Peki Rocky serisinin en iyi filmleri hangileri? Kimse ilk filmin serinin — ve muhtemelen sonsuza dek — en iyisi olduğunu söylemekte zorlanmaz, ama geriye kalanların sıralaması o kadar da kolay yapılmaz. Rocky filmlerinin içinde her şey var: yenilginin güzelliğini anlatan melankolik başyapıtlar da, Stallone’un kendini dünyanın en büyük kahramanı olarak hayal ettiği niteliksiz, aşırı maskülen filmler de.
1976’da ilk filmin vizyona girişinin 50. yılını 2026’da kutlayacağımız şu günlerde, GQ tüm Rocky filmlerini yeniden izlemeye karar verdi. Amaç, ringlerde de sinema tutkunları arasında da tartışmasız şekilde galip gelecek nihai sıralamayı yapmak.
Creed üçlemesini de hesaba katarsak, Rocky serisi toplamda dokuz filmden oluşuyor.
1985’te vizyona giren Rocky 4, dünya çapında 300 milyon dolarlık gişe hasılatıyla serinin en büyük başarı yakalayan filmi oldu. Seride Oscar kazanan tek film ise ilkiydi: Rocky, 1977’de En İyi Yönetmen ve En İyi Film dallarında Oscar heykelini eve götürdü.
Drago’ya karşı kazandığı zaferin ardından Rocky, Amerika’ya hem bedensel hem de ruhsal açıdan yıpranmış bir şekilde döner. Görünür sekelleri vardır. Üstelik iflas etmiştir: muhasebecisi mali işlerini berbat etmiştir ve Adrian’la birlikte lüks malikânelerini terk etmek zorunda kalırlar. Rocky, bu süreçte umut vadeden genç bir boksör olan Tommy Gunn’ın antrenörlüğünü üstlenir. Ancak Tommy paraya kapılır ve hocasıyla aralarındaki gerginlik giderek artar. Hırsı, onu Rocky’den uzaklaştırır. Kâğıt üzerinde, Rocky 5’in konusu fena değildir — eğer Paulie’nin bir muhasebeci tarafından bu kadar kolay kandırılabileceğini kabul edersek. Fakat 1990’a gelindiğinde seri artık tazeliğini ve içtenliğini kaybetmiştir. Stallone ne kadar uğraşırsa uğraşsın, o eski ruh çoktan uçup gitmiştir.
Arkadaşı Apollo Creed’in Sovyet boksör Ivan Drago karşısında ringde öldürülmesinden sonra Rocky derinden sarsılır. Hem onun intikamını almak hem de dünyaya bir mesaj vermek için SSCB’ye gidip Drago’yla karşılaşmaya karar verir. Soğuk Savaş bağlamıyla işaretlenen Rocky 4, serinin başarı getiren formüllerine biraz fazlaca yaslanmamış olsaydı ilginç bir film olabilirdi: özellikle Sibirya’daki efsanevi antrenman sahneleri burada filme biraz da gülünç bir hava katıyor. 80’lerin en yoğun ve en gülünç yönleriyle tipik bir süper prodüksiyon; dünyayı değiştirmeyi umut ederken, seyircilerin aslında tek istediği şey ezeli iki düşman arasında iyi bir dövüş izlemekti.
İlk zaferlerinden birkaç yıl sonra Adonis Creed artık dünya şampiyonudur. Bianca ile birlikte yaşamakta ve daha istikrarlı bir gelecek planlamaktadır. Fakat geçmiş yakasına yapışır: Ivan Drago’nun oğlu Viktor Drago (Apollo’yu öldüren boksörün oğlu) Adonis’e meydan okumaya hazırdır. Apollo’yu kaybettiği travmayı yeniden hatırlayan Rocky, Adonis için endişelenir. Adonis’in önünde bir karar vardır: Rocky’nin gölgesinde kalmak mı, yoksa kaderiyle yüzleşmek mi? Rocky serisinin en kötü filmi değildir ama yine de serinin en zayıf anlarından birine (yani Rocky 4’e) yaslanan ve bundan fazlası olamayan, biraz aptalca ve anlamsız bir blockbuster’dır. Ryan Coogler’ın bu filmde yönetmen koltuğunda olmayışı da Creed 2’nin en büyük eksiklerinden biridir.
İlk filmin olağanüstü başarısının ardından Rocky geri döner. Rocky 2’de, Sylvester Stallone’un canlandırdığı boksör Adrian’la evlenir, onun hamile olduğunu öğrenir ve “normal” hayata dönüşün giderek artan baskısıyla yüzleşmek zorunda kalır. Apollo Creed, Rocky Balboa’dan intikam almak ister ama Rocky fiziksel durumundan endişe duyar. Mickey’nin desteği ve Adrian’a olan sevgisiyle yeniden antrenman yapmayı kabul eder. Daha yoğun, daha sert olan Rocky 2, buna rağmen ilk filmden daha iyi değildir; çünkü 1976’da vizyona giren Rocky’yi unutulmaz yapan sadelikten ve melankoliden yoksundur. Hiçbir şeyin bir başarı olacağını önceden işaret etmediği bir film, beklenmedik şekilde çok daha fazlasına dönüşmüştü.
