Mad Men dizisini hepimiz ağzımız yarı açık izlerken aslında yaratıcı dünyanın nasıl da Don Draper’lar ile dolu olduğunu pek düşünmedik muhtemelen. Dizide Peggy karakterini canlandıran Elisabeth Moss, erkek egemen reklam dünyasında var olmaya çalışan bir kadındı. Gerçek hayatta ise dizi ve sinema sektöründe maaş ayrımcılığına uğrayan kadınlardan biri olduğunu anlatmıştı sonrasında.
İzlediğimiz her şeyin biraz gerçek olduğu ya da gerçeklikle örtüşebildiğini fark ettiğimizde dizilerin çok da bir tadı kalmıyor, kabul edelim. Ama asıl gerçek şu: 1960’ların reklam dünyasını anlatan ve 2007’de yayınlanan Mad Men, 2024 yılında hala daha gerçekle örtüşüyor. Özellikle de Türkiye’de ve yaratıcı sektörlerde.
Yaratıcı sektörlerde çalışan streotiplere bakınca, üst düzeydeki yöneticilerin çoğunun erkek olduğunu söylemek kimseyi şaşırtmaz. En büyüğünden en küçüğüne yaratıcı ajanslarda, reklam dünyasında, medyada, sanatta, sinemada, müzikte, yani “yaratıcı sektör” kategorisine giren her yerde öncelik erkeklerin. Çünkü hiç bitmeyen bir “broizm” dünyasındayız. “Broculuk” tüm feminist söylemleri, tüm kibarlıkları, en son model spor ayakkabılar ile ezip geçecek kadar önemli bir kurum.
Hal böyle olunca bu sektördeki kadınların, bilhassa girişimci kadınların ilerleyebilmek için adeta Antarktika’daki bir gemi gibi buzulları yararak yol alması gerekiyor. Brolar arasında kendine saygın bir yer edinebilmek için kadınlığını kırıp bükmen, daha erkeksi olman, bolca küfretmen “harbi kadın” olman varoluş seçeneklerinden biri. Bir başkası 40 yaş üstü, deneyimli ve sert bir kadın olman. Bu varoluş şeklinde, brolar arkandan konuşurlar ama önünde saygılı olurlar. Diğeri “tatlı kız” olmak. Abilik, babalık damarları kabarır, çok yükselemezsin ama seni koruyup kollarlar. Fırsatları olursa yazma ihtimalleri de vardır elbette. Seksi kadın olmak da bir çözüm. En üst seviyedekilerde çok işlemese de, orta ve alt seviyedekiler tarafından kapılar açılır. Buradaki sorun üst seviyedeki broların sonu gelmez imalı tacizleri olur. Göz ardı etmek ya da bundan keyif almak kadının seçimidir, ikisi de mübahtır. Kendi gibi olan, çabalayan, dik duran kadınların bro dünyasında tek şansı, onları koruyup kollayan diğer kadınlar olabilir ancak. Neyse ki diğer sektörlerde kadın yönetici sayısı arttıkça, onların desteği yaratıcı sektörlerdeki kadınları da güçlendiriyor. Yani “sister vs bro” dünyası doğuyor. Doğduğu gibi kalacak bir dünya da olabilir bu tabii; Z kuşağı ve sonrasının ayrımcılık konusunda ne kadar hassas olduğunu düşünürsek önümüzdeki dönemlerde “Peggy”nin ya da iri göğüslü kızıl afet Jon Harris’in sadece geçmişten birer karakter olarak kalması mümkün.
O güne kadar biz yaratıcı sektör kadınları maalesef kadın olduğumuz yüzümüze vurularak yaşayacağız. Mesela ben yaşımdan genç görünmem sebebiyle hep bir “mansplaining” mağduru olacağım, yönetmeni olduğum işlerde dahi. Kendi işini yapmayan erkeklerin bana neyi nasıl yapacağımı anlatmalarını yüzümde müstehzi bir gülüşle izleyeceğim. Sonra kendi aralarında “herhalde regl olacak” diyeceklerini düşünüp ona ayrı ayar olacağım.
Ya da medyanın kibar ve başarılı bir genç girişimcisi, bro ekibi ile plan yaparken, “Sen gelme, yorulursun” diyecek ve orada bir avuç oğlan çocuğunu bowling lobotu gibi devirmemek için nefes egzersizleri çalışacağım. Bir başka “patronun” kendi cinsel yönelimini kabullenememesi, korkunç egosu, göremediği kibiri ve kompleksleri yüzünden yaşadığı (kendi dahi farkında olmadığı) baskıyı yansıtmamak için, her kadınla flört edip, uzun ağdalı cümleler kurmasını ve işlerini flörtöz “şeytan tüyünü” kullanarak yapmasını izleyeceğim. Aynısını bir kadın göğüslerini, bacaklarını, kadınlığını kullanarak yaptığında onu türlü sıfatlarla yaftalayacağını da bileceğim.
Öte yandan aynı “patron”ların, birlikte çalıştığı kadınları hem çalışan hem anne hem terapist hem zaman zaman ego tatmini aleti olarak kullanmasını ve kadınların bundan adeta zevk alışını da hayret ve biraz da iğrenerek göreceğim.
Neyse ki genç görünüyorum, ufak tefeğim, mecburi bir mansplaining ve erkek egosu uzmanıyım ama yalnız değilim. İskoçya’da yapılan bir araştırmaya göre globalde yaratıcı sektörlerde çalışan kadınların yüzde 60’ı part time pozisyonlarda yer alabiliyor. Bu sektörün alt kategorilerinden olan dijital dünyada, 10 işten 8’i erkekler tarafından yapılıyor ve erkek-kadın maaş oranları arasında, 2019 verilerine göre ortalama yüzde 16 fark bulunuyor. Buna karşılık, sanat ve yaratıcı sektörlere yönelik fakültelere başvuranların yüzde 53’ü kadın. 2022’de yine dünya çapında yapılan bir araştırmaya göre kadınların yüzde 83’ü son 12 ayda kültürel-sanatsal etkinliklere ya da bu tarz mekanlara gitmiş, erkeklerinse yüzde 79’u.
Kadınlar sanata ve yaratıcılığa daha çok ilgi duyarken ve severken, erkekler bu alanı daha çok “title”, “sosyal çevre geliştirme”, “sınıf atlama” ve para aracı olarak görüyor. İstisnalar kaideyi bozmaz. Kaideleri bozansa dünyanın artık iki cinsten ve aynı görüntülerden ibaret olmaması. Yaratıcılığın ve yeteneğin belli bir kesimin elindeki lüksmüş gibi görünmekten çıkıp; öğrenilebilir ve erişilebilir olması. En çok da, kadınların artık diğer kadınları, erkeklerin kadınlara yaptığı gibi bir öğrenilmiş şefkatle koruması yerine gerçek şevk ile koruması. Kadınların sessiz kalmayı kadın olmanın bir parçası olarak görmekten çıkıp kendi seslerini bulmaları ve birbirlerinin seslerine saygı duymaları… Sadece kaideler değil; yaratıcı dünyada ve dünyanın tamamında tüm kalıplar yavaş da olsa, geç de olsa yıkılıyor ve dünya yeniden kuruluyor.
Bu yeni dünya için çok heyecanlıyım. Sen de gelsene bro, su çok güzel.
Bu yazı GQ Türkiye Bahar 2024 sayısında yayınlanmıştır.