“All’s Fair”, şimdiye kadarki en kötü diziyi izlerken aklımdan geçen 25 düşünce HULU
Güncel

“All’s Fair”, şimdiye kadarki en kötü diziyi izlerken aklımdan geçen 25 düşünce

Televizyonun “kitsch kralı” Ryan Murphy’nin son dizisi herkes tarafından yerin dibine sokuldu. Peki gerçekten o kadar kötü mü? İşte ilk bölümü izlerken aklımdan geçen her şey.

Bu hafta başında, üretken TV dehası Ryan Murphy’nin (daha doğrusu, bazen dehası bazen felaketi) yeni dizisi All’s Fair, Disney+’ta yayına girdi ve internette topluca linç edildi. The Guardian, nadir görülen bir sıfır yıldızlı incelemesinde diziyi “varoluşsal düzeyde kötü” olarak tanımladı. The Telegraph ise en azından bir yıldız vererek “televizyona karşı işlenmiş bir suç” diye niteledi.

Evet, The Telegraph’ın da dediği gibi Murphy gerçekten de “tatsızlığın yüksek rahibi.” Ama ben biraz beyin eriten televizyondan hoşlanan biri olarak, bunun her zaman kötü bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Murphy’nin dizileri genelde aşırı kamp, aşırı renkli, aşırı absürt—ama bir şekilde izlemesi zevkli. American Horror Story’nin bazı sezonları hatta dahiliğe yaklaşmıştı bile. Üstelik Glee ile büyüdüm. Yani Murphy siperlerinde yıllardıryım. Dolayısıyla bu yeni dizinin, kariyerindeki en ağır eleştirileri topladığı söyleniyorsa — bu bile tek başına büyük bir olay. Görmem gerekiyordu.

Kısaca özetlemek gerekirse: Dizi, erkek egemen hukuk sektörüne “orta parmak” niteliğinde bir hukuk bürosu kuran üç kadın avukatı anlatıyor — Allura Grant (Kim Kardashian — evet, o Kim Kardashian), Liberty Ronson (Naomi Watts) ve Emerald Greene (Niecy Nash-Betts).
Kadınlar milyarlar kazanıyor, takım elbiseleriyle caka satıyorlar. “Who runs the world? Girls.” havası tam gaz. Güzel, hatta teşvik edici olabilirdi — eğer gerçekten kadınların iş hayatındaki zorluklarına değinseydi. Ama ilk bölümü izledikten sonra gördüm ki, bu daha çok sahte feminist bir ateş rüyası. İzlerken birkaç kez The Eric Andre Show’daki “Sence Margaret Thatcher’ın ‘girl power’ı var mıydı?” esprisini düşündüm.
Dizinin asıl mesajı şuna indirgenmiş gibi: “Kadınların da delicesine zengin olma hakkı vardır.” Tamam, ben de yanındayım kızım.

Ama gelin görün ki, ilk bölüm boyunca zihnimden geçenler bu kadarla kalmadı. Buyurun o düşünceler:

  1. Bir yandan, saygı duyduğum tüm eleştirmenler diziyi paramparça etti. Uzun zamandır böyle bir toplu linç görmemiştim. (Gerçi en son Ryan Murphy’nin Monsters: The Ed Gein Story dizisi çıktığında da durum benzerdi.)
    Diğer yandan, ben bir geyim; Murphy dizilerinin en kötülerinde bile azıcık kamp eğlencesi vardır (sana bakıyorum Hollywood). Ve Kim Kardashian’ın oyunculuğunu gerçekten merak ediyorum. Belki o kadar da kötü değildir?

  2. Henüz bir saniye geçti ve ilk replik: “Aman Tanrım, buna inanamıyorum.”
    Silahı olan var mı?

  3. Sekiz Oscar adayı Glenn Close sahneye çıktı; üzerindeki çizgili pantolon takımı, dev siyah-beyaz fiyonk ve kırmızı rujuyla Saw’daki kuklaya benziyor. Üstelik o delirmiş köpekbalığı gülümsemesiyle.

  4. Gerçekten mi? Bir karakterin adı Emerald Greene.

  5. Sarah Paulson’sız Ryan Murphy dizisi olur mu? Tabii ki hayır. 5. dakikada breakdown başlıyor. Tamam, beklediğim hava geldi.

  6. On yıl ileri sarıyoruz. Allura’nın devasa malikanesi, özel aşçılar, duvarlarda sanat eserleri… Kızımız tam gaz “girlboss.” Hatırlatın, niye hukuk okumadım ben?

  7. Allura’nın kocası (Matthew Noszka — Arsenal’li Riccardo Calafiori’ye benziyor), yıl dönümlerini “unutmuş” gibi yapıp ona Elizabeth Taylor’a ait bir yüzük veriyor. “Bu Elizabeth Taylor’ın değil miydi?” diyor Allura, boş bir A4 sayfası ifadesiyle.
    Kardashian’ın duygusal yelpazesi… dar diyelim.

  8. Paulson’ın karakteri de kendi hukuk firmasını kurmuş ama hâlâ eski iş arkadaşlarına kinli:
    “Sevgili sırtımdan bıçaklayan oro**ular,” diye başlıyor mektuba.
    “On yıl önce beni çürümeye bıraktınız. O zamandan beri siz üç ş*llığı geçtim…”
    Cümle uzuyor. Deli ama eğlenceli. Bir noktada onlara “şişman, hain bahçe sandalyeleri” diyor. Aptalca, ama komik!

  9. Kostümler… ne desem bilemiyorum. Kadınlar bir müvekkille buluşuyor ve o kadın devasa deri eldivenlerle geliyor. “Sabah 10’da inek doğurt, 11’de mahkeme salonuna koş.”

  10. Şu dizi bana “Ryan Murphy parodisi” deseler inanırdım.

  11. Kamera açıları da ayrı bir facia. Naomi Watts konuşurken kamera sadece gözlerinin odada gezinişini gösteriyor. Xanax etkisi gibi.

  12. Yeni müvekkil Sheila (Judith Light), mücevherlerini 40 milyon dolar değerinde olduğunu öğreniyor. “Yani artık aç kalmayacağım, öyle mi?” diyor; ve evet, sahne ciddiyetle çekilmiş. Satir mi, ciddiyet mi belli değil.

  13. Şu an 22. dakikadayım ve hâlâ ton tutturulamamış. Mizah mı, trajedi mi, parodi mi… hiçbir şey net değil.

  14. Eğer işim olmasa, 21 dakika önce telefona geçmiştim.

  15. Karakterlerin hiçbir derinliği yok. Hepsi, “para kazan, dava kazan, seksi erkekler” üçgeninde dönen liberal karikatürler. Ve evet, bir sürü eldiven var.

  16. Yine de Naomi Watts bir kıyafetiyle harika görünüyor: kum rengi pelerin ve geniş şapka kombosu. (Evet, kahverengi deri eldiven de var.)

  17. Muhtemelen dizi bir ölçüde kendini farkında yapmaya çalışıyor ama bu izlemeyi daha az sinir bozucu yapmıyor. (Yine de bazen eğlenceli.)

  18. Şu ana kadarki en iyi replik — ironisiz söylüyorum:
    “Bir günde kokteyllerden cock ring’lere… İşimi seviyorum Tanrım!” – Liberty

  19. Bölümün yarısı sadece kadınların “güçlü” müzik eşliğinde yürüyüş sahneleri. Şarkı sözleri: “Uh, yeah yeah / ’Cause girls is players too.”
    Yani, feminizm gerçekten ancak aşırı tüketim kutlamasıyla mı mümkün oluyor?

  20. “İş, benim rahatlama yöntemimdir,” diyor Allura. Thatcher’ın ruhu aramızda gibi.

  21. Kadınlar bir dominatrix (komedyen Kate Berlant) ile anlaşma yapıyor, ona boşanma davasından yüzde 5 teklif ediyorlar. Sahne kırmızı eldivenli bir seks zindanında geçiyor. Arka planda füze boyutunda bir seks oyuncağı var. Dizi beni fiziksel olarak yordu.
    Tamam Murphy, teslim oluyorum.

  22. “Bi’ tutam stil, sıfır içerik” demek isterdim ama stil de tuhaf. Karakterlere empati kurmak mümkün değil. Eldivenler dışında ilgimi çeken hiçbir şey yok.

  23. Dava kazanıyorlar, şampanya patlatıyorlar: “Biz buna Victory Fizz diyoruz!”
    Lütfen biri o silahı versin.

  24. Allura’nın kocası aniden ayrılmak istiyor. “Boğuluyorum,” diyor.
    “Allura”: “Ne diyorsun sen? Ünlüsün! Üç Super Bowl yüzüğün var.”
    Yüz ifadesi hâlâ boş.

  25. Kızlar gece bir araya geliyor, moral gecesi:
    “Zayıf erkekler güçlü kadınları kaldıramaz,” diyor Liberty.
    Televizyon tarihinin en yoğun girlboss enerjisi belki de bu sahnede.

Sonuç olarak:
Yanlış nedenlerle hafif komik; karakterler sinir bozucu ve yüzeysel; umrumda değiller.
Sarah Paulson masum.
Bir dahaki sefere uçakta sarhoş olursam ikinci bölümü açar mıyım?
Muhtemelen, evet.

BU İÇERİK İLK OLARAK BRITISH GQ WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.

İZLE
GQ HYPE - Furkan Andıç
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası