Avangart Tabldot
Dergi Konuları

Proje Gibi Proje: Avangart Tabldot

Komplike makineler vardır ya; ismini muhtemelen telaffuz edemeyeceğim bir parçası servis dışı kalınca, ismini telaffuz edemeyeceğim başka bir parçası devreye girer: Adeta bozulması imkansızdır. Ata, Aytek ve Semih yıllardır (takriben 2017’den beri) böyle bir sistemde çalışıyorlar: Semih hata verince Ata kasaya bir iki kere vurarak, Aytek çatladığında Semih yapışkanla yetişerek, Ata’nın kablolarının tekrardan döşenmesi gerektiğinde Aytek gerekli alet edevatla, sistemi aksama yaşanmadan sürdürüyor. Düzenin bozulması için normalden çok değişken var gibi gözükse de, bir arada kalıp kendilerini geliştirmek için daha çok sebepleri var. En basiti, beraber olmaktan mutlu olmaları.

En temel konuyla başlamak isterim: Bir kişinin yapabileceği işi 3 kişi yapmayı tercih ediyor olmanız…

Semih: Sanırım hepimiz takım oyuncusuyuz.

”Aranızdaki takım oyunu ne kadar spor geçmişinizden besleniyor dersiniz?” de bir sonraki sorumdu.

Semih: Hepimiz küçükken basket oynadık. Takım ruhuna erken yaşta adapte olduk. Bize öğretilen, paylaştıkça bir şeylerin daha güzel olabileceği yönündeydi. En azından ben öyle yaşadım ve faydalarını günümüzde çok görüyorum.

Ata: ‘Bir elin nesi var, iki elin sesi var’ hikayesine çok girmeyeceğim ama gerçekten de öyle.

Negatif tarafları yok mu?

Semih: Hiçbir zaman negatif taraflarını düşünme fırsatımız olmadı, öyle bakmadık. Pozitif tarafları her zaman daha ağır bastı.

Aytek: Artısını, eksisini düşünmeden önce, kendi kendimize ‘Vay be, buradan bayağı keyif alıyoruz’ dediğimizi fark ettik. İnsanların da hoşuna gitti. Bunun çalışabilir bir şey olduğuna inandık ve çalıştı.

Semih: Üç kişinin birlikte çalması fikri doğaçlama gelişti. [Ata doğumgünü partisinde arkadaşı olan DJ’leri o gece çalmaları için ard arda sıralayınca, en son geriye iki kişi ve fakat tek performanslık zaman kalıyor. Üçü beraber ilk kez orada çalıyor. Kapanışı beraber yapma teklifi, grubun temeline bir ‘güven’ katı atmış. Ondan öncesinde Semih ve Aytek beraber çalmış bir süre, fakat 3’ü beraber hiç denk gelmemiş) Bu fikri biz içimizde yaşatmaya karar verdiğimizde bunun bir Whatsapp grubu kurulmuştu ve ismi ‘PROJE GİBİ PROJE’ idi. Bunu bir amacı olsun, bir şeye hizmet etsin, bir hayali olsun diye yola çıktık.

Proje Gibi Proje: Avangart Tabldot

O dönem Semih Ukrayna’da okuyor. Ata ve Aytek İstanbul’da. Ata ve Semih’i, Aytek tanıştırıyor. “‘Üçümüz bir arada ne yaparız’ı düşünmezden önce bile, ikisinin kesinlikle arkadaş olması gerektiğine inanıyordum. Müzikal anlamda estetik anlayışlarının çok ortak noktası vardı” diyor Aytek. Ata o sırada, çocukların çocukluk arkadaşıyla sevgili. O ilişki de birlikte vakit geçirmelerini sağlıyor. Her şey doğru zamanda, doğru yerde onları bir araya getirmiş gibi. Hedefleri ‘dünya starı’ olmak değil. En basit avantaj, “herkesin 50‘şer arkadaşı bir araya getirip partiyi 50 yerine bir anda 150 kişilik bir gruba çevirmeleri.“

“Tabii o zamanlar lokal DJ’lere, çaldıkları akşam insan getirme misyonu yükleniyordu” diyor Ata. O yüzden de bir ekip olarak insanlarla sosyalleşiyor olmaları, ikramlar yapıyor, beraber eğleniyor olmaları avantaj oluyor. “İkisi çalarken benim orada birileriyle muhabbet etmem, ben birine bir ikramda bulunurken Semih’in doğru bir şarkı çalıyor olması, Ata’nın oraya birini getirmiş olması; genel anlamda çok mantıklı bir mekanizma hâline geldi. Dışarıdan izleyen için de eğlenceli oldu, bizim için de yüklerin dağıldığı ve potansiyelin büyüdüğü bir şey haline geldi.”

