Bundan yaklaşık on yıl kadar önce. Paris’teyiz. Paris Moda haftası kapsamında gerçekleşen defilelerden birinin hemen öncesinde (hangi defile olduğu fark etmez zira bu durum her birinde benzer bir şekilde vuku buluyor) bir anda kıyamet kopuyor: ‘Ece, Ece, Ece!’ Dünyanın farklı yerlerinden gelmiş fotoğrafçılar ve basın Ece Sükan’ı çekebilmek için etrafını sarmış ve kendilerine bakması için adını haykırıyor. Ece’nin üzerindekini tanımlamak neredeyse imkansız. Evet vintage kıyafeti birçok kişiye o tanıttı ve fazlasıyla da giydi ama bu durum onun stilini tanımlamaya asla yetmiyor. Onun her parçayı birleştirdiği başka bir parça daha var. Bunun ötesinde o giydiği kıyafetin içinde kendisi ve onun hayata karşı bakışı var, kendi duruşu, o kıyafeti taşıyışı ve söyledikleri. Eğer stil dediğimiz kavramın bir kıyafetten ötede insanın hayata karşı bakışını temsil ettiğini savunuyorsak ortada Ece Sükan’ın işin içine girmesiyle tanımlanması çok zor bir konu var. Bir sürü farklı detaydan ve zamandan gelen parçaları birleştirdiği ve kendisinin de içinde olduğu bir imaj.
Referanslarla ve başka zamanlardan gelen detaylarla zenginleşen, dolayısıyla da tanımlaması zor bir stil. Ece’ye o 10 yıl önceki bu andan bahsettikten sonra devam ediyor: “Çok güzel anlattın aslında çünkü zamansızlığı kişinin kendi hayatındaki tercihlerinin bir bütünü ve tutarlılığı gibi düşünüyorum. Bu tutarlılık da hep aynı şeyi yapmak gibi değil, tam tersi. Bütün bu referansların kendi içinde bir bütünlüğünün ve bağlantısının olması konuyu zamanın ötesine taşıyor. Kendi zamanını yaratmış oluyor, bu da zamansızlığı ortaya çıkarıyor. Biliyorsunuz artık kuantum fiziği hayatımızın her alanında, günlük hayatta bile kullandığımız bir kelime oldu. Hayatın her düzleminde bundan bahsedebiliriz, ki buna stil de dahil; dinlediğin müzikten, yediğin yemekten, evdeki dekorasyondan, arkadaşlarından, ilgilendiğin hobilerinden, izlediğin filme kadar hepsi aslında yaptığın tercihleri gösteriyor. Zaten hayat içerisinde yaptığın tercihler senin stilin demek oluyor. Bunların özgün ve otantik olması o topluluklardan ve o lineer zamandan seni ayıran, sana özgü, sana ait bir gerçeklik yaratıyor. Bu da karşıya geçiyor çünkü özgün olan evrenseldir. ‘Orada sana ait bir şey gördüm’ demen gibi. Evet, bana ait, bana özgün. Özgünlük; müzikte de sanatta da, filmde de budur bana göre ve aslında öyle olduğu için de evrenseldir. Sen onun tanımını yapmasan da, o his olarak karşıya geçiyor. Tanımlayamadığın bir algı oluyor. Zamansızlığı tek, kısa bir cümleyle söylemek belki zor ama bu söylediklerimin özeti bana göre.”
Moda ve stil kavramları hep yan yana geldi ama farkları çoğu çevrelerce değişik şekillerde yorumlandı, bu iki kavram zaman ile yakından alakalı olduğu için Ece’ye fikrini soruyorum. “Stil kavramı zaman hakkında konuştuğumuzda çok önemli bir yerde duruyor. Stil ikonu olmakla moda ikonu olmak farklı şeyler. Moda etrafta olanı giymek, en son trend olan parçaları almak gibi bir şey aslında ama stil ikonu ya da stil sahibi olmak farklı. Halihazırda olan, zaten herkesin ulaştığı ve herkesin alabildiği, maddi durumuna göre seçebildiği davranışlardan daha farklı. Bütün seçeneklerin arasından kendine özgü olanı seçmek stil oluyor bana göre. Bunun içerisinde tabii ki moda olan bir şeyi de giyebilirsin ama hiç moda olmayan bir şeyi de giyebilirsin çünkü o senin stilindir, senin birleştirmendir, bütünleştirmendir. Dolayısıyla da bu zamansızlıkla alakalı; özgünlük, evrensellik, birleştirmek, bütünleştirmek ve bunların hepsi içerisinde bir tutarlılık yaratmak; yani zamanlar ötesi olmak.”
Devamı GQ Men of the Year 2021 Kış Sayısında