Hayatının neredeyse yarı zamanını müzikle uğraşarak geçirmiş olmasına rağmen biz onu Sofar İstanbul platformunda yayınlanan ve tam anlamıyla izlenme rekorları kıran performansı ile tanıdık. 2018 Mart ayında çıkardığı ilk albümle profesyonel müzik kariyerine adım atan Ufuk Beydemir aslında Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu mezunu bir kuvvet kondisyon koçu…
Ufuk 15 yaşından beri müzikle ilgilenen, 17 yaşında ise kendi şarkılarını yazmaya başlayan bir isim. Spor koçu olarak çalıştığı dönem de dahil olmak üzere sürekli kenarda devam eden bir müzik hayatı olmuş. Sahneye ilk adımını atması ise çok tesadüf eseri yine bu dönemlerde çıktığı bir yaz tatiline denk geliyor. Bir arkadaşlarının doğum gününü kutlamak için gittikleri mekanda gruptaki kızlardan birini etkilemek için kendini sahneye atıp Haluk Levent’in Anlasana şarkısını söylemeye başlayan Ufuk, o ana kadar bırakın herhangi bir yerde şarkı söylemeyi, kendi kendine bir şarkı bile mırıldanmış değil. Mekandaki misafirler o kadar etkilenmiş ki, Ufuk şarkıyı bitirip masaya döndükten sonra yanına gelip tebrik eden birçok kişi olmuş. Bu destekten çok keyif alan Ufuk, tatil bitimi İstanbul’a döner dönmez kendine bir grup bularak solist olarak dahil olmuş. “Bir iki sene bu grupla çaldıktan sonra benim asıl arzuladığım şeyin kendi derdimi anlatmak ve kendi şarkılarımı söylemek olduğunu anladım” diyen müzisyen, bir gitar alarak şarkılarını üretmeye başlıyor.
Gitar çalmayı da yardım almadan tamamen gözlem yeteneği ile öğrenen Ufuk’u dinlerken müzikal bir eğitim almadığına inanmak zor. Bizim Ufuk’tan haberdar olmamız ise grubu ile Sofar Sounds’a yaptıkları başvuru bir sene sonra kabul edilip sahneye çıktığı zamana denk geliyor. Başvuruları yoğunluk nedeniyle bu kadar geç kabul edilen Ufuk’un grubu bu dönemde aslında çoktan dağılmış. “Nasıl olsa şarkıların söz ve müzikleri bana ait o zaman ben tek başıma çıkar, söylerim” diyerek proje için kollarını sıvıyor. Ancak herkesin yaptığını yapmamayı hayat felsefesi edinmiş bir karakter olarak, akustik gitarıyla tek başına sahne almaktansa, dinleyicilere farklı bir deneyim yaşatmayı seçiyor. Şu an Der’Ali ismiyle anılan ve santur denilen enstrümanı çalan Ali, bir bas gitarist ve davulcuyla güçlerini birleştirerek sahneye adımını atıyor. Altını çizmekte fayda var, kayıt öncesi toplamda iki prova alan ve sadece Sofar için oluşturulan bir ekipten bahsediyoruz. Söyledikleri parça “Ay Tenli Kadın” Sofar tarihinde bir rekor kırarak yayınlandığı ilk haftada bir milyon izlenmeye ulaşıyor. Biz Ufuk ile videosunu kaydederken ise bu rakam 10 milyonun üzerine çıkmış ve “dünyada en çok izlenen Sofar videosu” ünvanını almış durumda. Parçanın başarısını, “vokal ve enstrümanda yarattığımız doğu ile batı sentezi ve özgünlük” olarak açıklıyor. “Hayatta içinizde tetiklenen ve büyüyen duygular bir şekilde açığa çıkma gereği duyuyor. Ben de bu duygulardan ilham alıyorum” diyor. İşleri olduğundan farklı kurgulamayı seven bu adamın şarkılarını yaratma süreci de alışılmışın biraz dışında. “Ben önce gitarımı elime alıyorum ve kafamdaki melodiyi notalara döküyorum daha sonra o melodiye uygun sözler yazıyorum.” Tınının ona hissettirdiği duyguların üzerine sözlerini kaleme alarak hem duygu bütünlüğünü yakaladığını hem de sözleri müziğe tam oturtabildiğini söylüyor.
10 yıl sürecinde biriktirdiği 70’e yakın şarkısı var. Şimdiye kadar bunların 12’sini bizimle paylaşmış. İlk albümünde var olan 11 şarkıyı ise şu an prodüktörlüğünü yapan Engin Akıncı, Ufuk’un ona yolladığı 30 parça içerisinden seçmiş. Dijital dünyada bir bomba etkisi yaratan Ay Tenli Kadın 17 yaşındayken yazdığı ilk şarkılardan. Bir Bilinmez Deryadayız parçasını ise albüm yayınlanmadan 2 ay önce bestelenmiş. Dinleyicisiyle buluşturduğu şarkıların hepsinden o kadar emin ki en sevdiği parçayı seçmekte zorlanıyor. Ancak seçme şansı olsa yaşamak istediği dönemin 70’ler olacağı konusunda çok kararlı. Tutkulu bir Cem Karaca hayranı olmasına bu nedenle şaşırmıyoruz. Sahnesini paylaşmanın hayalini kurduğu ve “inanılmaz üst düzey bir müzik adamı” diyerek bahsettiği bir diğer isim ise Yavuz Çetin. Karaca hayranlığı sadece müzikal düzeyde kalmamış; karakteri, stili, beden dili ve hayat görüşü ile ikon statüsüne yükselmiş. Kendi yaptığı müziği de “içinizde hissedebileceğiniz bir yakarış”olarak anlattığında taşlar yerine oturuyor. Genellemek gerektiğinde rock müzik yaptığını söylese de bu tarzın altında var olan onlarca alt türden hiçbirine ait hissetmediğini vurguluyor. İlk albümündeki eklektik tarz da bunu destekler nitelikte. “Ben birçok türevden beslenerek harman yapmayı sevdiğim için farklı tarzları karıştırarak özgün bir ürün ortaya koymanın arayışındayım” diyor. İlginç sentezlere olan bu merakı, aynı zamanda sıkı bir The Doors hayranı olmasının kalbinde yatan neden. Bas gitarın yerine klasik müzik kökenli bir klavyecinin var olduğu, daha önce elektrogitar çalmamış bir folk gitaristinin pena kullanmadan sahneye çıktığı ve hayatında tek solistlik deneyimini bu grup ile yapan şiir meraklısı Jim Morrison’un oluşturduğu bu gruba hayran olmasından daha doğal bir durum düşünemiyoruz. “The Doors albümlerinde aldığım müziğin tadını başka hiçbir şeyde alamıyorum”dediği gruptan favori şarkısı ise Soft Parade.
26 yaşındaki bu adam ile ilgili dikkatimi çeken alışılmışın dışındaki bir diğer detay da tam olarak adem elmasının üzerinde bulunan “444 hz” yazısı. İkinci Dünya Savaşı sırasında dünyadaki akort sisteminin 440 hertz olarak standardize edildiğini, şu an neredeyse tüm müzisyenlerin enstrümanlarını bu rakam doğrultusunda ayarladığını bu dövmeyi merak ederek öğreniyorum. “Bize dayatılan bu frekans, aslında insan beynine negatif sinyaller gönderen ve hepimizi daha karamsar olmaya iten bir aralık. Ben de biraz araştırma ile 444 hertz’in daha pozitif sinyaller verdiğini keşfettim ve enstrümanlarımı bu frekansa göre ayarlayarak müziğimi yapmaya başladım. Bir de dövmesini yaptırdım” diyerek anlatıyor etkileyici ve öğretici hikayesini. Çok küçük bir farkla yine alışılmışın dışına adım atan ve müziğinin ruhunu bedenine de yansıtan Ufuk, gelecek planlarını da tamamen sevdiği ve tutkulu olduğu şey olan müzik üretmek ve mümkün olabildiğinde çok insanla paylaşmak üzerine kurmuş. “Benim için müzik, hiçbir zaman tükenmeyen ve sınırı olmayan bir dünya. Bu nedenle de ileride göreceğim ve yaşayacağım şeylerin beni müziğin nasıl bir noktasına iteceğini tahmin edemiyorum”diyen aynı zamanda bu hızla ve bu kalitede üretebilen bir sanatçıdan beklenecek daha çok şey olduğu ise kesin.