Teoman iyi görünüyor. Ki mevcut hali, onu son gördüğümdeki “karizmatik sahne canlısı” duruşundan epey uzak. Geçtiğimiz eylül başı, müziği bıraktığına dair açıklamasını müteakip Babylon Soundgarden’da verdiği son konserinden beri, belli ki epey dinlenmiş, hafif kilo almış, tabiri caizse yüzü gözü ağarmış. Saçları da…
15 yıllık menajeri, yol arkadaşı Funda Sanlıman’ın evinde, kahvaltılıklarla donatılmış masanın yanındaki geniş kanepede, üzerinde bir tişört, eşofman, ayağında Crocks’lar, çayını yudumluyor.
Kalbi öğleden önce atmayan bir gece kuşu olarak, “Şu senin detoks döneminin üzerimizdeki yan etkileri ağır oldu. Sabahın 10.00’unda röportaj randevusu? Değişik bir tat” diyorum. Onu galiba hayatımda ilk kez akşamüstünden evvel bir vakitte görüyorum.
“Yok ya, ben sabahları işlerimi bitiririm, öğleden sonraya bırakamam, hep böyleydi” diyor: “Çok garip huylarım var benim. Eğer bir gün öğleden sonra işim varsa, sabahını algılayamıyorum ben onun. Hep öğleden sonra başka bir işim var duygusundan, bir an önce bitireyim derdinde, sabahım geçmeler bilmiyor yani. Sabahtan yapmak lazım işleri. Çok az uyurum ben. Şimdilerde iş yok ya, sabah kalkıp yogamı yapıyorum. Kahvaltımı edip Funda’ya geliyorum. O kadar uzun zaman oldu ki, artık aile gibiyiz. Gökcan’ın müziklerine bakıyorum ne âlemde; sonra eve dönüp oturuyorum. Berbere gidip sakal tıraşı, ondan sonra sauna, sonra da gece çıkacağım. Gece çıkmalarına da son vermiştim başlarda. Önce onu da bir doğru yola sokayım istedim. Birkaç ay hiç çıkmadım. Anladım ki gece çıkmayı seviyorum. Dönüyorum şimdi yavaştan.”
Röportajın devamı GQ'nun mayıs sayısında.
Fotoğraflar: Cem Talu