Onları bir makina gibi görüyor olmam çok da isabetli olmuş. Kendi yorumlarıyla sistemi anlatırlarken, basketbolun bahsi geçiyor. Defansta birinin hâlâ gücü varsa, takım içinde konuşmaya gerek kalmazmış, bu zaten hissedilirmiş. Hissediyorlar, yükü alıyorlar, devam ediyorlar. Semih, “Bu basketbol takımında 3 kaptan var ve hepsi de gerektiği yer ve okazyonda kaptanlığı devralmayı çok iyi biliyor. Herkes hangi konuda daha faydalı olduğunu iyi bildiği için kimin, nerede devreye girmesi gerektiği belli oluyor.

Semih’in estetik kriterleri yüksek; Ata nokta atışı yapıyor. Aytek mikrofonda: “Ben çok fazla müzik dinlemeyi sevmiyorum. Elektronik müzik dinlemeyi -özellikle-, neredeyse hiç sevmiyorum. Yıllarca dinledik. Bana yetti! Fakat prodüksiyon yapmayı, stüdyoda 15 saat geçirmeyi kendi adıma çok seviyorum. Semih de mesela şarkı dinlemeyi ve aradan iyi olanı seçmeyi çok iyi becerir. Biz Semih’le ortak USB kullanırız, Ata başka kullanır mesela. Ben çoğu parçayı, Semih’le yaşadığım için, yan odadan duyuyorum; ya da bunu bir sette Ata çalıyor oluyor.”

Ortak bir arkadaşımız, Ata’nın çaldığı şarkıları her zaman ayırt edebileceğini, çünkü onun çaldığı şarkılarda hep enteresan, “garip gurup” sesler olduğunu söylemişti. Sonrasındaki ilk dinlememde ne demek istediğini anlamıştım. Bir etkinlikte, sırtım onlara dönükken başlayan şarkının farklı alt yapısı, ‘Bunu Ata çalıyor’ dedirtmişti bana.

Ata’ya bunu söylediğimde ilk başta şaşırdı. “Garip gurup ses değil de… Daha farklı şeyler denemeyi severim açıkcası. Ben hem çaldığımızda, hem çaldıktan sonra da bu işten komple keyif aldığım için… Mesela biz çaldıktan sonra Semih gider uyur, Aytek biraz daha devam eder sonra uyur, ben hâlâ devam ederim. Farklı zevklere hitap eden deneyimler sunmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden farklı müzikler de dinliyorum. Performans sergilerken belli bir çerçeve içinde kalıyoruz tabii ki.”

Ata’nın spektrumu geniş. Aytek biraz daha crowd pleaser, Semih’in çok sağı solu belli olmuyor. “O biraz daha vokalli, biraz daha duygusu yüksek parçalar da çalıyor“ diyor Aytek.

Proje Gibi Proje: Avangart Tabldot

Üretmek için kaosa ihtiyaç duyar mısınız?

Ata: Benim için; boş vakit olması gerekiyor. Kafamın da boş olması gerekiyor. [Semih, “Kafasında bir switch var ve o tuşa basınca bunu yapabiliyor gerçekten” diyor.] Aynen öyle. Tabii ki basıyorum tuşa; kafam boşalıyor gibi olmuyor ama… Kafamı boşaltmak istediğimde boşaltabiliyorum ve daha üretken, konforlu bir alan oluşturuyorum kendime. Bu, ailemin yanına tatile gittiğimde bulduğum bir vakit

de olabilir, Meksika’ya çalmak için gidip, seyahati birkaç gün uzattığımda odamda vakit geçirirken de. Ama kaos beni hiç beslemiyor.

Semih: Beni de kaos beslemiyor. Denge, huzur… Daha çok kendi duygularımın beni ittiği noktada üretiyorum. ‘Pozitiften de negatiften de besleniyorum’ diyebilirim geri dönüp baktığımda.

