Hayal edin: İş yerinde önemli bir sunum yapmanız gerekiyor. Eskiden ne yapardınız? Bir kahve alır, birkaç fikir karalar, sunum yapısını zihninizde kurardınız. Peki şimdi? ChatGPT’ye “iklim değişikliğinin riskleri hakkında bir sunum yaz” yazıyorsunuz, üç saniye sonra pırıl pırıl, dilbilgisel olarak kusursuz bir metin ekranınızda beliriyor. Kullanışlı, değil mi? Ancak Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, bu kolaylık size bilişsel anlamda pahalıya patlayabilir. Daha açık söylemek gerekirse: Yapay zekâya ne kadar çok iş devrederseniz, beyniniz o kadar geri çekiliyor.
MIT Media Lab tarafından yürütülen bu çalışmada, gönüllüler üç gruba ayrılıyor: biri ChatGPT kullanıyor, diğeri klasik bir arama motoru, üçüncü grup ise hiçbir dijital yardımcı kullanmıyor. Katılımcılar yazı yazarken EEG (elektroensefalografi) ile beyin aktiviteleri ölçülüyor. Sonuç? ChatGPT kullanan grubun beyin aktivitesi en düşük seviyede. Yani beyin, deyim yerindeyse uçuş moduna geçiyor. Dahası, bu kişiler yazdıkları metni hatırlamakta zorlanıyor; sanki içerik onlara ait değilmiş gibi. Üstelik sorun sadece hafızayla sınırlı değil. Bu gruba aynı yazıyı bu kez yardımsızyazmaları istendiğinde, sonuçlar vasat: yüzeysel metinler, düşük entelektüel katılım, yaratıcılık neredeyse sıfır… Yani, biriken bir bilişsel borç söz konusu.
Bu durum sadece ChatGPT ile sınırlı değil. En son ne zaman birine yol sordunuz ya da kâğıt harita kullandınız? Muhtemelen hatırlamıyorsunuz. Çünkü GPS artık bunu sizin yerinize yapıyor. Ancak bu dijital konforun, yön bulma yetinizi sessizce devre dışı bırakıyor olabileceğini gösteren araştırmalar var. 50 deneyimli sürücü üzerinde yapılan bir çalışmaya göre, uzun süredir GPS kullanan kişiler, yardım almadan yön bulmakta daha çok zorlanıyor. Ve sorun başlangıçtaki yön duygusunun zayıf olması değil; asıl mesele, hipokampus (mekânsal hafızadan sorumlu beyin bölgesi) artık eskisi kadar aktif kullanılmıyor. Kısaca: GPS ne kadar sık devredeyse, siz de o kadar kolay kayboluyorsunuz.
Bu araştırmalar, daha büyük bir soruna işaret ediyor: aşırı teknolojik bağımlılık, bizi düşünmenin hem keyfinden hem de gerekliliğinden mahrum bırakıyor olabilir. Kimse bizi mağaraya geri döndürmek ya da kaz tüyü kalemle e-posta yazmak zorunda bırakmıyor. Ama düşünce üretimini, yön bulmayı, hatta hayal kurmayı bile dış kaynaklara devrettiğimizde, zihnimizdeki o kas tembelleşiyor. Ve tıpkı diğer kaslar gibi, kullanılmayınca eriyor.
MIT’li araştırmacılar, bu durumun eleştirel düşünme kapasitesinde azalma, manipülasyona açıklık ve yaratıcılıkta düşüş gibi sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor. Yani zihinsel özerkliğimizi, algoritmik konfor karşılığında feda ediyoruz. Dahası, yapay zekânın önerdiği fikirler yüzeyde düzgün görünüyor olsa da, sıklıkla klişe, önyargılı ya da tembelce. Bunları sorgulamadan benimsediğimizde, düşünme şeklimiz de ucuz, kalıplara sıkışmış ve tek tip hale geliyor.
Ya bilinçli olarak bir şehri telefona bakmadan keşfetsek? Ya bir metni ilk paragrafı ChatGPT’ye yazdırmadan yazmaya başlasak? Belki daha yavaş oluruz ama çok daha derin düşünürüz. Teknoloji bizi doğası gereği aptallaştırmıyor. Asıl sorun, pasif kullanım. Yani ChatGPT’nin kendisi değil; onu zihinsel koltuk değneği olarak kullanmamız.
Bir dahaki sefere yapay zekâdan sizin yerinize düşünmesini istediğinizde, şu basit soruyu kendinize sorun: “Acaba şu an kendi beynimi biraz daha fazla çalıştırsam nasıl olurdu?”
BU İÇERİK İLK KEZ GQ FRANCE WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.