Don’t Look Up
Adam McKay'in, Jennifer Lawrence ve Leonardo DiCaprio'nun başrolünde yer aldığı (nedensizce ışıltılı bir yardımcı oyuncu kadrosuyla) çektiği son film, dünyayı yok etmeye hazırlanan bir asteroid hakkında herkesi uyarmak için ülke çapında bir tura çıkan iki ABD'li astronotu konu alıyor. İklim krizine verdiğimiz karışık tepkilerin bir yansıması olan Don't Look Up, modern medya ortamının sıradanlıklarını ve tüketim çılgınlığını vurguluyor.
Don't Look Up eleştirmenlerden karışık yorumlar aldı, bazıları alegorinin çok bariz ve beceriksiz olduğunu söylüyor. Ancak şimdiden Netflix'in en çok izlenen üçüncü filmi ve insanların şimdiye kadar yaşayabileceğimiz en büyük zorluk hakkında konuşmalarını sağladı.
The Power Of The Dog
Thomas Savage'ın 1967 tarihli romanına dayanan The Power of the Dog, 1920'lerin Montana kırsalında çiftlik sahibi kardeşlerin hikayesini anlatıyor. Otoriter ağabey Phil ve onun iyi kalpli kardeşi George ile George'un karısı ve üvey oğlu arasındaki ilişkileri ve gerilimleri anlatıyor. Aşk ve kederden sınıfa ve cinselliğe kadar hemen hemen tüm tema ve duyguları kapsayan The Power of the Dog, Akademi’den bol ödülle döndü ve kesin olarak 2021'in en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Once Upon A Time… In Hollywood
Quentin Tarantino'nun dokuzuncu filmi tahmin ettiğiniz gibi yıldız oyuncularla dolu; Margot Robbie, Brad Pitt ve Leonardo DiCaprio… Üstelik hepsi başrol… Hızla değişen film endüstrisiyle başa çıkmaya çalışan bir oyuncu ve dublörünün hikayesini konu alıyor. Film on tane Akademi Ödülü'ne aday gösterildi, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Yapım Tasarımı dallarında iki ödül kazandı.
The Guilty
Oscar'a aday gösterilen Danimarka filmi Den Skyldige'den uyarlanan filmde Jake Gyllenhaal, bazı belirsiz tartışmalar nedeniyle çağrı sevk merkezine gönderilen LAPD polisi Joe Baylor'u canlandırıyor. Baylor, kocası tarafından kaçırıldığını iddia eden bir kadın tarafından arandığında polis moduna giriyor ancak her şey pek göründüğü gibi değil. Gergin ve heyecan dolu film Gyllenhaal’un sorunlu kahraman rolünü çok iyi üstlenmesiyle mükemmel bir yapıma dönüşüyor.
Red Notice
Bazen bir filmden beklediğiniz tek şey gerçeklerden kaçmaktır. Dwayne Johnson, Ryan Reynolds ve Gal Gadot'un başrollerini paylaştığı Red Notice, tam da o anlar için uygun bir film. Bir FBI profil uzmanı (Johnson), paha biçilmez bir eserin yüksek profilli hırsızlığıyla suçlandığında, dünyanın en büyük ikinci sanat hırsızı Nolan Booth'un (Reynolds) peşine düşüyor. Reynolds ve Johnson’ın gerçek suçlu olan esrarengiz, anlaşılması zor Piskopos'u (Gadot) yakalamak için ortak hareket etmesi gerekiyor. Eğlenceli bir maceranın tüm özelliklerine sahip: dünya çeşitli şehirlerinin ve konumlarının geniş çekimleri; kedi-fare kovalamacaları; göz alıcı, Bond benzeri partiler ve Lord Voldemort'a benzeyen silah satıcısı bir kötü adam. Mükemmel.
The Laundromat
Netflix, izleyicilerin izlemek isteyeceği orijinal içerik oluşturma formülünü bulmuş durumda. Tek yapması gereken, uygun bir oyuncu kadrosuna sahip usta bir yönetmenle anlaşmak. Başarı kesin geliyor. Steven Soderbergh'in The Laundromat'ı da bunlardan biri. Panama Belgelerinin sızdırılmasına yol açan olaylar dizisini konu alan filmin başrolünde Meryl Streep, Gary Oldman, Antonio Banderas ve David Schwimmer var. Yağmurlu bir sonbahar akşamı için ideal film.