Aytek: %100 kaosçuyum ben. Daha doğrusu, kaos demeyeyim ama benim kesinlikle duygusal olarak yüklü olmam lazım. Ya çok pozitif hisler besliyor olmam lazım, ya çok üzgün olmam lazım, ya da çok sıkılmış olmam lazım. Sadece müzik için değil, uğraştığım her branşta, bardağım boşken bir şey yapmak içimden gelmiyor. Çünkü hayatı deneyimlemeyi tercih ediyorum. Bardak ne zaman bir duyguyla doluyor, bunu çıkarmaya ihtiyaç duyuyorum.

”Bu yaz tanıştığınız en enteresan kişi kim oldu?” diye sorduğumda önce isimler, hemen sonrasında ‘Ama bu off-rec!’ler havada uçuşmaya başladı. Hemfikir oldukları bir konu varsa, o da hatıraların onlarda biraz hızlı solmaya başlamış olmasıydı.

Hatıralar bir insanda nasıl mı hızlı solmaya başlar? Bu yaz çıktıkları “turne”den kısa bir kesit vereyim: 12.06 Medellin, 13.06 Manizales, 14.06 Bogota, ya da 12.08 İbiza, 14.08 Halkidiki, 15.08 Avlonya, 16.08 Sorrento, 20.08 Bodrum.

Anormal bir seyahat ve insanlarla tanışma hızında ilerliyorlar. Her gittikleri yerde sürekli yeni birileriyle karşılaşıyorlar. Birçok şahsına münhasır takipçiye sahipler. Yaz başı Atina’da çaldıktan sonraki gün, Aytek sokakta 3 defa durdurulup beraber fotoğraf çekilme talebi aldı.

Bir geceleri bir gecelerini tutmasa da, genele baktığında, her geceleri birbirini aslında birebir tutuyor. Evet. Benim için de bir bilmece gibi. ‘Ne kadar anda kalabilip, ne kadarını gerçekten hazmedebiliyorlar’ diye düşünüyorum. Fakat konu galiba o değil; aslında o kadar anda yaşıyorlar ki, sonrasında o geceyi ayrıştıracak çok da detay akıllarında kalmıyor. Genelde diptekiler ve uçtakiler, akıllarında kalan.

Üç kişi beraber üretirken, kişisel ihtiyaç ve egoları nasıl kontrol altında tutuyorsunuz?

Semih: Dengeyi buluyoruz. Herkes bir şekilde kendisini ya da karşısındakini törpülüyor. İşin içine müzikal ya da prodüksiyonal anlamda egonun karıştığını hatırlamıyorum.

Ata: Biz zaten hepimiz aynı anda prodüksiyona girmiyoruz. Herkes ayrı başlıyor. ‘Ben böyle bir şey yaptım, ne diyorsunuz?’; bazen de bitirmiş kadar oluyoruz, ‘Ne düşünüyorsunuz?’ diyoruz.

Aytek: 3 tane adam var, 3’ü de 15 yıldır DJ’lik, 10 yıldır prodüktörlük yapıyor. Dolayısıyla karşı tarafın fikri önemli diye yaklaştığında, fikri ‘Avantgart Tabldotlaştırma’ya açık oluyorsun. Çoğunlukla bir fikir her ne noktadaysa paylaşılıyor ve onun üzerine Avantgart Tabldot sound’u için çalışılıyor.

Kendi adlarımızla değil de tek bir isimle kariyer yapmak da böyle bir karardı: İş; bir partide, bir kafede, 3., 5. saatte ‘Hadi ya, sen onlardan biri misin?’e dönsün istedik; şarkılar da öyle olsun istedik. Biz ana makineyi besleyen damarlarız. Orada da şükürler olsun ki egosuz, sorunsuz devam ediyoruz.

İş; bir partide, bir kafede, 3., 5. saatte “Hadi ya, sen onlardan biri misin?”e “Dönsün istedik; şarkılar da öyle olsun istedik. Biz ana makineyi besleyen damarlardanız. Orada da şükürler olsun ki egosuz, sorunsuz devam ediyoruz.”

“Sürekli seyahat eden bir üçlü olarak başka bir şehirde kendinizi ‘evde hissetmek’ için bir şey yapıyor musunuz” diye sorduğumda, “Turlarken eğleniyorum ben, daha 3 senedir turluyoruz şunun şurasında!” diyor Ata. ‘Yalnız hissettiğinde Aytek’i ya da Ata’yı bulabilirsin ve o yalnızlığını o an yok edebilirsin’ diyor Semih. Tabii. Onlar 3 kişi. Ne kadar kendi ayrı dünyalarını yaşamaya emek veriyorlarsa da, aralarındaki iletişim hiç duraksamıyor. Kendi işlerinin patronu olan 3 kişi olarak, evlerini özleseler bile durma lüksüne sahipler. “O otel odasını eve dönüştürmek değil de… Harika deneyimler yaşayacağın bir otel odası ve orada tanıştığın insanlar hikayeyi bizim için çok daha heyecanlı kılıyor, diyebilirim” diyor Aytek.

Biraz ritüellerden bahsetmek istedim. Ritüelleri olup olmadığını sordum. Aytek ve Semih arasında kıs kıs gülüşmeler başladı. Eskiden varmış ritüelleri. Dua ederlermiş. Hepsinin içindeki inanç farklı boyutta olsa da, “inanan insanlar”mış. Ata da bunu ilk kez röportajımız sırasında öğreniyor.

”Walt Disney’in bir sözü var, hatta Steve Jobs da tüm çalışanlarına atmış bunu: ‘Biz bir sonraki ürünümüz kadar iyiyiz.’ Bir sonraki ürünümüz bir önceki ürünümüzden daha iyi olmazsa hiçbir şey yapamamışız, anlamında.” diyor Semih. “Tamam da onlar 6 ayda bir tane ürün çıkartıyor. Sizde ayda 26 performans var” diyorum. Aytek onların ürününün Avantgart Tabldot’taki karşılığının, şarkıları olduğunu söylüyor. Hepsi, bir öncekinden daha iyi.

Ata bizi konuya döndürüyor. Aslında varmış bir ritüelleri. Gittikleri yere özgün, saat da müsaitse, sahneye çıkmadan önce bir yemek yiyorlar. Belki bilinçaltlarında oradaki insanları gözlemlemek, tavırlarını anlamak, bir nevi akşam için hazırlık yapmak adına da bunu yapıyor olabilirler, diye düşünüyorum. “Masada yiyeceğin yemek geceye neyin hakim olacağına dair birçok şey anlatabiliyor. Kazandığın tecrübe ile beraber insanların vizyonunu, geceye nasıl hazırlandıklarını, gece için ne kadar heyecanlı olduklarını, etrafta selamlaştıkları insanların hayat biçimlerini okuyabiliyorsun” diyor Semih, aklımı okur gibi. ”İş yemekte başlıyor aslında.“

Proje Gibi Proje: Avangart Tabldot

Bir işin başarısını nasıl ölçersiniz?

Ata: Şu an için, yeni yeni ülkelerden yeni yeni teklifler alıyor olmak, benim için.

Semih: Daha önce çalıştığımız birisinin bize yine bir iş teklifiyle gelmesi de başarı göstergesi benim için.

Aytek: Bilet satışları! (Gülüyor.) Biz bence başarılıyız. Bir hayalimiz vardı, hâlâ var. Geliştiriyoruz. Tabii ki hayatın her ânından keyif almana gerek yok ama çok keyif aldığımız bir şekilde, birbirimizden ayrılmadan ve saygılı bir şekilde devam ediyor sürecimiz. Ve daha fazla insan bunu tanıdı. Ve daha fazla şarkı dinlendi ve şarkıların dövmeleri yapıldı…

Bu hayatı sevmek! Müziği. Partilemeyi. Başka nasıl olacak ki zaten? Bu işe “iş” olarak başlamazsın. Bunu sevmen, deneyimlemek istiyor olman lazım ilk başta. Sonra bunu işe evirebilirsin.

Rihanna olmamıza gerek yok. Dünyanın en büyük DJ’i olmamıza da gerek yok. Şu an bu yaşadığımızla, röportaj yapma fikrini senin aklına bir şekilde sokmaya sebep olmakla, bence başarılıyız. Bugün bitse bu iş, biz iyiyiz.

Semih: Başka kesimlerden, başka hayatlar- dan örnek vermek gerekirse; Türkiye’de ‘Biz bu işi nasıl yaparız? Bize nasıl yardımcı olabilirsiniz? Kafamızı nasıl açarsınız? Bunun raconu nedir?’i sorabileceğimiz bir insan yoktu. Biz şu an, bu soruların sorulduğu insanlarız ve bu, bence büyük bir başarı.

Benim gözlemim şu: Yakın arkadaşımız olan birçok sevdiğimiz DJ var. Hepsi de sağ olsun çalarlarken dahi arkadaşlarıyla ilgilenen kişiler. Fakat Avanatgart Tabldot’un ekstra bir dokunuşu var. ‘Evde hissetmek’le ilgili olan, daha önceki sorum belki de buradan türedi: Herkesi evde hissettiriyorlar. Herkesi onlara ait hissettiriyorlar. Bana göre onların en büyük başarısı bu. Dahiliyetçi olmaları, onları kalaba- lıktan ayrıştıran en büyülü özelliklerinden.

”Bu gözlem bizim en başında hedef koyduğumuz konulardan biriydi. Şimdi de neyin arayışındayız biliyor musun? Bunu; fiziksel olarak bire bir temas etmesek bile, dünyanın herhangi bir yerindeki insanlara da hissettirmek. Çıkardığımız bir şarkıdan Instagram’a attığımız bir videoya kadar ‘Bu çocuklar bizim çocuklar’ hissiyatını daha geniş bir tayfaya nasıl hissettiririz; bunun arayışındayız. Biz zaten mahalledeki ‘o çocuklar”ız. Sahnede de öyleyiz. Birisi arar ‘Kapıda kaldım’ der, seti bırakıp kapıya gideriz. Kalabalığın arasında bir arkadaşımızı görsek, hemen bir şişe yollarız. Bunu da kendi istediğimiz için yaparız. Bu hissiyatı işleyebilmek bizim için çok önemliydi. En iyi şarkıları yaptık mı? Sanmıyorum. En iyi seti yaptık mı? Sanmıyorum. Her zaman daha iyisi var. Ama bizim ayrıştığımız yer ‘Bu çocuklar bunu nasıl yapıyor’ diye sordurtmak ve bu yaptığın gözlem” diye açıklıyor durumu Aytek.

Semih, “Demin bahsettiğimiz konuya da çok doğru bir pas atıyor bence bu. 3 kişi olmanın avantajı: Beni sevmeyebilir, Aytek’i sevmeyebilir ama Ata’yı sever. Benle enerjisi tutmayan biri, eminim geri kalan iki kişiden birisiyle çok iyi anlaşır. O yüzden kimseyi kaçırmıyorsun aslında” diyor.

Set sonrası dağılıp kendi dünyalarına çekilmeleri, her biriyle farklı şekilde iletişim kurmanızı sağlıyor. Biriyle müzik konuşuyorsun, diğeriyle gözünden yaş gelene kadar gülüyorsun, öbürüne dertlerini anlatıyorsun. Bu, sonsuz olabilitenin sadece bir varyasyonu. Resmen bir aile yaratıyorlar. Sevgiyi de 3 kat hızla büyütüyorlar.

‘Hayatta kalma kitiniz nedir?’ diye sorarken Ata hemen cevap veriyor: “Bu hayatı sevmek! Müziği. Partilemeyi. Başka nasıl olacak ki zaten? Bu işe ‘iş’ olarak başlamazsın. Bunu sevmen, deneyimlemek istiyor olman lazım ilk başta. Sonra bunu işe evirebilirsin. Ama, yapamadığın noktada da ‘spor yapmam lazım, kendime bakmam lazım’… Bak tabii de, motivasyonun o olmamalı! Memurluk değil bu. Ben çok seviyorum DJ’lik yapmayı, beni bırak sabaha kadar çalarım!” Çaldı da. Geçenlerde birkaç saat boyunca Ata çaldı, 3-4 kişi dinledik.

“Benim safe zone’um kabin mesela. Kendimi daha güvende hissettiğim bir yer yok” diye ekliyor Semih. DJ’lerin performansını, arkalarındaki dar alandansa, önlerinde onlara görecek şekilde dinlemeyi tercih eden biri olarak, backstage sıkışıklığıyla ilgili onların ne düşündüğünü merak ediyorum. “DJ’in psikolojisi ve konforu konusunda empati kurabilen insanlara varım” diyor Ata. “O mutluluğu paylaşan, seni motive eden ve saygılı olan insanlarla şahane oluyor” diyor Aytek. Telefonlarını onlara doğru atıp “Video çeker misiniz?” diyen dinleyiciler de oluyor tabii; ama o tayfanın varlığını inkar edemeyiz.

Proje Gibi Proje: Avangart Tabldot

Hangi konuda tartışıyorlar en çok? Semih, “Biz bir şeyi tartışıyorsak sağlıklı ve bilinçli olduğunu düşündüğümüz bir şey adına tartışıyoruz genelde” diyor. Anlayacağınız, genel anlamda her şey güllük gülistanlık. Derken “Hayır canım daha bugün gerildik telefonda” diyor Aytek, Semih de “Evet neden gerildik ben anlamadım” diyor. Kayıtta olduklarından mı bilmiyorum -ki sanmıyorum, çünkü ortaya çıkmasını istemeyeceğimiz hikaye paylaşımları da oldu- sonraki 3 dakika boyunca süren “tartışma” duyduğum en ahlaklı ve açıklayıcı cümlelerle devam etti.

Ata ve ben kenarda bir süre güldükten sonra Ata: “3 kişiyiz ya? 2 kişi olsan bir konuda anlaşamayınca %50’ye %50 kalıyorsun ve konu tıkanabiliyor. 3 kişi oluncaysa %66’ya %33 kararı çıkabiliyor” diyor. Aytek, “Dengesizlik bu meka- nizmanın yürümesi için çok önemli bir şey bence. Bizim atardamarlarımızdan bir tanesi.”

Dertleri, beraber müzik yapan üç insandan fazlası olmak. Öyleler de. Marka işbirlikleri ve projeleriyle, multidisipliner bir yapı hâlindeler. Marka olarak hedefleri neler yapmak?

Semih: Ben Avantgart Tabldot’un multi-genre bir kreatif yapı olmasını istiyorum. Sadece müzikal olarak değil de, icra etmeye çalıştığımız her becerinin bir ortak paydada buluştuğu bir şey yaratmayı çok isterim. Bu müzik de olabilir, sanat da, fotoğraf da, video da olabilir. Tasarım da olabilir; mimari olarak bile bir şey olabilir. Üç farklı zevkin bu şekilde bir arada hayat bulabiliyor olması müthiş bir avantaj bence.

Ata: İşin keyif alma kısmının büyüsünün bozulmamasını istiyorum. Bu işteki öncelikli motivasyonum, parti ortamında müzik çalmak. Onun dışında; işin gelişimi, büyümesiyle farklı şeyler olabiliyor tabii ama benim ilk motivasyonum hep, müzik çalmak. Bu işin de temel noktası o olduğu için, bundan keyif alma hâlimin bozulmamasını istiyorum.

Aytek: Ben de bizim bir legacy oluşturmamız derdindeyim. Ata ve Semih’in cevapları, kendi cevabımın gerçekleşmesi için gerekli. Hatırlanmak değil de, karşımızdaki için faydalı olmuş olalım istiyorum. Sevdiğin şeyi yaparken, bunu yapabileceğine inanmayan insanların bizi görüp, inanıyor

hâle gelmesi beni aşırı mutlu eder.

Beraber hareket etmenin faydalı olduğunu, yapabileceğine inandığın şeyi sonuna kadar emek vererek yaptığında başardığını gösterebilmek, özgün olmanın önemli olduğunu gösterebilmek, insanları keyiflendirebilmek, sonra tüm bu yaşananların bir ya da bir milyar insanın aklında yer etmesi, bence bizim misyonlarımız arasında.

Aytek, harika şeylere sebep oldular ama hâlâ tam ne yaptıklarını anlamadık diye anılmak istiyor. Semih spesifik bir konudansa, birçok şey ile ilgili

anılmak istiyor: ”Neye ellerini atsalar çok iyi oluyordu, deseler çok mutlu olurdum.” diyor. Röportajı Ata sonlandırıyor: “Ne iyi çocuklardı desinler!”

Ne iyi çocuklarsınız!..

Moda Direktörü: Selen Meçoğlu

Fotoğraf: Stefano Ortega

Styling: Suthee Jonasson

Grooming: Erin Piper Herschleb

Fotoğraf Asistanı: Sascha Hosters

Styling Asistanı: Caroline Sargeant

İZLE
Samimi, Kolay ve İyi Biri: Aytaç Şaşmaz
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası