erkek koleksiyonunuzu 1990’da hazırladınız. O zamandan bugüne neler değişti?
Evet, yaz koleksiyonu ile başlamıştım ve yaklaşık 60 metrekarelik bir alanda sunum yapmıştım. Geleneksel unsurlara yenilik katmayı seviyorum. Bu yüzden koleksiyonun renk skalasına biraz da pembe kattım. Gerçi herkese bej görünüyordu ama aslında pembeydi. O günlerden bu zamana da bu bakış açımı sabit tuttum. Gelenekler doğrultusunda ilerlediğim bir yolda her zaman değişiklikler yapmaya çalıştım.
1997’de ilk erkek koleksiyonu defilenizin konsepti Yeni Gelenek’ti. Gelenekleri nasıl koruyorsunuz?
Gelenekler köklerimizdir. Nereden geldiğimizi, çevremizdekileri bilmemiz gerekiyor. Bir değişiklik yaparken geleneksel unsurları korumalısınız. Yenilik katmayı bir çocukla oynamak gibi düşünün. Ona kendinizi yavaş yavaş anlatmalısınız. Ben de sade bir şekilde değişiklikler yapmaya çalışıyorum. Eski zamanlarda erkek koleksiyonlarında pembe kullanılmazdı çünkü bu rengin kadınlara, mavininse erkeklere ait olduğu düşünülüyordu. Oysa tam tersi. Pembe, kırmızıdan gelir, kırmızı da savaşçıların kanıdır. 15’inci yüzyıla kadar pembe erkeklerle özdeşleştirilirdi. Mavi ise Meryem Ana ile bağlantılıydı, feminenliği betimlerdi. Aslında erkek tasarımlarına pembe sokmak devrim bile değil. Bu durum gelenekleri bilmekle ilgili. Mesela Türkiye’nin geleneklerini düşünelim. Halılarda kullanılan motifleri, Avusturalya’nın kültürel elementleriyle birleştirebilirsiniz. Buna yeni bir bakış açışı katmak denir.
‘Paisley’ yani şal deseni. Size babanızdan kalan bir miras ve aynı zamanda hayat ağacını sembolize ediyor. Bu desenin sizin için önemi nedir?
Şal deseninin doğa anayı nasıl somutlaştırdığı, derinliği ve her küçük yaprağının enerjisi, zaman içinde farklı anlatımlarla nasıl ifade edildiği oldukça ilginç. Erkeklerde şal desenini kullanmak çok kolay olmadı çünkü bu desen, özgüvenini beyan eden bir duruş. Ne giydiğin aslında bir ilişki gibi. Belirli bir noktaya geldiğin zaman, kendini ifade etmekte özgürsün. Ya da bazen giydiğin kıyafetlerle hangi noktada olduğunu ifade edersin.
Bir koleksiyonu hazırlamaya başlama sürecinizi biraz anlatabilir misiniz?
Öncelikle arşivlerden çalışmaya başlarım. Kütüphanede aklımdaki her şeyin üzerinden geçerim. Kitaplar, kumaşlar, antik kumaşlar, modern iplikler, süper modern, yüksek teknolojiler gibi... Etrafımdan bir şeyler toplamak için neredeyse bir ayımı harcarım. Yavaşça her şeyin ortak bir paydada buluştuğunu görürüm. Şal deseni her zaman var ama önemli olan onu nasıl yorumladığımız. Pop yapabilirsiniz, çok parlak yapabilirsiniz, soluk gösterebilirsiniz. Koleksiyona başlama süreçlerimde seyahat etmek var bir de. Meksika kültürü benim için çok güçlüdür. Japonya’da mesela Ainu’ya giderim çünkü o bölge daha kırsal ve kıyafetler daha keskin hatlı. Şu sıralar nakışlarla ilgileniyorum. Hindistan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda muhteşem nakışlar var. Bu konuda çok fazla kitap okuyorum. Çok fazla ‘kitap’ dedim, değil mi? Belki de demode ama ben bu araçlarla çalışıyorum. Farklı arşivlere gidip oralarda araştırma yapıyorum. Her seferinde kendime yeni bir ülke, şehir ziyareti de hediye ediyorum.
Etro erkeği ve Etro kadını arasındaki en büyük fark nedir?
Bugünlerde kadınların erkek kıyafetleri giydiğinizi görüyoruz. Hatta aynı zamanda pek çok ‘rock yıldızı’ gibi kişilerin 42 beden kadın kıyafetleri giydiğini de görüyoruz. Özellikle kimonolar ve pançolar olmak üzere hacmi olan şeyler, hatta ceketler. Mesela kardeşim Veronica ile beraber karma bir koleksiyon yaptığımda her zaman nakışını bana ver diyorum çünkü nakışa bayılıyorum ama her zaman çok fazla kullanamıyorum. Erkekte maalesef bir tık daha geleneksel olmamız gerekiyor.
2019 koleksiyonlarınızın sunumunda neden pandomim sanatçılarıyla ile çalıştınız?
Fikir aslında espri anlayışıyla, insanların egosunu bir kenara bırakabilmesiyle ilgili. Şu an seni taklit etmeye başlarsam, gülmeye başlarsın. Çok da fazla yapmamak gerekir çünkü insanlar sinirlenebilir. O zaman bunun sınırı nasıl çizilir? Nerede durmam gerekir? Bu belki gölgelerimiz üzerinde çalışmakla ilgili. Aynada kendime baktığımda; biraz duruyorum, biraz daha ve biraz daha... Bu adam kim? Kendinizle etkileşim içinde olmakla başlayabilirsiniz. Bu bir maske gibi. Yani maske, kendi içinizi kontrol etmek için bir araç. Hayatta da bazen maske takmamız gerekiyor zaten, özellikle kendimizi korumamız gerektiği durumlarda. Bazen çok duygusalız ve eksik olan şey korumamız.
2019-20 Sonbahar/Kış koleksiyonunuzun görünümlerinde büyücüler, tek boynuzlu atlar ve ejderha desenleri var. Bu koleksiyonda neden peri masallarından ilham aldınız? Aynı zamanda bazı hayvan ve çiçekleri de insan figürleriyle bütünleşmiş görüyoruz. Antik Yunan mitolojisinden de mi ilham aldınız?
Ben her zaman doğa ile bütünlük sağlamaya çalışıyorum. Koleksiyonlarımda fantastik yaratıkları kullanıyorum. Denizanası gibi ama insan biçiminde büyük devler üzerine de çalışmalar yaptım. Mitoloji gerçektir bence. Tanrılar ve bizim aramızdaki ilişki, evrenle aramızdaki ilişki ama kısaca doğa. Mitolojiyle evren ile bir bağ kurduğumuza da inanıyorum.
Sunumunuzda Yüzüklerin Efendisi üçlemesinden Legolas karakteri ve bir beyaz atlı prens esintisi vardı. Bu iki örneğin bulunmasının özel bir nedeni var mı?
Evet, Legolas bu koleksiyonun bir parçasıydı. Başta insanlar bu destansı hikayenin Etro ile ne ilgisi olduğunu düşünüyordu. Ancak bu tür epik hikayeler derinden insanlarla ilgili.
Eskiden, takımlar erkek gardıroplarının olmazsa olmaz parçalarıydı. Şimdiyse takımlar günden güne daha çok eşofman takımlarına benziyor. Bu değişim hakkında ne düşünüyorsunuz?
Defilelere baktığımda “Şu parça 600 veya 1000 Euro’ya satılabilir” diyemiyorum. Bu değeri ben veremem. Eski kafalıyım belki ama bunu yapamam. Bu parçaların bir etiketi var ve onların değerlerini ben belirleyemem. Bana göre, fiyat etiketleriyle parçanın kendisi arasında bir denge kurulması lazım. Terzilik sadece takımlarda uygulanmıyor, terzilik kapsamında ne yaparsan yap, o ürüne uygulanabilir. Örneğin, ben pek çok jarse kumaştan ısmarlama ceket yaptım. Onlar da burada yün ceketleri diken terziler tarafından dikiliyor. Konfor kesinlikle oyunun bir parçası ve konforu yüksek terzicilik ile yorumlayabiliriz, eşofmanlarla değil.
Etro’nun desenli gömleklerinin Türk erkeklerin favorisi olduğunu biliyorum. Sizce Türkiye’de neden bu kadar popüler? Bu gömlekler diğer ülkelerde de en çok satanlardan mı?
Ben çizgililerle başladım. Bunu başlatan bendim, hiçbir şey yaratmadım ama tarih kitaplarını karıştırdım. Rönesans’ı incelediğinizde insanların o şekilde giyindiğini görüyorsunuz. 25 yıl önce muhtemelen ilk yapan bendim. Daha sonra bu değişti. Artık erkek tişörtlerinin yüzde 60’ı desenli. Mutluyum çünkü bu bizim bir parçamız, daha çok bizi yansıtıyor. Durum Türkiye ve Japonya’da böyle ama nedenini bilmiyorum.
Renkli giyinmek, giyim konusunda hâlâ muhafazakar olan Türk erkekleri için büyük bir adım ama onlar yine de şal desenli gömlekleri oldukça seviyor.
Evet, bununla gurur duyuyorum çünkü Etro bir şekilde gelenek oldu. Etro bazen ‘sıkıcı’yı temsil ediyor -dışarıdaki algı bu- ve bu aslında iyi çünkü bu, erkek gardırobuna girmenin bir yolu. Paisley gömlek mavi değil ama biz gelenek ve mirasa dokunuyoruz. Bir tarihçi olarak söyleyebilirim ki mimari ve halılar da bir şekilde gelenek. Bu Japonya’da da var, nakışta da bir gelenek var ve bunu özellikle evlerin içinde görüyorsunuz. Sonuç olarak onlar da şal desenini sevdiler çünkü kültürlerinin bir parçası. Belki de insanlar her zaman moda ile bu kadar ilgili değil ama bunun bir içgüdü, içten gelen bir sezgi olduğunu savunabiliriz.
Biyografinizde Ejderha yılında doğduğunuzdan bahsetmişsiniz. Ejderhanın özelliklerini biliyor musunuz ve hangi özelliği sizi en çok yansıtıyor?
Bana göre astronomi veya astroloji bir saçmalık değil. Burcunuz, yükseleniniz ve ay burcunuz… Bu gerçekliğe girdiğinizde kendinizi daha iyi tanımaya başlıyorsunuz. Kendimizden kaçmamalıyız. Başkaları ile baş edebilmek için önce kendimizi anlamak gerekiyor. Kültürler arasındaki etkileşim çok önemli. Çin, Hint ve Arap astronomilerini inceliyorum. Araplar cebiri icat etti. 14. ve 15. yüzyıl dünyasının en iyi matematikçileri Arap. Geçtiğimiz günlerde arkadaşlarımdan valsin Avrupa’ya dervişler tarafından getirildiğini öğrendim. Bu muhteşem çünkü derviş kültüründe insanlar her zaman geziyor. Bu dansı getirdiler ve bu dans daha sonra daha Avrupai olmaya başladı. Bunu söylememin nedeni artık daha açık olmamız gerektiği. Hepimiz aynı topluluğun bir parçasıyız. Bu benim ejderha olmamla ilgili bir şey değil. Bir arkadaşım birisiyle tanıştığında ona “In Lak’ech” der. Güney Amerikalı bir yerli dilinde selamlama kelimesi. In Lak’ech anlam olarak ‘ben, senim’ demek. Aradaki bağı düşünsenize, arkadaşlarıma gidiyorum ve In Lak’ech diyorum, senin için buradayım. Ben senim çünkü her ne zaman ihtiyacın olursa oradayım. Kesinlikle bir romantiğim ama bana göre çocuklarımla iletişim kurabilmemin tek yolu bu. Bana göre kim olduğuna ve nereden geldiğine bakmaksızın paylaşmak bizim ve diğer tüm insanlığın görevi.
Başka tasarımcıların işlerini giyiyor musunuz?
Bit pazarlarına gidiyorum ve oralardan pek çok şey satın alıyorum. Bazen Paul Smith’in tasarımlarını giyiyorum. 80’lerden kalan ceketlerim var. Mesela Armani’nin dokumalarını da çok seviyorum. Armani sürdürülebilirlik üzerinde çalışan ilk marka. Giorgio bunu dile getirmez pek. Moschino parçalar da toplamak çok isterim çünkü her zaman tasarımlarının içinde bir ironi oluyor. Etro için hiç bu yola girmedim çünkü her zaman Moschino vardı. Tasarımları hep çok tatlıydı ve koleksiyonlarının bir oyunu vardı.
Tasarıma başladığınızdan beri öğrendiğiniz en büyük ders neydi?
Her zaman keşfedecek yeni bir şey var. Bana göre etrafınızda gördüklerinizi kopyalamak olabilecek en kötü şey. Burada trend’lerden değil, hikayelerden bahsediyorum. Benzersiz tasarımlar çıkarmak için kendi hikayelerinizi yaratmalısınız. Ayrıca ekip arkadaşların ve işine katkıda bulunan kişilerle bir ilişki kurabilmek de çok önemli. Prodüksiyon aşamasında çalıştığım herkesi tanırım. Yazları Apulia’ya gittiğimde onları ziyaret eder, beraber yemek yer balık tutarız.
Etro için çalışmaya başladığınızda, ilk olarak parfüm departmanını geliştirdiniz. Erkeklere parfüm seçimleri için ne önerirsiniz?
Parfümleri seviyorum. Parfüm yapmayı öğrenmek için okula da gittim. Bir yıl boyunca eğitim aldım ve sigara içmeyi bıraktım. Bazen gözümü kapıyorum ve etrafımdaki insanların kullandıkları parfüm, duş jeli ya da sabundan onlarla ilgili çok şey keşfediyorum. Tavsiyem; kesinlikle ticari olan markaları tercih etmemeleri. Kendinizi herkesin bildiği bir kokuyla etiketlemeye ihtiyacınız yok. Genele uyum sağlamaktansa farklılaşmak daha güzel.
Bir erkeğe verebileceğiniz en iyi stil tavsiyesi nedir?
Özgün olmaları. Kapadokya’ya gittiğinizde, onların geleneksek dokularını taşıyan bir şey bulursanız onu alın ve giyin. İnsanların hepsi artık birbirine benzemeye başladı. Bu durum beni korkutuyor. Etro’nun geleceği açısından değil, beni endişelendiren yeni nesil. Yaratıcı olmamızın bir nedeni olduğuna inanıyorum. Bunu kaybetmemeliyiz ve özgünlüğümüzü korumalıyız.
Model: Ariel Rosa @Independent Management
Saç-Makyaj: Ricky Morandin
Set Tasarımı: Mariano Franzetti