AZTEK: Osmanbey’deki bu eski mekan bir anda herkesin diline düştü. Takdim edeyim, kendisi yeni Scotch. Kapısındaki kuyruk gün geçtikçe daha da uzuyor. İçeriden çıkan kişi kadar, kuyruktan insan alabiliyorlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde servis edilen sucuk ızgaraları, mantıları, yaprak sarmaları şimdiden bağımlılarını oluşturmuş durumda. İlerleyen saatlerde istediğiniz müziği de çaldırabiliyorsunuz. Mekanın sahipleri de, içerideki emektar servis elemanları da, korumaları da bu kadar popüler oldukları için çok şaşkın. Yapacak bir şey yok. Şimdi sıra onlarda.
BÜYÜK EV ABLUKADA: Kim bu insanlar? Nereden çıktılar ve ne yapıyorlar? Bir konserlerine, sadece dışarıdan baktığımda, tüm şarkılarını ezbere bilen tiplerle doluydu içerisi. Asla tahammül edemediğim bir tarzda müzik yapıyorlar ama konserleri full. Herkes onları takip ediyor ama onlar hiçbir yere çıkmıyorlar, röportaj vermiyorlar. Gizemli tavırları daha da ilgi çekiyor. Sıkıcılar ama ilginçler. En sevdiğim şeyleri, isimlerini Turgut Uyar’ın bir şiirinden almış olmaları. Daha iyi ve katlanılabilir versiyonu için Ayyuka’yı takip edin derim.
CİN TONİK: Viskinin, rakının hatta Long Island Ice Tea’nin bile partisi oldu ama en sevdiğim içkinin partisi henüz yapılmadı. Tam pastırma yazına denk gelecek bir tarihte, hafif kıyafetlerin giyileceği, hafif bir yerde, sadece hafif insanların katılacağı bir cin tonik partisi ne de şahane olur.
ÇAPAMARKA: İzzet Çapa ve saz arkadaşlarının gay bar eğlencesinden nemalanmaya devam etmeleri, bu yıl da kesin devam edecek. Çapamarka’cılar, oryantalist kına gecesi kulüpleriyle küpleri doldurmaya devam ededursun, hayatımda duyduğum en tuhaf konsepte de bu yıl imza atacaklar. City’s’in tepesinde berberinden delisine bir mahalle oluşturup, bunu satmaya çalışacaklar. Bu fikirler nereden akıllarına geliyor, bir türlü anlamıyorum. Batmış ya da ismi değişmiş İzzet Çapa’ya ait diğer 174 mekan arasında en hızlı sona ulaşanın Mahalle projesi olacağına şimdiden iddiaya girerim.
DJ: Yeni gözde meslek. Üç şarkı çalan herkes DJ’im diye kabin arkasına geçiyor. Ama bunların arasında en fenaları gazeteci DJ’ler denilen organizmalar. Yazdıkları yazıları okumak için bile dekoder lazım olan bu tiplerin, astronomik paralara bir yerlerde DJ’lik yapmalarını herhalde hiç anlayamayacağım. Bir de Suat Ateşdağlı’nın popülerliğini anlamayacağım herhalde. Kendisi tip olarak biraz Grup Gündoğarken’deki adama benziyor. Bu yıl onun olduğu partileri kesin olarak es geçmeye kararlıyım.
EELENCE: Özgür Aras’ın flörtleşmeye inanılmaz uygun mekanı Eelence, yeni sezona değiştirilmiş konseptiyle giriyor. İsmi ise harika: Ablam. Ablam’a gittim, Ablam aşktan öldü, Ablam kurban olsun bize gibi laf oyunlarıyla müzikten ve eğlenceden çok, Türklerin pek sevdiği, aşırı kalabalık içinde sadece ellerin işaret parmağını havada ileri-geri sallama konseptiyle, yine Pera’da olacak.
FOTOĞRAF SERGİLERİ: Geçen sezonun en popüler etkinlik dalı, esas patlamasını bu sezon yapacak. Her telefonu olanın fotoğraf sanatçısı olduğu günler bir tık uzağımızda. Herkes Instagram’ıyla birer Ceren Leibovitz, birer Hasan Lang oldu. Şöhret ve beğenilme arzusu bu basit hobiyi de bambaşka noktalara getirdi. Tabii ki o fotoğraflar sadece telefonlarda kalmadı, şehrin muhtelif noktalarında açılan sergilerle teşhire döndü. Bu işin bir sonraki adımı da herkesin birer yönetmen olması. Süleyman Spielberg’lere hazır mıyız?
GQ: Hâlâ bir lansman partimiz olmadı. Üstelik ne giyeceğimden kiminle gideceğime kadar her şeyi tek tek düşünmüşken... Doğal olarak, parti yazarı konumumdan dolayı o partinin host’u ben olacağım. Kulağımda bir mikrofon kulaklıkla, sürekli “en sevdiğim patronumla” kontak halinde olacağım, en ufak bir gerginlikten drama yaratacağım ve dekorasyon sadece ve sadece beyaz çiçeklerden oluşacak. Üstelik istemediğim üç kişiyi, müziği kapatıp o an mikrofondan ismini anonslayarak kovma hakkım da olacak. Evet, olacak. Bu maddeler sözleşmemde de vardı. Ğ: Bu sezon gay barlar birbirine girecek. Bir dedikoduya göre Love’ın eski sahibi, geri dönmeye hazırlanıyor. Ve tam Love’ın kapısının yanına yepyeni bir kulüp açıyor (İntikam soğuk yenen bir yemektir). İki kulüp yan yana daha çok müşteri için kapışacak. Daha kış gelmeden o avludaki “cat fight”ı düşünemiyorum bile.
HAVALANDIRMA: Bir kulüpte müzik, ses sistemi, ışık kadar önemli bir şey. Ama elbette bizim buralarda ocakbaşından hallice. Şehrin havalandırma konusunda en iyi yerleri hâlâ gay kulüpler. Hiç olmazsa içerisi dayanılmaz sıcak olduğunda üstünüzü çıkarmanıza izin veriyorlar.
IT BOY-IT GIRL: Onlar, bir partiye katıldıklarının ertesi günü haklarında en çok konuşulan insanlar. Dün gece kimler vardı, sorusunun tek cevabı. Çağatay Ulusoy, Berrak Tüzünataç, Didem Soydan, Sinan Çetin’in ortanca oğlu Cemo Çetin, Mihda Koray bence önümüzdeki sezon bu klasmanın zirvesinde olacaktır.
İSTANBUL: 20 milyonluk şehrin gece hayatı içler acısı. Dev bir lise kantini gibi. Herkes herkesi tanıyor, nerede kimi göreceğini çok iyi biliyor. Durum o kadar kötü ki koca şehirde doğru dürüst bir “after” kulüp hâlâ yok. Sabah saat 04.00’te eve gitmekten çok sıkıldım. Dünya metropolleri onu bile aşıp, öğleden sonra açılıp akşamüstü kapanan “later” kulüplere geçmişken, biz neden Nijerya’yla aynı standartlarda eğlenmek zorundayız?
JİGOLOLAR: Jigololar ikiye ayrılır. İlki normal jigololar, yani görevlerini layıkıyla yerine getirmeye çalışan erkek seks işçisi kardeşlerimiz. İkincisi ise sosyal jigololar. Bu tip jigololar nakit para karşılığı çalışmaz. Kulüplerde size eşlik ederler, iyi birer sohbet arkadaşıdırlar, onlar yanınızda olduğu için kendinizi yalnız hissetmezsiniz, size sevgi ve ilgi gösterirler ama asla yatmazlar. Bir ya da birden çok sosyal jigoloya sahip olmak için öncelikle sıkıcı bir insan olmamalısınız. Bundan başka her zaman partileyebileceğiniz iyi bir muhitte güzel bir eviniz, iyi müziğiniz, hiç boş kalmayacak bir içki dolabınız, ulaşım olanaklarınız olmalı. Bu tanıma göre ben bir sosyal jigoloyum.
Yazının devamı GQ Eylül sayısında