Lily-Rose Depp'in canlandırdığı Jocelyn'in ilk bölümde içtiği 467 sigaranın (muhafazakâr bir tahmin) dumanı arasında, The Idol nihayet Succession'ın Kendall Roy'u tarafından bırakılan bayrağı alarak, pazar günlerimize teşrif etti.
Abel 'The Weeknd' Tesfaye ve Euphoria'nın başkomutanı Sam Levinson'ın buluşu olan dizi, Depp'in canlandırdığı sorunlu popstarın geçirdiği sinir krizinin ardından geri dönüşünün arifesinde yaşadıklarını anlatıyor.
Cannes'da çok tartışılan iki bölümlük bir prömiyeri de içeren dizinin yayınlanmasından önce, projeye başta yapımcı olarak katılan ve daha sonra yaratıcı bir revizyonun ardından baş yazar ve yönetmen olan Levinson, The Idol ve Euphoria'nın aynı evrende var olduğu gibi birçok bilgi verdi.
Bu evrenin günümüz Los Angeles'ı olduğu düşünüldüğünde, bu açıklama oldukça tartışmalı görünüyor. Ancak prömiyer sırasında, bu iki dizinin sadece bir şehri paylaşmakla kalmadığı, aynı zamanda karakterlerinin de iç içe geçtiği görülüyor.
The Idol'ın ilk bölümünün yaklaşık 25. dakikasında Depp'in Jocelyn'i, Rachel Sennott'un asistanı Leia, Troye Sivan'ın kreatif direktörü Xander ve Blackpink şarkıcısı Jennie Ruby Jane'in dansçısı Dyanne, Tesfaye'nin Tedros'u tarafından işletilen şehir merkezindeki bir kulübe giderler. İçkilerin aktığı, dansçıların hareketlendiği ve Depp'in saçlarının rüzgârda savrulduğu bir montajda Depp ve Jennie, Euphoria'daki Maddy Perez rolüyle tanınan Alexa Demie'nin canlandırdığı bir karaktere sarılıyor.
Bu birkaç saniye bile sürmeyen bir 'cameo', ancak beraberinde getirdiği sorular bizi saatlerce meşgul edecek. Öncelikle, bu gerçekten Maddy Perez mi? Levinson'ın söylediklerini dikkate alırsak, öyle olduğunu varsayabiliriz. Maddy'nin kendisini seçkin bir kulübe sokacak kadar özgüvene sahip olduğunu varsaymak söz konusu bile olmasa da, dünyanın en büyük pop yıldızlarından biri olduğuna inandırıldığımız kişiyi ve çevresini nereden tanıyor? The Idol aslında, temelde daha fazla reklamcıya sahip bir Euphoria'dır diyebiliriz, tabii LA sıradan bir lise öğrencisinin Hollywood seçkinleriyle rastgele en iyi arkadaş olduğunu ve bunun bir şekilde daha önce hiç gündeme gelmediğini varsaymak biraz fazla kafa karıştırıcı.
The Idol ve Euphoria arasındaki bir başka garip bağlantı da, ortak yaratıcıları ve çıplaklığa olan düşkünlükleri dışında, Sharon Stone!
Euphoria'da Maddy hayatını Stone'un Casino'daki Ginger McKenna rolü ve istediği lüks hayatı elde etmek için erkeklerle oynama yeteneği etrafında şekillendiriyor. McKenna ve erkek arkadaşı Sam Rothstein (Robert De Niro) arasında, kendisinin Nate (Jacob Elordi) ile olan ilişkisini taklit eden tacizler olsa bile, Maddy Stone'un McKenna'sını bir idol olarak görüyor (tıpkı diğer dizinin adı gibi!).
The Idol'da, Tedros'un Jocelyn'i bir tür ses eğitimi egzersizi olarak ipek bir eşarpla boğduğu sahneden hemen önce, Jocelyn ve Leia evde oturmuş Basic Instinct izlemektedir. "Buraya bakın!" diyormuşçasına biraz fazla uzun tutulan bir çekimde, Stone'un femme fatale'i Catherine ve Michael Douglas'ın dedektifi Nick ekranda gösterilir, Catherine "Yanlış kadına aşık oluyor" der, Nick "Ona ne oluyor?" diye cevap verir ve Catherine "Onu öldürüyor" diye karşılık verir.
Eğer The Idol'ın ilk bölümünün geri kalanına bakacak olursak, Tesfaye ve Levinson'ın bu sahnedeki emeklerinde gizli saklı hiçbir şey yok. Alt metinde süslenmiş olan bir sürü ince detay da mevcut. Örneğin, Jocelyn bir tür tarikat lideri olduğunu anlayacağımız Tedros ile dans ederken Madonna'nın "Like A Prayer" şarkısı çalıyor.
Göndermeler yapan bir sinemacı olarak Levinson belki de Sharon Stone'u projelerinde paskalya yumurtası olarak kullanmayı seviyordur. Ancak, belki de Stone'un onun anlatıları üzerinde yaylanan bir tür her şeyi gören göz olduğunu varsaymak daha eğlenceli. Eğer Casino, McKenna ve Rothstein'ın ilişkisi Maddy ve Nate'in patlamasına ayna tutuyorsa, Basic Instinct'den ne çıkarabiliriz? Eğer The Idol, Jocelyn ve bir kadın sevgilisinin Tedros'u öldürmeyi planlamasıyla sona ererse, belki de bu her şeye değer.