Rocky 3’te Balboa artık bir yıldızdır: zengin, popüler ama aynı zamanda benmerkezci ve tembeldir. Yeni bir rakip sahneye çıkar: saldırgan ve acımasız Clubber Lang, Rocky’yi ringde yere serer. Mickey’nin ölümünün ardından Rocky’nin eski rakibi Apollo Creed geri döner ve ona yeniden kazanma hırsını bulmasında yardımcı olur. Rocky 3, Rocky 4 ve Rocky 5 kadar utandırıcı olmasa da serinin zirvesi değildir. Yine de Stallone’un hâlâ projeye olan inancı filmi oldukça eğlenceli kılar. Kadroya Mr. T’nin eklenmesi ise filme tam anlamıyla 80’ler havası katar ve izlemeyi, belki de olması gerekenden daha eğlenceli hale getirir.
Creed 3’te Adonis Creed eldivenleri bir kenara bırakmıştır. Bokstan emekli olmuştur; eşi Bianca ve sağır kızları Amara ile birlikte yaşamaktadır ve hayatını Delphi Boxing Academy adını verdiği spor salonunun etrafında huzurlu bir şekilde sürdürmektedir. Ancak geçmiş yeniden kapısını çalar: çocukluk arkadaşı ve eski boks dahisi Damian Anderson (Jonathan Majors), 18 yılın ardından hapisten çıkar. Damian yeniden ringe çıkmak ve şampiyonluklar kazanmak istemektedir. Donnie ise hem gençliğinin hayaletleriyle, hem geçmişte yaptığı seçimlerle yüzleşmek hem de yalnızca ringde değil, pişmanlıklarıyla da savaşmak zorunda kalır. Michael B. Jordan’ın ilk yönetmenlik denemesi ve Sylvester Stallone’un bulunmadığı ilk film olan Creed 3, geçmişinden kurtulmanın zorluğu ve Creed gibi bir karakterin kendi hikâyesinin devamını kurmak için ortaya koymak zorunda olduğu irade üzerine iyi bir boks filmidir. Kusursuz değildir ama özellikle dövüş sahnelerinde oldukça etkileyici ve ikna edici bir yapım olmayı başarır.
Rocky Balboa, Rocky 5’in 15 yıl sonrasında geçer. Boksun efsanevi kahramanı artık dul kalmış, Philadelphia’da küçük bir restoran işletmektedir ve oğlu Robert ile istikrarlı bir ilişki sürdürmek için çabalamaktadır. Emekli olmasına rağmen hâlâ ringlere dönmenin hayalini kurar. Kendisine Mason “The Line” Dixon ile dövüşme teklifi geldiğinde, tüm şüphelere ve çekincelere rağmen kabul eder. Peki hâlâ zafer kazanacak gücü var mıdır? İşte bu güzel ve melankolik film tam da bu soruyu sorar. Stallone, sahip olduğu tüm enerjiyi ortaya koyar ve derinlerde hâlâ, kendisine inanmayanların arasından sıyrılıp yükselmek isteyen o genç dövüşçü olduğunu kanıtlamaya çalışır. Creed’den dokuz yıl önce gelen, adı gibi “hak edilmiş bir geri dönüş” filmidir.
2015’te Sylvester Stallone nihayet bayrağı devretmeye karar verir. Michael B. Jordan’ın canlandırdığı Adonis Creed, Apollo Creed’in oğludur ve babasının ringde ölümüne rağmen boks kariyeri yapmak istemektedir. Yaşlanan Rocky Balboa’dan mentor olmasını ister. İkili birlikte birçok engelle yüzleşir: mirasın ağırlığı, şüpheler ve kendi hikâyesini yazmanın zorlukları. Ryan Coogler’ın yönetmenliğini üstlendiği Creed, neredeyse kusursuz bir devam filmidir: iki hikâye arasında köprü kurmayı başarır, nostaljiyi ilerleme isteğiyle kusursuz biçimde harmanlar ve sinemada görülmüş en etkileyici boks sahnelerinden bazılarını sunar. Serinin hayranlarını sevindiren, aynı zamanda yepyeni hayranlar kazandıran bir “üst seviye” filmdir.
John G. Avildsen’in yönetmenliğini yaptığı bu ilk film, Philadelphia’da küçük mahalle dövüşleriyle geçimini sağlayan mütevazı boksör Rocky Balboa’yı tanıtır. Bir gün tesadüfen, ağır sıklet dünya şampiyonu Apollo Creed’le dövüşmesi için seçilir. Antrenörü Mickey’nin desteği ve sonunda âşık olduğu, içine kapanık Adrian’ın sevgisiyle Rocky, büyük bir özveriyle antrenman yapar. Sadece 1 milyon dolarlık mütevazı bir bütçeyle çekilen film, 225 milyon dolarlık hasılat elde ederek inanılmaz bir başarıya dönüşür ve üç Oscar kazanır. Rocky, yenilginin erdemlerini, her sporcuyu gelecekteki bir zafere taşıyabilecek bir güç olarak yücelten spor filmi örneğidir. Hem duygusal hem de coşkulu bir yapım. Tartışmasız bir klasik.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ FRANCE WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.