Pergeli Kalbine Koy, Aç Gitsin
Wellness

Pergeli Kalbine Koy, Aç Gitsin

‘Dengesiz’ Misin Sen? Anda olalım, akışta kalalım, dengeyi bulalım, derin nefes alalım. Bir dengedir gidiyor hayatımızda. Hep arıyoruz ama bir türlü bulamıyoruz. Ne kendimizde ne de ilişkimizde… Peki, bu denge nedir? Nasıl bulunur?

İnsan olarak tek olsak da pek çok kimliğimiz var. İşçi, patron, anne, baba, eş, dost, kardeş… Hayatımız, ‘bu kimliklerin içerisinde oynadığımız tenis maçının bir bütünü’ diyebiliriz. Maçtan yorulduğumuzda da bazı kimlikleri bırakıp, kendimize yeni kimlikler ediniyoruz. Çalışanken iş arayan, evliyken bekar, dostken düşman olabiliyoruz. Aynı şey, ilişkilerimizin içindeyken de geçerli. Flört olarak başladığımız ilişkiler bir anda taraflardan birinin ebeveyn olmasına dönüşebiliyor mesela. Bilirsiniz onları, “Eve gidince ara”cılar, “Bir baltaya sap olamadın”cılar, ya da “Aşkitobellam çen beni alır mıçın”cılar, “Bitanem ben bunu bozdum, sen yapar mısın?”cılar. 

Bunların hepsi, aslında ilişki içerisinde ebeveyn ya da çocuk ilişkisi yaşayanlar. llinois Üniversitesi’nden Prof. Chris Fraley buna, ‘Yetişkin Bağlanması’ adını veriyor. Nedeniyse yine çocuklukta, birinin fazla şımartılması ya da aşırı ilgisiz bırakılması. Bu, ilişkideki bağlanma biçimlerimizden sadece biri. Düşünün kaç farklı insan varsa o kadar deneyim ve travma var. Hal böyle olunca kendimizde bile dengeyi bulmak bu kadar zorken, bir ilişkideki iki kişi arasında denge kurmak nasıl bir kombinasyona denk düşüyor? Peki işi matematikten, permütasyondan çıkarıp nasıl çözümlememiz gerekiyor? 

 

Kantarın topuzunu kaçıralım mı?

Dengenin en mekanik örneği kantardır aslında. Atalarımız bununla ilgili yine tecrübeyle sabit olan sözü yapıştırıvermiş: “Kantarın topuzunu kaçırmak.” Aslında ilişkilerimizdeki ve kendimizle ilgili dengemizi anlatmak için bu kantar-topuz dengesine bakmak yeterli. Kantarın üstüne çıktığınızda, ölçümü karşınızda duran metal cetvel size söyler. Cetvelin bir ucunda ağırlığı olan bir top, ortasında da o topa yakınlaştırıp uzaklaştırabileceğiniz bir dengeleyici bulunur. Topuza çok yaklaştırırsanız cetvel bir tarafa, çok uzaklaştırırsanız diğer tarafa düşer. Kiloyu hesaplamak için ölçü metalini doğru noktaya yerleştirmeniz gerekir. Böylece kantarın üstündeki kiloyu hesaplayabilirsiniz. İlişkiler de tam olarak böyledir. Kendi içinize çok dönerseniz ilişkiyi kaybedersiniz, ilişkinin içine çok dönerseniz kendinizi kaybedersiniz. Ne yaparsanız yapın bir türlü dengeyi bulamıyorsanız, ya kantarın üstündeki ilişki ağır geliyordur ya da size uygun ağırlıktaki topuzu bulamamışsınız demektir. Yani sadece denge noktasını bulmak yetmez, kantar ve topuz arasında bir uyum olması da gerekir. Peki, ilişkinin bize uygun olup olmadığını nasıl anlarız?

 

Aynı kutuptan mıyız?

Size uyumlu, sizinle aynı özelliklere sahip biriyle mi birlikte olmak istersiniz yoksa sizden tamamen farklı olan biriyle mi? Hangisini istediğinize ben karışamam ama araştırmalar hangisinin daha uzun süreceğini gösteriyor. California Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre birbiriyle uyumlu olmadığını düşünen kişiler, aynı olduğunu düşünen insanlara göre yüzde 65 oranında daha uzun bir ilişkiye sahip oluyor. Bunun sebebini aslında bir beslenme biçimiyle açıklayabiliriz. Her ne kadar uyumlu olmak size daha az problem çıkarakmış gibi görünse de aslında farklı karakterlere sahip kişiler tartıştıkça birbirlerinden yeni bir şey öğrenirler. Yani o zıtlığın ve görünürdeki ‘uyumsuzluğun’ ardında, her iki tarafın da keşfetmesi gereken tonla şey vardır. Bu da ilişkiyi her daim canlı tutar; çünkü beyin, öğrendiği her yeni şeyde ve çözdüğü her problemde dopamin salgılar. Burada araştırmayı yapanlar uzun ve sağlıklı bir ilişki için tek bir şeyin ortak olması gerektiğini söylüyorlar: ‘Hayaller.’

