Star Wars’u hayatınızın hangi döneminde izlerseniz izleyin veya hangi üçlemenin hayranı olursanız olun, Ewan McGregor her zaman o evreni tanımlayan parçalardan biriydi. Haziran başı itibariyle IMDb kredilerine baktığımızda 95 oyunculuk kredisi var, dile kolay. Çoğumuzun hayatına Trainspotting ile girdi belki ya da diğer filmlerini ve dizilerini onu Obi-Wan olarak tanıdıktan sonra keşfettik. Günün sonunda Star Wars evreninde yer almak bile bir oyuncuyu ölümsüz kılmaya yeterken, McGregor filmografisine Moulin Rouge!’u, Black Hawk Down’ı, Beginners’ı ya da Fargo’yu da ustalıkla ekledi ve bugün geldiğimiz noktada, bir efsanenin yeniden doğuşunun zamanı geldi.
2005’te Revenge of the Sith, “The saga is complete” cümlesiyle çıkmıştı. Mesajını açıkça ifade ediyordu. McGregor da üçleme sonlandığında, kendi üstüne düşeni yaptığının farkında olduğunu söylüyor. Ancak George Lucas’ın dokuz orijinal hikayesi olduğunu o zamanlar da bildiğini, dolayısıyla yeni bir üçlemenin geleceğinin de farkında olduğunu anlatıyor. Söz konusu Star Wars gibi bir evren olduğunda, iş elbette sinema salonlarının dışına taşıyor. Star Wars, orijinal üçlemenin yayınlandığı yıllardan beri dünyanın en büyük markalarından ve bu markanın devam filmleri, animasyon serileri ve dizilerle genişlememesi pek mümkün değildi. Nitekim öyle de oldu. Obi-Wan Kenobi’nin kendi adını taşıyan ve karakterin derinliklerine inen, Ewan McGregor’u evrene yeniden davet eden dizi.
Evet, pratikte Ewan seriyi yıllar önce terk etti ama Star Wars onu terk etti mi? Aslında geçen yıllar içinde yapılan işleri izlemekten vazgeçemediğini söylüyor. Yalnızca bir aktör olarak değil, bir hayran olarak da sinema salonunda perdeye ya da kendi salonunda ekrana kendini kaptırıyor. Aslında neredeyse McGregor’un yaşıyla eşdeğer bir hikayeden bahsediyoruz. Küçük bir çocukken sinemada izlediği, yıllar sonra ana karakterine hayat verdiği ve bugün, uzun bir aranın sonunda hem onu hem de karakterini yeniden şekillendiren bir hikaye.
Doğruya doğru, bugün 20’li yaşlarında olan biri için Ewan McGregor, Star Wars’la eşdeğer. Ancak filmlerin yayınlandığı ilk yıllarda, aynı zamanda evreni tanımlayan figürlerden birine dönüştüğünün farkında değilmiş. “Filmlere duyulan bu denli büyük bir sevgi olduğunu son yıllarda anladım. Çünkü yayınlandığı tarihlerde, bizim duyduğumuz ses film eleştirmenlerinin sesiydi; filmlerimizi çok da beğenmeyen eleştirmenlerin sesleri. Filmleri yaptığımız kitlenin, gençlerin sesini duymamız yıllar aldı. Onların jenerasyonu için Star Wars filmleri, bizim yaptığımız filmler oldu. Carrie Fisher’ın, Mark Hamill’in, Harrison Ford’un filmleri ise benim jenerasyonumun Star Wars filmleriydi. Yeni jenerasyonun gösterdiği sevgi, bugün beni yeniden Star Wars evrenine davet eden etken oldu.”
Elbette iki üçleme de kendi zamanlarının ruhunu yansıttığı gibi, işin bir de hem üçlemeler hem de bugünkü dizi için geçerli olan teknoloji boyutu var. Daha açık bir ifadeyle, teknolojinin film yapım süreçlerine nasıl dahil olup hikayeyi nasıl etkilediği konuları. George Lucas’ın ilk filmleri çekerken ve CGI dünyaları henüz hayatımızın vazgeçilmezi olmadığı zamanlarda karşılaşılan zorlukların paralel evrendeki benzerleri, Ewan McGregor’un set anıları arşivinde yerini alıyor. “Yeşil ekran önünde, mavi setlerde tek başıma çok zaman geçirdim. Hiçbiri gerçekten orada yer almayan uzaylılarla bir arada, mavi fonların önünde uzun yürüyüşler ve uzun çubuklarla konuşarak geçen zamanlarım oldu. Bunlar alışkın olduğum şeyler değildi ama umuyorum ki gerçekçi bir şekilde hayata geçirmeyi başardık.” Ewan’ın bu sözleri, Obi- Wan Kenobi dizisini kapsamıyor. O yeşil ekranları kastederken kendi yer aldığı üçlemeden bahsediyor ancak özellikle The Mandalorian’la birlikte hayatımıza giren ve film endüstrisini baştan yaratan başka bir teknoloji var: Stagecraft. Aktörü çepeçevre saran devasa bir LED ekran. Üzerinde Obi-Wan Kenobi’de izlediğimiz arka planın gerçekten yer aldığı, örneğin bir çöl sahnesi çekilirken Ewan’ın baktığı her yerde çölü gördüğü, kafasını kaldırdığında gökyüzünü görebildiği, uzay gemilerinin gerçekten vızır vızır uçuştuğu yapay bir set. Bir nevi bir zaman kapsülü, bir simülatör. Tüm bu deneyimi, her boyutuyla tatmin edici olarak hatırlıyor.
Yıllar sonra karakterler dönmek üstüne konuşurken aksanı geri çağırmaktan ve karakterin iç sesini duymaya yeniden çalışmaktan bahsediyor ancak bunların yanında söylediği bir söz, bana Star Wars evreninin kendi içinde ne kadar birikim ve aktarım barındırdığını, hatta vefayı düşündürüyor. “Artık daha yaşlıyım ve Alec Guinness’in yaşına daha yakınım. Obi-Wan’ı oynarken her zaman ona yaklaşmayı hedefledim, her zaman Alec’i düşündüm.”
Obi-Wan Kenobi ilk sezonuyla yayında, eleştiriler görünen o ki bu defa Ewan’ın duyduğu tek ses değil; bütün dünya bu diziyi uzunca bir süre bekledi ve bana kalırsa yazının başında kurduğum cümlelerin doğruluk payı gitgide güçleniyor. Ewan McGregor, bugün bir aktörün kariyeri içinde bulunmak isteyeceği ayrıcalıklı konumlardan birine sahip; Obi-Wan’a dönüşüyor ve farklı jenerasyonlar için onu yaşatmayı ustalıkla sürdürüyor.