2024 Olimpiyatları'nda atıcılık dalındaki kusursuz performansıyla hem gümüş madalyayı kazanan hem de sosyal medyada viral olan ikonik pozu ile günlerce gündemde kalan Yusuf Dikeç artık yalnızca bir sporcu değil, aynı zamanda dünya çapında bir fenomen. Hedefe odaklanmış bakışları ve kararlılığıyla sahada ilham verici bir duruş sergileyen Dikeç, Türk sporunun uluslararası alandaki başarısını taçlandırırken, aynı zamanda popüler kültürde de iz bırakan bir figür haline geldi. Olimpiyat tarihine geçen bu an, onun disiplin, azim ve yetenekle örülü hikâyesinin yalnızca bir parçası; Men of the Year 2024 Yılın Sporcusu ödülünü alan Dikeç bugünlerde kariyerinin zirvesinde yeni ufuklara göz kırpıyor.
Öncelikle geçtiğimiz yaz olimpiyatlarda yüzümüzü güldürdüğünüz ve bize bu büyük gururu yaşattığınız için tüm ekip adına size çok teşekkür etmek isterim. Ailesinde çok fazla askerle büyümüş biri olarak askeri disiplinin ve askerlikten gelenlerin ciddiyetinin nasıl olduğuna hakimim. İlk sorum da bununla bağlantılı aslında; profesyonel hayatınızdaki ciddiyetinizle, hepimizin hafızasında yer eden o pozun getirdiği kolektif mizahı nasıl dengeliyorsunuz?
Askerliğin vermiş olduğu bir ciddiyet ve eğitim var elbette. O hareketim sadece o yarışmaya özgü değildi. Atış yapmaya ilk başladığım yıllardan itibaren aynı hareketle, aynı tavırla ve aynı pozisyonla atış yapıyordum. Ancak olimpiyatların büyüklüğünden olsa gerek bu kez daha fazla ses getirdi ve benim için çok mutlu ve gurur verici oldu.
Bu yaz olimpiyatlarda viral olan fotoğrafınızdan önce ‘meme’ ne demek biliyor muydunuz? Dünya çapında hem sosyal ve geleneksel medyada bir ‘meme’ haline geldiğinizi öğrendiğinizde ilk tepkiniz ne oldu?
Müsabakalardan önce ‘meme’ ne demek pek bilmiyordum. Olimpiyatlardan sonra antrenörüm bana bu derece gündem olduğunu haber verdi. Ben sosyal medyayı çok aktif kullanan biri değilim, çok fazla önemsemiyordum. Burada önemli olan insanların beni bir fenomen olarak görmesi değil, önemli olan bu insanların benim yaşam çizgimle de yakınlık kurmuş olması ve onların kalplerine dokunabilmem.
Eğlenceli kısmı bir yana, olimpiyatlardaki başarınızın ve o pozun Türkiye’de atıcılık sporlarına sizce nasıl bir katkısı oldu? Bu fenomen fotoğraf karesi ve dünyanın buna ilgisi atıcılığı tabiri caizse daha ‘cool’ göstermiş olabilir mi? Bu konuda federasyondan, kulüplerden geri dönüşler aldınız mı?
Çok büyük katkısı olduğuna inanıyorum. Oradaki duruş sadece benim vücudumu daha sakin tutabilmek, vücut salınımını azaltmak için yaptığım bir pozisyondu. Bu olimpiyatlardan sonra atıcılık sporunun dünyada belli bir yere gelmesi ve daha iyi tanıtılması açısından ilgi çektiğini düşünüyorum. Hatta bir ay önce Hindistan’da Dünya Atıcılık Federasyonu Başkanı yanıma geldi ve çok mutlu olduğunu söyledi. Benim sayemde atıcılığın dünyada daha popüler hale geldiğini belirtti. Olimpiyatlardan döndükten sonra spor il müdürü olan arkadaşlarım her gün 20-30 ailenin gelerek çocuklarını bu spora başlatmak istediğini söyledi. Zamanında nasıl Naim Süleymanoğlu, Süreyya Ayhan, Mete Gazoz kendi branşlarında lokomotif görevi görüp birçok genci spora başlattıysa, bu şekilde atıcılıkta da çok daha iyi yerlere geleceğimize inanıyorum.
Belki defalarca anlattınız ama işin teknik kısmını GQ okuyucuları ile de paylaşmak ister misiniz? İki gözünüz açık atış yapmanın ve ikonik ‘el cepte’ duruşunuzun teknik açıdan size sağladığı tam olarak neydi?
İlk başladığım zamanlarda tek gözle atış yapıyordum ve rahat edemiyordum. Atıcılık sporu kendinizi gergin hissetmemeniz gereken bir spor; bir yılı aşkın bir zaman iki gözle çalışarak bu yeteneğimi kazanabildim. Bugün de bu çalışmalarımın faydasını görüyorum. Çünkü olimpiyatlardan yaklaşık iki sene önce bir göz problemi yaşadım, eğer tek gözle atış yapmış olsaydım belki de bugün olimpiyatlara gidemeyecektim. Yaş ilerledikçe yakını da göremez olmuştum, iyi bir doktorla bu işi çözebildik. Çünkü iki gözle atış yaparken gözünüzün bir tanesi yakına diğeri ise hedefe, uzağa odaklanmaya çalışabiliyor.
Atıcılık sporuna başlamanızı ne tetikledi ve kariyeriniz 2008 Olimpiyatları’ndan bu yana nasıl gelişti?
Tamamen tesadüfi olarak çok geç bir yaşta, 28 yaşımda bu sporla tanıştım. O zamana kadar böyle bir spor dalının varlığından bile haberdar değildim. Şu an gençleri bu sporla uğraşırken görünce çok mutlu oluyorum. Başarı için yetenek önemli ancak çok da çalışmanız gerekiyor. Bir sporcu için zirve olimpiyatlardır. İlk defa 2008’de olimpiyatlara katıldım, çok heyecan vericiydi. Birçok Avrupa ve dünya şampiyonluklarım vardı ancak mutlaka bir olimpiyat madalyası almam gerektiğine inanıyordum. Yıllarca bu uğurda emek verdim ve çok çalıştım, ilkinde olmadı ama beşinci olimpiyatımda madalya kazanabildim.
Atış yapmadan hemen önce aklınızdan ne geçiyor? O an kan basıncınızdan kalp atışınıza çevresel olmayan her koşulu yüzde yüz kontrol etmeniz gerekiyor; her sporcunun farklı bir tekniği olması muhtemel, sizin odaklanma tekniğiniz nedir?
Her atıştan önce değil, her yarışmadan önce her sporcu gibi mutlaka kazanmak için gidiyorum. Bizim müsabakalar deneme atışlarıyla birlikte bir buçuk saat sürüyor, Her atışımdan sonra mutlaka bir analiz yapıyorum; eğer yaptığım atış iyi bir sonuç getirdiyse aynı vücut hareketimle aynı teknikte ve aynı düşüncemle devam ediyorum. Eğer bir sorun varsa aynı hataları yapmamaya çalışıyorum ve tekniğime geri dönüyorum.
RÖPORTAJIN DEVAMI GQ MOTY 2024 SAYISINDA