Bir zamanlar Britanya "Beğenilmek istiyorsanız her an her şeyden taviz vermeye hazır olmalısınız, ve sonunda hiçbir şey kazanamayacaksınız." diyen bir kadın başbakanın demir yumruğunun altında yönetiliyordu. Aynen söylediği gibi birazcık sempati için bile hiçbir şeyden asla taviz vermedi ve sonunda hemen hemen herkesin nefretini kazandı. 1979 - 1990 yılları arasında ülkeyi katı politikaları ve sert tarzıyla yöneten Muhafazakar parti lideri Margaret Thatcher, 8 Nisan'da 87 yaşında dünyaya gözlerini kapadı. Thatcher, hiç kuşkusuz ki büyük sosyal sarsıntıların yaşadığı 11 yıllık iktidarıyla popüler kültüre yüklü bir miras bıraktı. Onu ve baskıcı politikalarını anlatan "nefret marşları" bugün hala kulaklarımızda...
Morrissey - Margaret On The Guillotine
Demir Leydi'nin ölümünden sonra en sert açıklamaları yapan eski The Smiths solisti Morrissey; Thatcher'ın ardından "Her hareketi olumsuzluk yüklüydü, İngiliz üretim sanayiini yok etti, madencilerden nefret ederdi, sanatçılardan nefret ederdi, İrlandalı özgürlük savaşçılarından nefret ederdi ve göz göre göre ölmelerine izin verdi, fakirlerden nefret ederdi ve onlara biraz olsun yardım etmek için kılını bile kıpırdatmadı, Greenpeace ve çevre örgütlerinden nefret ederdi, fildişi ticaretini yasaklayan uluslararası kanun için Avrupa'da tek ret oyunu o verdi, espriden ve samimiyetten yoksundu, zaten onu görevinden uzaklaştıran da kendi kabinesi oldu." diye konuştu. Morrissey 1998 tarihli Viva La Hate albümünde yer alan Margaret On The Guillotine şarkısında "Ne zaman öleceksin, ne zaman?" derken bunlardan daha azını söylemiyordu.
The Specials - Ghost Town
Alt ve orta sınıf için işsizlik, açlık ve yoksullukla geçen Thatcher yıllarının milli marşı olarak anılan The Specials şarkısı Ghost Town, ağır protest tavrıyla kesinlikle bir "pop" şarkısı olmamasına rağmen İngiltere 45'likler listesinde 3 hafta bir numarada ve tam 10 hafta ilk kırkta kalmayı başardı. Hayalet şehrin şarkısının kaydedildiği 1981 yazında İngiltere'nin 35 şehrinde katı otoriteye karşı büyük çaplı isyanlar vardı.
Elvis Costello - Tramp The Dirt Down
Haklı ve öfkeli Elvis Costello, 1989 çıkışlı Spike albümünde yer alan Tramp The Dirt Down şarkısını modern İngiliz toplumunda sınıflar arası kapanmaz uçurumlar açan Thatcher'a adadı. Costello, şarkısında "Tek dileğim, seni gömdüklerine, mezarının üzerinde tepinmek." diyordu.
Crass - How Does It Feel To Be The Mother Of A Thousand Dead?
Thatcher katı iç politikası kadar saldırgan dış politikasıyla da sert eleştirilerin hedefiydi. Anarşist punk grubu Crass, 1982 yılında 649 Arjantin askeri ve 255 İngiliz askerinin hayatını kaybettiği Falkland Adaları krizinin ardından Demir Leydi'ye "Bin ölünün annesi olmak nasıl bir duygu?" diye soruyordu.
Pink Floyd - The Fletcher Memorial Home
Britanya'nın belki de en büyük protest sesi Pink Floyd, 1983 tarihli The Fletcher Memorial Home şarkısında, Margaret Thatcher'ı o dönemin ve yakın geçmişin -çoktan huzurevine kaldırılmış olması gereken- "iflah olmaz tiranları" arasında sayıyordu.
Ding Dong The Witch is Dead
Demir Leydi 1990'da tahtından indi ama öldüğü güne kadar asla unutulmadı. Öyle ki 1939 yapımı Oz Büyücüsü filminin sonunda çalan ve gayriresmi olarak "kötü kalpli cadı" Thatcher'a ithaf edilen "Ding Dong The Witch is Dead" bu hafta İngiltere 45'likler listesinde 10 numarada yerini aldı; hatta iTunes İngiltere listesinde 1 numaraya fırladı.
Thatcher, insanların nefret etmeye bayıldığı bir anti-pop ikonuydu. Ölümünden sonraysa bir pop ikonuna dönüşmesi kuvvetle muhtemel. Doğu Londra'da butiklerin Warhol tarzı Thatcher baskılı tişörtler satmaya başladığı da gelen haberler arasında. Pek yakında bunları Demir Leydi'nin hükümranlığını hiç yaşamamış 90 sonrası neslin üzerinde görmeye başlayacağız.
Elbette bahsi geçen neslin, Twitter'da bir anda en çok konuşulanlar arasına giren #nowthatcherisdead (Now Thatcher is dead: Şimdi Thatcher öldü) etiketini (Now that Cher is dead: Madem ki Cher öldü) şeklinde algılayacak kadar konudan uzak olduğunu hatırlamakta fayda var.
Thatcher dönemini anlatan My Beautiful Laundrette (Benim Güzel Çamaşırhanem), A Room With a View (Manzaralı Oda), Chariots of Fire (Ateş Arabaları) ve High Hopes (Büyük Umutlar) gibi filmlerin yanı sıra; Meryl Streep'in canlandırdığı biyografisiyle The Iron Lady (Demir Leydi), onun mutsuz anısını sonsuza dek yaşatacak görsel yapıtlar olarak kalacak.
Bunları bizzat yaşayan 90'lar öncesi belki üç nesil Thatcher'ın mezarında tepinmek istese de, bir zaman sonra o toprakta yine çiçekler açacak.