Moneyball
Herkes iyi işlenmiş bir mazlumun hikayesini izlemeyi sever ve bu konuda spor dünyasında 2002 Oakland Athletics beyzbol takımından daha iddialı bir şey pek yoktur. Finans gazetecisi Michael Lewis'in kitabının film uyarlaması, Brad Pitt'i Oakland A'nın genel müdürü Billy Beane olarak izleyici karşısına çıkarıyor. En iyi üç oyuncusunun başka bir yerle daha büyük meblağlı sözleşmeler için anlaşıp ayrıldığını gördükten sonra, Beane, asistanı Paul DePodesta'nın (Jonah Hill) yardımıyla radar altında olan eski oyuncularıyla sözleşme imzalamak için planlar hazırlamasını konu alıyor. Beane zekasıyla 20 maçlık bir galibiyet serisi elde etmek için ücretsiz transferle kadro oluşturuyor. Sadece beyzbol hayranları ve spor meraklıları için değil, Moneyball bize sınırların dışında düşünmenin ve bir fikre bağlılığın yürekleri ısıtan başarıyı nasıl destekleyebileceğini gösteriyor.
Saving Private Ryan
Genelde tüm zamanların en iyi savaş filmlerinden biri olarak kabul edilen Steven Spielberg'in 1998 yapımı bu filmi, Kaptan Miller'ı (Tom Hanks) ve Normandiya'daki adamlarını konu alıyor. Düşman hatlarının arkasında Er Ryan'ı (Matt Damon) bulmak ve üç kardeşinin de savaşta öldürüldüğü mesajını vermekle görevlendiriliyorlar. Gözyaşlarına hazır olun. Bu filmi hayatınızda en az bir kez (ama tercihen çok, çok daha fazla) izlemeniz gerekiyor.
Baby Driver
Tamam, bir araba kovalamaca müzikali kulağa dünyanın en havalı önerisi gibi gelmeyebilir ama bize güvenin, gerçekten iyi. Ansel Elgort, kulak çınlamasını bastırmak için müziği kullanan bir kaçış sürücüsü Baby'yi canlandırırken, Lily James, parlak gözlü sevgilisi Debora'yı oynuyor. Bunların yanı sıra Jon Hamm, Eiza González ve Jamie Foxx'tan oluşan iddialı bir yardımcı oyuncu kadrosu var. Aksiyon sekansları heyecan verici ve filmin müzikleri birinci sınıf.
Between Two Ferns: The Movie
Bu film; komedi sitesi Funny or Die'de Zach Galifianakis'in skeçlerinin birleşmesiyle ortaya çıktı. Galifianakis, genellikle on dakikadan kısa bir süre boyunca, ünlüler aracılığıyla insanlara komik şakalar yapıyor ve bunlar doğal olarak küfür de içeren röportajlara dönüşüyor. Filmde bu dünya genişliyor. Üstelik Will Ferrell, Chrissy Teigen ve Benedict Cumberbatch gibi konuk yıldızlarla çok sayıda röportaj da içeriyor.
14 Peaks: Nothing Is Impossible
Film; Nepal doğumlu İngiliz vatandaşı dağcı Nirmal Purja ve ekibinin, yedi aydan kısa bir sürede 8.000 metrenin üzerindeki 14 dünya zirvesinin tümünü çıkmaya çalışmasını konu alıyor - potansiyel olarak yedi yıllık önceki rekoru kırıyor. Belgeselin görüntülerinin çoğu, dağcılık dünyasının önde gelen isimleri ve keşif üyeleriyle yapılan röportajlardan oluşuyor. Filmin arka temasında dayanıklılık, yoldaşlık, sabit fikirlilik, pozitiflik gibi duygular işleniyor. Tüm bunlar olurken bir dağcının ölüm pahasına tuttuğu nöbetlere şahit oluyoruz. Ağzınız açık izleyeceğiniz hayranlık uyandırıcı bir belgesel.
The Hand Of God
1980'lerin Napoli'sinde geçen The Hand of God, Fabietto'nun hem derin bir kişisel trajedi yaşamasını hem de memleketi olan Napoli futbol kulübünün yıldız oyuncusu Diego Maradona'yı Dünya Kupası'nda izlemenin sevincini yaşamasını konu alıyor. Bu Napolili yönetmen Paolo Sorrentino'nun en kişisel hikayesi ve tüm çalışmaları gibi The Hand of God da duygulara doğrudan hitap ederek sizi derinden etkileyen mükemmel bir yapım. Sadece The Great Beauty'nin Akademi Ödüllü yönetmeninin yapabileceği şekilde, gündelik hayatın olağandışılığını yansıtıyor.
The Devil All The Time
Ohio ve Batı Virjinya arasındaki sınırda geçen bu Appalachian dramasında ay ışığı ve cinayet istiyorsanız bolca var. Çok arklı hikayesi ahlaki açıdan neredeyse İncil'e benziyor. Tom Holland, babasının kötü kaderinden kaçınmaya çalışan öksüz genç bir adam olan Arvin Russell'ı, Robert Pattinson Preston Teagardin (evet, gerçekten) adında cinsel açıdan manipülatif bir vaizi canlandırıyor. Teagardin, Russell'ın evlatlık kız kardeşiyle çok fazla yakınlaştıktan sonra, iki adam küçük Knockemstiff kasabasında kan dökülmesine neden oluyor. Ancak bu, The Devil All The Time'da bir arada dokunan birçok iğrenç hikayeden sadece biri.
Marriage Story
Başrollerini Adam Driver ve Scarlett Johansson’un paylaştığı Marriage Story eskiden mutlu olan bir çiftin ayrılışını konu alıyor. Bir boşanmanın gönül yarası tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Üstelik işler daha da karmaşıklaşıyor. Çünkü ailesinin boşanmasıyla birlikte dünyası başına yıkılan bir de oğulları var. Muhtemelen güleceksiniz, ağlayacaksınız ama kesinlikle bu filmi izledikten sonra -ilişkinizin ihtiyacı varsa- çift terapisine gitmeye yemin edeceksiniz.
The Dig
Carey Mulligan ve Ralph Fiennes'in üstün performanslarıyla hayat bulan The Dig, bizi 1939'da Sutton Hoo, Suffolk'a götürüyor. Savaş yaklaşıyor ve ülke kargaşaya girmeden önce her şeyin tamamlanması gerekiyor. John Preston'ın aynı adlı romanından uyarlanan bu sessiz ama dokunaklı hikaye, geçmiş her zaman bizimle olsa da hayatın devam ettiğini hatırlatıyor.
We’re The Millers
Fıkra: Bir uyuşturucu satıcısı, bir striptizci, huysuz bir kaçak ve aşırı iyimser bir bakire bir yolculuğa çıkar. Can alıcı nokta: Bunlar Miller’lar. 2013’ün en gülünç topluluğunu bir araya getiren bir komedi. Esrar satıcısı David soyguna uğruyor ve tüm malı çalınıyor. Borcunu ödemek için Meksika'dan esrar kaçırması gerekiyor. Ailesini tatile götüren sevgi dolu bir baba gibi görünürse bu işi çok daha kolay yapacağına karar veriyor. Dolayısıyla bu işi örtbas etmesi için bir karavan tutuyor ve üç yabancıyı işe alıyor. Açıkçası, hemen hemen her şey ters gidiyor. Ancak Jennifer Aniston, Jason Sudeikis, Emma Roberts ve Will Poulter'dan oluşan kadro bu yolculuğu mükemmel kılıyor.
The Green Mile
Stephen King'in romanından uyarlanan The Green Mile, iki genç kız kardeşi öldürmekten ölüm cezasına çarptırılan John Coffey'i (Michael Clarke Duncan) merkezine alıyor. Ancak hapishane gardiyanı Paul Edgecomb (Tom Hanks) kısa sürede, büyüklüğüne ve gücüne rağmen Coffey’nin devasa bir cüsseye sahip, nazik ve birini öldürme konusunda oldukça yetersiz biri olduğunu fark ediyor. Başkalarını iyileştirme yeteneğine sahip gibi görünmesi, bu fevkalade hüzünlü filmin cazibesine sadece katkıda bulunuyor.
Bob Ross: Happy Accidents, Betrayal & Greed
Bob Ross, sakin, yatıştırıcı sesi ve rahat doğasıyla dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanı neşelendirmeye devam ediyor. Biz de stresli zamanlarda uyumak ve bizi yatıştırması için onun tatlı tonlarını kullanıyoruz. Bu yeni belgesel, televizyonun en sevilen ressamının ardındakileri ve ölümünden sonra imparatorluğu ve mirası için verdiği savaşı çok ortaya koyuyor.
Blinded By The Light
Biraz iyimserliğe mi ihtiyacınız var? Filmin baş kahramanı Javed, onu yetiştiren kasvetli kişiliğe sahip Luton tarafından sürekli önüne engel konulan hevesli bir yazar. Ancak Bruce Springsteen'in müziğiyle tanıştığında her şey değişiyor. 1980'lerin Thatcherizminin arka planında yer alan “The Boss”un sözleri, yönetmen Gurinder Chadha'dan beklendiği gibi, İngiliz-Asya kültürüne tatmin edici bir selam gönderiyor.
Uncut Gems
Eleştirmenler tarafından kariyerinin en iyi performansını bu filmde gösterdiği söylenen Adam Sandler, aile dostu Hawaii gömleklerini (Prada'nın havalı gömleklerinden bahsetmiyoruz) deri ceketlerle değiştiriyor. Kumar alışkanlığı yüzünden oldukça ciddi bir borcu olan Yahudi bir mücevher satıcısı Howard'ı canlandırdığı film, yeraltı dünyasının borç tahsildarlarından kaçmak için bir plan hazırlamasını konu alıyor. Lakeith Stanfield ve Idina Menzel ile başrolleri paylaşıyor. Onlara The Weeknd ve basketbolcu Kevin Garnett eşlik ediyor. Unutamayacağınız ve kalbinizin daha hızlı atmasına sebep olacak bir film.
Eternal Sunshine of The Spotless Mind
Jim Carrey'nin Sonic the Hedgehog 2'yi çektikten sonra emekli olacağı haberi 2004’te vizyona giren bu başyapıtı hatırladığımızda bizi daha da üzüyor. Bu filmden önce Being John Malkovich (1999) ve Adaptation (2002) ile kendini kanıtlayan usta yönetmen Charlie Kaufman'ın zihninin işleyişine tanık oluyoruz. Hafıza, aşk ve teknoloji hakkında süper romantik bir bilimkurgu. Modern zamanların en güzel yönetmenlik örneklerinden…
The Karate Kid (2010)
Dre ve annesi Çin'e taşındığında, Dre sınıf arkadaşı Mei Ling ile arkadaş oluyor. Ancak bu süreçte bir düşman da ediniyor. Cheng, Dre'ye zorbalık etmeye ve saldırmaya başlıyor, ancak neyse ki tamirci/dövüş sanatları ustası Bay Han, ona yeni yollar gösteriyor. Jaden Smith, Taraji P Henson, Jackie Chan oyuncu kadrosunda. Karate Kid, 1980'lerin orijinal versiyonuna sadık kalan harika bir aile filmi.
The Meyerowitz Stories
Adam Sandler’ın en dramatik performanslarından biri. Uncut Gems ve Punch Drunk Love'da olduğu gibi, Adam Sandler, büyük bir yönetmen ona inandığında işin altından çok iyi kalkıyor. , Noah Baumbach'ın üç kardeşin hikayesini anlattığı bu filmde diğer iki kardeşi Ben Stiller ve Elizabeth Marvel oynuyor. Babalarıyla (Dustin Hoffman) olan iniş çıkışlı ilişkilerini konu alan bu film da bir Baumbach filmi.
Shirkers
Singapur'da yaşayan genç Sandi Tan ve arkadaşları akıl hocaları George Cardona ile birlikte bir film çekmek için birikimlerini bir araya getiriyorlar. Çekimler bittiğinde, Cardona, tüm görüntüler ile birlikte ortadan kayboluyor. Shirkers, orijinal filmin hikayesini, Tan'ın hayatında bıraktığı boşluğu ve yirmi yıl sonra gizemli koşullar altında nasıl yeniden ortaya çıktığını anlatan tuhaf ve tamamen sürükleyici bir belgesel.
Pieces Of A Woman
Bir çocuğun ölümü ve bunun annesi Martha (Vanessa Kirby) ile babası Sean (Shia LaBeouf) üzerindeki etkisini anlatan üzücü bir hikaye. Martha ebeyi suçladığından ve yasal olarak sorumlu tutulmasını istediğinden, filmin çoğu mahkeme salonunda geçiyor. Film zaman zaman fazla hüzünlü ancak Kirby'nin bu yılki Akademi Ödülleri'nde En İyi Kadın Oyuncu adayı olarak gösterilmesine neden olan muazzam performansı izlemeye değer kılıyor.
Call Me By Your Name
Amerikalı yazar André Aciman'ın 2007 yılında çıkardığı romanına dayanan bu romantik film, 17 yaşındaki Elio'nun (Timothée Chalamet’nin kariyerinde bir dönüm noktası) karizmatik araştırma görevlisi Oliver'a (Armie Hammer) aşık olmasını konu alıyor. İtalyan kırsalında şehvetli romantik bir aşk.
Eurovision Song Contest: The Story Of Fire Saga
Eurovision’u nasıl soluksuz izliyorsak filmi de öyle izliyoruz. Bazı eleştirmenler neşeli, kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan sahnelerini överken, diğerleri Eurovision'un gerçek yüzünü yakalayamadığını iddia ediyor. Her iki durumda da, son derece izlenebilir ve Will Ferrell'in en iyi performanslarından biri. İzlandalı ikili Fire Saga'nın (Rachel McAdams ile birlikte) bir üyesini canlandıran Ferrell, kaçınılmaz olarak her şey ters gidene kadar hayal kurmaya devam ediyor ve kendine güveniyor.
El Camino
Breaking Bad hayatımıza geri döndü! Aaron Paul esaret altında yaşadıktan sonra hayata nasıl yeniden uyum sağlayacağını keşfetmek için Jesse Pinkman rolüne geri dönüyor. Dürüst olalım, bu filmi zaten her halükarda izleyeceğinizi biliyorsunuz.
The White Tiger
Bir dizi olay sayesinde, Balram Halwai (Adarsh Gourav) zorluklarla mücadele eden bir köylü olmaktan çıkıp başarılı bir girişimciye dönüşüyor. Aravind Adiga'nın kitabına dayanan The White Tiger, Hindistan'ın büyüyen ekonomisinin temelini oluşturan suç, yolsuzluk ve yoksulluğu derinlemesine araştırıyor. Netflix’in etkisi - ve başrollerde Ava DuVernay ve Priyanka Chopra Jonas’ın olması ile - Adiga'nın hikayesini tamamen eşitlikçi bir bakış açısıyla izliyoruz.
The Trial Of The Chicago 7
Sacha Baron Cohen, Jeremy Strong, Eddie Redmayne, Alex Sharp ve John Carroll Lynch’ten oluşan efsane bir kadro. 1968 Demokratik Ulusal Kongre protestolarının ardından şiddeti kışkırtmak için komplo kurmakla yargılanan yedi aktivistin hikayesini anlatan bu filmin büyük bir bölümü mahkeme salonunda geçiyor. 2020 yazında yaşanan yoğun aktivizmin ardından, Aaron Sorkin'in yönettiği bu film daha da dokunaklı hale geliyor.
Concrete Cowboy
Ricky Staub'un ilk uzun metrajlı filmi bir baba-oğul draması. Caleb McLaughlin, ayrı yaşadığı babası Harp (Idris Elba) ile birlikte yaşamaya gönderildikten sonra binicilik dünyasını keşfetmeye başlayan 15 yaşındaki baş belası Cole karakterini canlandırıyor. Gerçek hayattaki Fletcher Street kovboylarına ve Greg Neri'nin genç yetişkin romanı Ghetto Cowboy'a dayanan film şimdiden olumlu eleştiriler alıyor.
Biggie: I Got A Story To Tell
Tüm zamanların en etkili rapçilerinden biri olan The Notorious BIG'in 1997'deki ölümü şu ana kadar hep hayatıyla ilgili çekilen belgesellerin odak noktası olmuş. Ancak Netflix'in yeni filmi Biggie: I Got A Story To Tell, farklı bir yaklaşım benimsiyor ve onun hikayesine odaklanıyor. Onun yetiştirilme tarzını, başarılarını ve mirasını konu alıyor. Annesi, Sean Combs ve Damion “D-Roc” Butler gibi arkadaşlarıyla röportajları da dahil olmak üzere, gerçek bir hip-hop efsanesinin hayatına güzel bir bakış.
Snatch
Guy Ritchie'nin 2000’lere gangster filmleriyle imza attığını muhtemelen biliyorsunuzdur. Ancak Netflix'in genişleyen kataloğunun en güzel yanlarından biri, eski DVD'leriniz tozlanırken unutmuş olabileceğiniz eski favorileri size hatırlatma yeteneği. Snatch Brad Pitt ve Jason Statham gibi önemli isimlerle dolu bir oyuncu kadrosuna sahip. Filmde Tarantino esintileri de var: Hızlı tempolu ve şiddetli. Bu film Ritchie'nin -oldukça makul sebeplerle- eleştirmenlerce en çok beğenilen filmlerinden biri.
The Truman Show
“Big Brother” is watching. Büyük abi her zaman izliyor veya Truman Burbank'ın durumunda, tüm dünya. Truman bir şirket tarafından evlat edinilen ilk çocuk. Şirket çocuğun her hareketini bir TV dizisi olan Truman Show'da yayınlıyor. İşin önemli noktası şu: Çocuk televizyonda olduğunu bilmiyor, büyüdüğü ayrıntılı setin gerçek bir kasaba olmadığını da bilmiyor. Varoluşsal bir kriz! 1998'de vizyona giren bu filmden aradan yirmi yıl geçmesine rağmen hala öğrenilecek çok ders var. Sizden bahsediyoruz; aile vlogger’ları.
Pokémon Detective Pikachu
Elektrikli fareyle ilgili bir filmin bizi bu jadar duygulandırabileceğini kim bilirdi? 90'larda büyüyen herkes Pikachu'yu hemen tanıyor. Ryan Reynolds, kayıp dedektif babasını arayan genç bir adam hakkında şaşırtıcı derecede sürükleyici ve dokunaklı bir hikayede (orijinal oyuna dayanan) Pokémon'un en ünlü maskotunun sesini üstleniyor. Pokémon ve insanların birbirine karıştığı bir dünyada, serinin hayranları muhtemelen izlemek için yanıp tutuşacak ama onlarla birlikte herkes Reynolds'un espri yeteneğinin içine çekilecek. Tüylü ve daha az şakacı olması dışında Deadpool gibi bir şey.
His House
Mevcut siyasi gündemi yansıtan His House, savaşın parçaladığı Güney Sudan'dan kaçtıktan sonra Birleşik Krallık'ta hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan sığınmacıları konu alıyor. Bu grup karşılarında hükümetin koyduğu katı kuralları ve yerel halkın ırkçılığını buluyor. Ancak bunların hiçbiri, bir gözaltı merkezinde günler geçirdikten sonra sonunda atandıkları evde yaşadıklarıyla kıyaslanamaz. Evde şeytani bir varlık var, denizde kaybettikleri kızlarının görüntüleriyle onlara musallat oluyor. Bu bir "gece cadısı" ve ister inanın ister inanmayın, adından çok, çok daha kötü bir varlık.
Monty Python And The Holy Grail
Bu filmin iyi olduğunu muhtemelen biliyorsunuz ama Netflix'te olduğunu biliyor muydunuz? Monty Python serisinin ikinci filmi olan Holy Grail, bizi MS 932’ye götürüyor. Tanrı'nın isteği üzerine kutsal bir kaseyi bulmaya çalışan Kral Arthur ve adamlarını konu alıyor. Aptalca, komik ve bir klasik. Gülmek istiyorsanız bu film sizin için.
Venom
Tom Hardy, Venom'da, vücudu Venom uzaylı yaşam formuyla birleşerek ona insanüstü güçler kazandıran bir gazeteciyi, Eddie Brock'u canlandırıyor. Film gerçekten de çok iyi, çünkü Borck’un Life Foundation'ın kötü şöhretli CEO'su Carlton Drake'i devirmek için sadece yazı yazmasından çok daha fazlasına ihtiyacı var. Aslında, Drake'in deneyleri sayesinde Brock, ilk etapta Venom ile birleşiyor. Umarız gücün cazibesine o da kapılmaz.
Ma Rainey’s Black Bottom
Denzel Washington, Viola Davis ve August Wilson'ın bir araya getirdiğinizde sihir elde edersiniz: bu defalarca kanıtlanmıştır. Davis 1927'de Chicago'da bir kayıt sırasında muazzam başarısıyla “mavilerin annesi” olarak anılan gerçek bir karakteri canlandırıyor. Filmde ayrıca Chadwick Boseman'la birlikte rol alıyor. Bu bile izlemek için yeterli.
Mank
David Fincher'ın babası Jack, Mank'ı 90'larda yazmış ancak pek de popüler olmamış. Şimdi oğlu, merhum babasının film projesini Gary Oldman ve Amanda Seyfried'in de aralarında bulunduğu çarpıcı bir oyuncu kadrosuyla yeniden hayata geçiriyor. Film, Citizen Kane, ve Oz Büyücüsü gibi filmlerin arkasındaki senaristlerden biri olan Herman J. Mankiewicz'in hayatını konu alıyor. Film, Herman'ın (Oldman'ın canlandırdığı) Kane'de Orson Welles (Tom Burke) ile birlikte nasıl çalıştığını anlatıyor. Siyah beyaz klasikleri tekrar izlemek isteyeceksiniz.
Da 5 Bloods
Spike Lee’den 2020 yılında bekleyebileceğiniz her şey bu filmde var. Politik ama aynı zamanda inanılmaz derecede eğlenceli kimliğiyle ön plana çıkan usta yönetmen, bizi beklenmedik bir şekilde Tarantionu biçiminde şiddetli bir doruğa çıkartıyor. The Wire mezunları Isiah Whitlock Jr ve Clarke Peters da dahil olmak üzere dört Vietnam savaş gazisinin, yıllar önce Vietnam’a gömdükleri altınları çıkarmak için ülkeye geri dönmelerini konu alıyor. Tabii ki planlar istenen şekilde ilerlemiyor.
Okja
Parasite’i sevdiniz mi? O halde, yönetmen Bong Joon-ho'nun 2017 çektiği bu filme bir şans verin. Film; Lucy Mirando (Tilda Swinton) tarafından yönetilen ve genetiğiyle oynanmış domuzları seri üretmeye çalışan şeytani bir şirkei konu alıyor. Güney Koreli aktris Ahn Seo-hyun’un karakteri ne pahasına olursa olsun domuzunu bu katliamdan korumaya çalışıyor. Hiçbir şey için olmasa bile Jake Gyllenhaal'ın dengesiz bir zoologu canlandırdığı performansını izlemelisiniz.
Sergio
No Time To Die'ın yıldızı Ana De Armas, ABD işgalinin ardından Bağdat'ta bir terörist saldırısında öldürülen Birleşmiş Milletler diplomatı Sérgio Vieira de Mello’yu canlandıran Wagner Moura (en çok Narcos'taki Pablo Escobar rolüyle biliniyor) ile birlikte başrolü üstleniyor. Siyasi dram temasıyla film zor bir konuyu ele alıyor.
Shutter Island
Martin Scorsese ve Leonardo DiCaprio, Aviator'dan beri ilk kez, bir hastanın kayboluşunu araştırmak için akıl hastanesini ziyaret eden bir dedektifi konu alan bu psikolojik gerilim filmi için bir araya geldi. Elbette, işler biraz karışıp ürkütücü hale geliyor ve doğaüstü olaylar yaşanmaya başlıyor. Seyirci, Leo'nun kafasının içinde olup bitenler ve gerçeği ayırt etmekle görevlendiriliyor.
The Platform
Parasite ve Snowpiercer'ı izlediniz, şimdi sırada ne var? Tamam belki bu film Bong Joon-ho tarafından yönetilmedi ancak Netflix Orijinal Platformu yönetmenin filmlerine çok benzer bir temayı oldukça başarılı bir şekilde ele alıyor. Mahkumların üst üste yığılmış hücrelerde tutulduğu acımasız bir hapishane var. Her gün, hücrelerin her birinden, her seferinde bir kişiye olmak üzere, büyük bir ziyafet sunuluyor. Hücrenin tepesindekiler istedikleri kadar yemek yeme özgürlüğüne sahipken, aşağıdakiler artıkları almak zorunda. Teoride, herkese yetecek kadar yemek var. Uygulamada ise en üst kademedeki mahkumların açgözlülüğü, en alttakileri aç bırakıyor. Daha fazla makarna biriktirmeye çalışmadan önce düşünmeniz gereken bir şey var. Zaten bunu izledikten sonra muhtemelen yemek yemek istemeyeceksiniz, çünkü - dikkat spoiler- işler ürkütücü bir hal alıyor.
Spirited Away
Studio Ghibli'nin en sevilen filmlerinden biri olan Spirited Away’i ne kadar övsek az ve şimdi Netflix onu size getiriyor. On yaşındaki Chihiro'nun mistik yaratıklarla dolu büyülü bir dünyaya adım atmasını konu alan film hem yetişkinleri hem de çocukları büyüleyecek benzersiz, modern bir peri masalı. Tüm dünya kargaşa içindeyken neden bir iki saatliğine neden başka bir yere kaçmayasınız?
The Irishman
Martin Scorsese'nin The Irishman'ini izlemeyi yoğun ajandanıza sığmayacak kadar uzun olduğu için mi ertelediniz? Peki, sizi suçlamıyoruz. Üç saat uzunluğunda… Ama biraz boş vaktiniz varsa kesinlikle Scorsese ve arkadaşlarıyla bir araya gelmenin tam zamanı. 209 dakikalık geleneksel gangster aksiyonu filmi. Ünlü tetikçi Frank Sheeran'ın mafyaya bulaştıktan sonraki gerçek hayatını anlatan bu film, De Niro, Pacino ve Pesci’yi belki de son kez bir araya getiriyor. Dolayısıyla tadını çıkarın.
The Two Popes
Anthony Hopkins ve Jonathan Pryce’ın başrolünü üstlendiği film, Papa Benedict XVI ve halefi, müstakbel Papa Francis’in Vatikan sızıntıları skandalıyla uğraşmasını konu alıyor. İkilinin ilişkisini derinden inceleme şansı, papaların ve papa adaylarının gerçekten hayal etmeyeceğiniz türden normal şeyleri yapması filmi oldukça etkileyici ve eğlenceli kılıyor.
Annihilation
Film hücresel biyoloji profesörü Lena’nın (Natalie Portman) , asker kocasının savaşta kaybolduğunu öğrendiğindeki mücadelesini konu alıyor. Kocası tam bir yıl sonra, hiçbir şey olmamış gibi kapıdan içeri giriyor. Lena'nın neşesi, kocasının bir zamanlar olduğu adam olmadığı anlaşıldığında çabucak sönüyor: Hafızasını kaybetmiş, davranışları garipleşmiş bir adam var karşısında."The Shimmer" ismi verilen elektromanyetik alanda geçirdiği sürenin buna sebep olduğunu düşünüyor. Kocasına ne olduğunu bulmaya kararlı olan Lena, askeri bir sefere giden dört kadının arasına katılıyor ve mutasyona uğramış korkunç yaratıklarla karşı karşıya kalıyor. Hayatta kalan tek kişi kendisi. Korkunç derecede fantastik, Ex Machina'nın Alex Garland'ı tarafından yönetilen Annihilation gecenin ilerleyen saatlerinde sizi uyutmayabilir.
I Am Mother
İnsanlığın sonunun geldiğini duymuşsunuzdur - ya da en azından Hollywood yapımcıları (ve birkaç bilim insanı) buna inanıyor gibi görünüyor. Ancak, küresel ısınma ya da yapay zeka robotları tarafından ele geçirilme ihtimalleri dışında henüz böyle bir durumla karşı karşıya kalmadık. I Am Mother'a göre, her iki seçenek de yok olma yarışında güçlü rakipler. Bu iki kavram, toplumun geri kalanıyla tanıştıktan sonra Rose Byrne'ın bir insanı yeraltına çeken bir bilgisayar görmesiyle bu bilimkurgu gerilim filminde birleşiyor. Ancak bu şeylerde her zaman olduğu gibi, hiçbir şey göründüğü gibi değil.
British GQ