Nico Vascellari’yi tanımlamak için akla ilk gelen kelime elbette ki, sanatçı. Ancak kendisi birkaç sezondur Silvia Venturini Fendi ile birlikte, Fendi gibi kendi dünya görüşü ve karakteri olan bir markayla moda sahnesine ikonik koleksiyonlar çıkaran ekibin arasında yer alıyor. “Fendi ile iş birliği yaptığım okazyonlar olmuştu ama 2021’in Ocak ayından itibaren bu durum sürekli hale geldi. Defilelerin müzikleri konusunda Silvia’ya, klasik müziklerden oluşan bir mix yerine, iş birliği yapılabilecek sanatçıları önermiştim. Özellikle yine bu vesileyle, hesapta yokken, defileyi Silvia’nin misafirlerini evlerini arayarak sembolik olarak şova davet ettiği bir konuşmayla başlatmayı düşünmüştüm; ‘Merhaba, Silvia konuşuyor; size renkten, ışıktan normallik kavramından ve bugünün normal kabul edilenlerinden bahsetmek istiyorum..'” Tüm şov boyunca, fonda çalan Not Waving (İtalyan müzisyen Alessio Nataliza’nin eseri) parçasına, Silvia’nin koleksiyonun temalarından bahsettiği konuşmaları eşlik ediyor.
Bu adımdan sonra, Vascellari, Palazzo della Civilta Italiana'da gerçekleştirilen 2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonunun sanat direktörlüğünü yapıyor. Ve iş birliği kalıcı bir ortaklığa dönüşüyor. “Bariz nedenlerden dolayı Bayan Fendi’ye büyük bir yakınlığım var ve kendisine her zaman yaratıcı fikirler sunmaya çalıştım. Her zaman bu iş birliğinin devamlılığı olan bir proje olduğunu düşünerek önerilerde bulundum.
Şimdi gerçekten böyle bir projeye dönüşmüşken, planlar doğrultusunda ilerlemek en mantıklı olanı. İlk şovun sesle başlaması gibi; devamı olan bir hikayenin parçası olması çok daha etkili. Benim sanatta da önemsediğim bir faktördür ses; tüm şovlarımda, duygular görselden önce sesle tetiklenir.”
“Köstebekler İki Paralel Gerçekliği Birbirine Bağlar”
"Moda ve sanat arasındaki ilişki antik bir tema. Bu iki disiplin arasında birbirine yakın ve örtüşen benzerlikler olduğu gibi, farklılıklar da var. Tarih boyunca moda, bazen olağanüstü, bazen de daha az parlak sonuçlarla, yayıldığı alanı genişletmek için sanatsal yönüne ağırlık verdi. Ancak onları bağlayan gerilim, bir keşif bölgesine dönüşme potansiyelini de taşıyor. Bu karmaşık bir konu. Bu tip birbirinden farklı kodları birleştirmek konusunda çok açık görüşlü ve ilgiliydim. 2003’te ilk çalışmam olan A Great Circle için köstebekler hakkında araştırma yaparken, köstebeklerin, hem yer altında hem de toprağın üst kısmında gökyüzünün altındaki hayatlarının paralel gerçekliğe olan bağlantısı ilgimi çekiyordu. Toprak bu iki dünyayı ayıran elementti. Ve anladım ki, muhalif müzik döngüsüyle sahnenin diğer tarafından elit ve popüler görünen biri olarak, sağduyulu bir züppelik ve önyargıyla sanat dünyasına girmeye çalışıyordum. Yer altındaki dünyada, müzik grubumla bir müzede çaldığımızı söylerken, sanat dünyasında tek başına bir artist olarak performans sergilediğimi söylüyordum. Bu iki seyircinin bir araya gelmesi çok hoşuma gidiyordu çünkü bu önemli bir kültürel ve estetik çarpışmaydı. Beni en çok hayrete düşüren şey ise, sanat dünyasından gelenler sık sık basit bir şekilde bir konsere katıldıklarını söylerken, underground dünyasından gelenler ise vasat, sanatsal ve havalı bir performansa katıldıklarını söylüyorlardı.
Bu birbirine zıt olan iki dünyanın kendi kodlarından ziyade birbirlerinin kodlarını tanımaya çalışması ilgimi çekiyordu. Bunun yanı sıra, özellikle yaratıcı bir iş birliğiyle sonuçlanan bir işte, örnek olarak bir kampanyayı ele alalım, işimin %100 yaratıldığı haliyle çıkıp çıkmamasıyla ilgilenmiyorum. Hatta bu değişim halini ilginç buluyorum çünkü bu birleşme, uyarıcı bir alan. Bir bütün olarak anlaşılan işimin bütünlüğünün sürekli olarak tekrarlanmasına ihtiyacım yok. Özgürleşen bu kesişme, artık benim tarafımdan yönetilemez."
Farklı Bir Gözle Bakış
"Kesişmeler kendini analiz etmek için de verimli bir alan yaratıyor; moda ve sanatın kendilerini birbirlerinin gözünden görebilme durumu mümkün olduğunda özellikle. Her ne kadar moda dünyası, müzik dünyası tarafından elitist görünse de, müzik dünyası da underground müzik dünyası için bir o kadar elitisttir. Bu konformizm fikrine karşı koymak için doğan ancak daha sonra genellikle ikinci seviye bir konformizm yaratan bir senaryodur. Underground dünyasında kabul gören bir sanatçı olmak için bir grup tarafından 'basit' olmayan kurallarla hareket etmek gerekir.
Sanatçı olmaya karar verme nedenlerimden biri, sanatçı olmayı hayal edebilmemdi. Bu dünyada takınmak istediğim modu, son zamanlarda grubumda yaptığım işlerde buldum. Öğleden sonraları kaykay parkına gitmek yerine çağdaş sanat müzelerine gitmeye başlayıp, notlarımı alıp akşam bir meydanda, garajda veya kulüpte çalıyordum. Ve iki ilgi alanımı birbiriyle kıyaslamaya başladım. Müzenin fiziksellik, tehlike ve rahatsızlık gibi bir müzeden beklenmeyecek birçok duygudan yoksun olduğunu düşünüyordum. Aynı zamanda, meydanda veya garajda çalarken de kontrolün bende olmadığını hissediyordum. Çünkü sahne, ışıklarla belirlenmiş bir yerdi.
Ofisimin duvarında neon ışıklarla aydınlanan DREAM (hayal etmek) - MERDAM (argo bir kelime) yazılı bir anagram vardır. Bu dikotomide moda ve sanatın arasında kurduğum gibi bir ilişki kurmak istemiyorum. Ancak burada da birbirinin zıttı kabul edilen iki farklı realite birleşiyor. İnsanlar, dream kelimesi veya merdam kelimesi üstünde durmaya meyilliler. Benim için ise asıl olarak bu kelimeleri birbirine bağlayan harflerin oluşturduğu çizgiler önemli. Bu tarz bir yaklaşım çalışma stilime de örnek oluşturuyor aslında. Ben her zaman birbirine uzak bulunan gerçeklikleri birbirine bağlamaya çalıştım. Bu modada çalıştığımda da, heykelde de, performansta da oldu; özellikle yukarıdakini aşağıdakiyle, içeridekini dışarıdakiyle birleştirdiğim; her şeyin iç içe geçtiği çalışmalarımda."