 

Akıllı olmak çok mu zor?

Bir konuyu yanlış anlıyoruz. Sebebi, diller arası geçişte oluşan farklar. Biz akıllı insanı, pratik zekâlı, hızlı problem çözebilen, IQ’su yüksek kişi olarak düşünürüz. Halbuki ‘akıl’ bize Arapçadan gelir; ‘bağ’ demektir. Develerin semerlerinin sırtlarında durabilmesi için omuzlarıyla dizleri arasında yapılan bağdır akıl. Uzun lafın kısası akıllı insan, bağlı insan demektir. Yani aklıyla kalbi arasında bağ kurabilen, kendisiyle karşısındaki arasında bağ kurabilen insana ‘akıllı’ denir. Aynı şey ‘serbest’ kelimesi için de geçerlidir. “Ser verip sır vermemek” deyiminden de anlayacağımız gibi Farsçada ser, baş demektir. ‘Best’ de bağ/düğüm demektir. Yani ‘serbest’ aslında başı bağlı anlamına gelir. Öyle serseri mayın gibi ortalıkta dolanmak değildir. Farsçada o kadar güzel tasarlanmıştır ki bu kelime, bir şeyin özgür olabilmesi için ucunun bağlı olması gerektiğini anlatır. Eğer ipin ucu sendeyse uçurtmayı istediğin gibi rüzgara bırakabilirsin. Yani akıllı olmak, akıllı ilişkiler kurmak, özgürce yaşamak da bir denge işidir.

 

Hepimiz dengesiz olmak istiyoruz

Kimse normal olmak istemez. Normal bize sıkıcı gelir. Biz problem severiz. Dengesiz bizim için bir iltifat gibidir. ‘Dengesizleri’ hatırlarız. Aklımızda kalırlar. Onları eğlenceli buluruz. Sonra yaş ilerledikçe normalleşmeye başlarız. Norm yani kabul görmüş kurallara uymak zorunda hissederiz kendimizi. Normal bir iş, normal bir ilişki aramaya başlarız. İşte bunu karıştırmamak gerekiyor. Bizim aslında ‘dengesiz’ dediğimiz, içimizdeki çocuğun kendisidir. Onun için normal dünyanın normal kuralları geçerli değildir. Çocuk hayal kurar. İstemediği bir şey olursa ağlar, idare etmez. Tutkuludur. Kavga eder, sevişir, onun için eğlence ve tutku her şeyden daha önemlidir. Bizi normalleştiren şey de yaşlandıkça içimizde büyüyen o ebeveyndir. Bize sürekli yanlışlarımızı ve doğrularımızı söyleyen, kafamızın içinde durmadan bizimle didişen, öğüt veren, bize kendimizi yetersiz hissettiren, hareket ederken 40 kere düşünen otoritedir. Sadece yargıcı dinlemek dengeli olmak demek değildir. Sadece içimizdeki coşkulu çocuğu dinlemek de dengesiz olmak değildir. Denge, bu iki hayat arkadaşımızın arasında oynadığımız fair play biçiminde geçen maçın kendisidir. Sahaya dışarıdan atılan yabancı maddelere, tribündeki insanlara bakmadan istediğimiz ilişkiyi yaşamak bizi şampiyonluğa götürür dostlar. Bırakalım kantarın topuzu kaçsın. Bırakalım bize ‘dengesiz’ desinler. İlişkimizi beğenmesinler. Bizi beğenmesinler. Biz akıllı olalım. Serbest olalım. Pergelin bir ucunu kalbimizin üstüne koyduğumuz sürece, diğer ucunu nereye açarsak açalım bizi yaşama götürür. Pergelleri açalım beyler. Sevgiler.

 

Bu yazı GQ Türkiye Denge sayısında yayınlanmıştır.

 

Özgür'ün 'Gökten Üç Elma Düşmüş' yazısını buradan okuyabilirsin.

İLGİLİ İÇERİKLER Özgür Uysal GQDenge
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası