Sahnelerin "Biz" Hali: Tiyatro Kooperatifi
Dergi Konuları

Sahnelerin "Biz" Hali: Tiyatro Kooperatifi

Tiyatro bizi ortak paydada buluşturur. En zor zamanlarda bize umut verir, bizi iyileştirir. Bu çok önemli fonksiyonu yerine getirebilmesi için de ayakta kalması, dayanıklı ve krizlere karşı dirençli olması gerekir. Sizi, dayanıklılığın ancak dayanışmak ve “biz” olmak ile mümkün olacağına inanan 13 özel tiyatronun 2018’de bir araya gelmesiyle yolculuğuna başlayan ve bugün 75 tiyatronun dahil olduğu Tiyatro Kooperatifi ile tanıştırmak istiyorum. Onlara nasıl “biz” olduklarını, sahnesi olanların mekânsız tiyatrolara nasıl alan açtığını ve prova mekanları sağladığını, yazın perdelerini neden kapatmadıklarını, projelerini, hayallerini sordum.

“ ‘Biz’, yalnızlığa karşı bir aradalığın, rekabete karşı dayanışmanın, dağınıklığa karşı örgütlenmenin hikayesidir." – Eyüp Emre Uçaray

Konuklarım;

Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Kumbaracı50 Genel Koordinatörü, Yönetmen, Oyuncu Gülhan Kadim,

Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Asmalı Sahne Sanat Yönetmeni Muharrem Uğurlu,

Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi, ikincikat Sanat Yönetmeni Eyüp Emre Uçaray ve Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi, Wise Akademi kurucusu, yazar Vildan Güleç.

Itır: Hoş geldiniz Gülhan, Muharrem, Emre, Vildan. “Biz” olmak ile başlamak istiyorum. Bu kavram sizin için ne ifade ediyor?

Muharrem: “Biz”, benim için dayanışmanın, kolektif üretimin ve sanatın birleştirici gücünün somut bir ifadesi. Bu ülkede özellikle kültür-sanat alanında bireysel çabaların ne kadar sınırlı kaldığını yaşayarak gördük, görmeye de devam ediyoruz. Tiyatro Kooperatifi’nde “biz” dediğimizde, 70’in üzerinde özel tiyatronun tek bir amaç etrafında kenetlenmesini görüyorum. Bu sadece bir arada olmak değil, zorluklara karşı omuz omuza durmak, birbirimizin yaratıcılığını beslemek ve topluma karşı ortak bir sorumluluğu yerine getirmek demek.

Tiyatro Kooperatifi bugün, hem ulusal hem de uluslararası alanda bilinirliği yüksek bir örgütlü yapı. Tiyatroların ve sahnelerin sorunlarını hep birlikte konuşuyor, fikir alışverişinde bulunuyor ve yeni fikirleri konsolide ederek ilerliyoruz. Kooperatif çatısı altında dayanışma göstererek bizler ‘bir’ olarak sesimizi duyuruyoruz.

Emre: “Biz”, sahnede ya da masada yan yana durduğumuz, yükü birlikte taşıdığımız herkes demek. Yalnızca çoğul bir özne değil; ortak irade, ortak sorumluluk, ortak gelecek demek. Tıpkı bir aşure kazanı gibi düşünün; her bileşen kendi lezzetini korur ama birlikte piştiğinde yepyeni bir anlam kazanır. Tiyatro Kooperatifi, tam da böyle bir birliktelikten doğdu. Her tiyatronun kendi kimliğini, tarzını, önceliğini koruyarak ama ortak sorunlara karşı kolektif bir akılla hareket ettiği bir yapı.

“Biz” dediğimizde, İstanbul’un dört bir yanında kendi imkanlarıyla var olmaya çalışan tiyatro yapılarının birbirine omuz verdiği bir dayanışma sisteminden söz ediyoruz. “Biz”, yalnızlığa karşı bir aradalığın, rekabete karşı dayanışmanın, dağınıklığa karşı örgütlenmenin ifadesidir. “Biz” tam olarak bu çizgiyi tarif ediyor bizim için.

Gülhan: Tiyatroyu bir ekibin parçası olarak icra etmek, beni her zaman çok heyecanlandırır. Sahnede birlikte nefes almak, birbirinin gözlerine bakmak, arkadaşlarına güvenmek ve kuliste birlikte olmak... Bunu bir tiyatro çatısı altında ekip arkadaşlarınla yaşamak çok mümkün. Kendi tiyatronuz dışında başka ekiplerle aynı çatının altında buluşmak, dertleri paylaşmak, haklarımızı birlikte aramak, değişimler için büyük çaba ve sabır gerektiren yolları birlikte yürümek gibi kapsayıcı alanları bulmak ise çoğunlukla mümkün olmuyor. Bunu mümkün kılan, Tiyatro Kooperatifi.

Vildan:

Aklıma ilk gelen kelime “çoğulluk” oldu yani “birden fazlası”nın ortak değerler ve amaçlar etrafında buluşması. Bu buluşma düşünce, duygu ve hareket olarak şekilleniyor bana göre. Tiyatro Kooperatifi için “Biz”in ne ifade ettiğini düşündüğümde de elbette birlikte olmak ve dayanışmak en üstte yer alıyor. Bununla birlikte, “biz” kelimesinin Kooperatif’in kimliğini ve misyonunu ifade eden önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda, temsil ettiğimiz ortaklarımızla birlikte bu kimliğin paydaşları ve destekçilerini de kapsıyor.

Sahnelerin
Sahnelerin

Itır: Tiyatro Kooperatifi neden kuruldu? İhtiyaç neydi?

Muharrem:
Tiyatro Kooperatifi bir ihtiyaçtan doğdu, bir zorunluluktan; özel tiyatroların “tek başına ayakta kalamama” gerçeğine bir yanıt olarak ortaya çıktı. Mayıs 2018’de 13 özel tiyatronun bir araya gelmesiyle başlayan bu yolculuk Haziran 2019’da resmiyet kazanarak bir sosyal kooperatifin doğmasına sebep oldu. Bugün İstanbul’dan 80’e yakın özel tiyatro, kooperatifimizin bir parçası.

Türkiye’de özel tiyatrolar, sanatsal üretimlerini sürdürürken ekonomik, hukuki ve sosyal engellerle boğuşmaya devam ediyor. Vergi yükleri, sahne kiraları, mevzuattaki ‘tacir statüsü’ gibi sorunlar, sanatı ticari bir faaliyet olarak gören sistem içinde tiyatroları zor duruma sokuyor. Bağımsız tiyatroların karşılaştığı bu zorluklara karşı ne birleşik bir ses ne de işbirliğini ve sürdürülebilirliği teşvik edecek kurumsal bir yapı vardı ve kooperatif de bu boşluğu doldurmak için kuruldu diyebiliriz.

Tiyatro Kooperatifi, Türkiye’de tiyatro sanatının kamusal bir faaliyet olduğu anlayışıyla hareket ederek; siyaset, ideoloji ve estetik yargılardan bağımsız bir yapı sunuyor. Hepimizin ortak sorunları için hak temelli bir mücadele yürütüyoruz, alanımızın gelişmesi için çalışıyoruz. Özel tiyatroların sürdürülebilirliğini sağlamak ve sanatın toplumsal etkisini artırmak için yenilikçi projeler ve işbirlikleri de geliştiriyoruz. Gerçekleştirdiğimiz projelerle, ekonomik zorluklar ve toplumsal krizler karşısında tiyatronun birleştirici gücünü ortaya koyarak dayanışmamızı büyütmeyi amaçlıyoruz.

Itır: Kooperatif olarak çok sayıda işbirliği yaptınız. Bunlardan ve ortak projelerden birkaç örnek verir misiniz?

Muharrem: Renkli Hayaller Sahnesi, 6 Şubat depremlerinin ardından doğan en içten reflekslerimizden biriydi. Çocukların iyi olma hâline katkı sunmak istedik ama bunu klasik bir yardım faaliyeti gibi değil, onların o korkunç ortamda belki de en çok ihtiyaç duydukları hayal kurma haklarını önceleyen bir yaklaşımla kurguladık.

“Sanat iyileştirir” mottosu üzerinden önce bütün ortaklarımızla ve paydaşlarımızla; ardından Netflix, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kreatif Endüstriler Meclisi ve İhtiyaç Haritası ile bir araya geldik ve 6 Şubat depreminden etkilenen Hatay ve Kahramanmaraş’a iki büyük gösteri çadırı kurarak mobil sahnemizi devreye aldık. Kahramanmaraş ve Hatay’da sabit gösteri çadırlarıyla ve Elbistan, Göksun, Afşin’de mobil sahnelerle yaklaşık 7.500 çocuğa ulaştık. Oralara çocuk atölyeleri, çocuk tiyatroları, konserler, film gösterimleri götürdük.

Proje kapsamında 53 tiyatro oyunu, 32 atölye, 18 konser, 14 sokak performansı ve 84 film gösterimi ile 200’ün üzerinde etkinliği çocuklarla buluşturduk. Çadır kentlerdeki çocuklara “yalnız değilsiniz” diyebilmek, onları sanatla buluşturmak ve gülümseyişlerinde emeğimizin etkisini görmek bizim için çok değerli ve mutluluk vericiydi.

17 Ocak 2024 tarihinde ise destekçi kurumlar ile birlikte Atlas Sineması’nda projenin belgesel gösterimini gerçekleştirdik. İzlemek isteyen okuyucular Tiyatro Kooperatifi Youtube hesabından belgesele erişebilirler.

Bu projede gördük ki sanatın iyileştirici gücü sadece bir temenni ya da basit bir cümle değil, gerçekten mümkün olan bir şey. Bir çocuğun gözünde beliren bir gülümseme, yıkılmış bir kentin yeniden kurulan hayaline ışık oluyor bazen.

Emre: Kooperatif olarak kurulduğumuz günden bu yana, birlikte üretmenin ve kolektif görünürlüğün gücüne inanıyoruz. Bu inançla hem kriz dönemlerinde hem de kamusal alanda özgün modeller geliştirdik.

Bunlardan ilki, pandemi döneminde hayata geçirdiğimiz #BizdeYerinAyrı kampanyasıydı. Mayıs 2020 – Haziran 2021 arasında, sahnelerin kapalı olduğu süreçte, seyirciler ileri tarihli oyunlar için yerlerini önceden ayırtarak 33 kooperatif ortağı tiyatroya doğrudan destek sağladı. Kampanyaya Anadolu Efes, Mey Diageo, Yapı Kredi ve Zorlu Holding gibi kurumlar da katkı sundu. Bu model, yalnızca bir kriz dayanışması değil, özel sektörle kültür-sanat alanında stratejik ve toplumsal fayda odaklı işbirliklerinin mümkün olduğuna dair güçlü bir örnekti.

Ardından 2021 yazında, sahneler kamusal alana taşındı. Yaz Buluşmaları kapsamında 37 tiyatroyla 41 gün boyunca Caddebostan, Fenerbahçe ve Ataşehir gibi açık alanlarda yüzlerce izleyiciyle buluştuk. Anadolu Efes’in desteği ve İBB ile Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Caddebostan Sahili ve Fenerbahçe Parkı’nda tiyatro sahneleri kurduk. Pandemiden çıkmaya çalışan tiyatrolarımızın nakliye, mekan kirası vd. hiçbir masraf yapmadığı, bilet gelirini direkt paylaştığımız bir model geliştirdik.

Bu buluşmalar yalnızca var olan seyirciyi güçlendirmedi, tiyatroya daha önce erişememiş yeni kitlelerle de bağ kurmamızı sağladı.

Her iki proje de şunu net biçimde ortaya koydu: Tiyatronun sürdürülebilirliği, özel sektör ve yerel yönetimlerle kültür alanında kurulacak çok paydaşlı işbirlikleriyle mümkün. Tiyatroya yer açan her kurum, kültürel yaşamın devamlılığına katkı sunar. Bu, yalnızca sanatın değil toplumun da kazanımıdır.

“Sanatın iyileştirici gücü sadece bir temenni değil; bir çocuğun gözündeki yıkılmış bir kentin yeniden kurulan hayaline ışık oluyor. – Muharrem Uğurlu

Sahnelerin
Sahnelerin

Gülhan: Tiyatro Kooperatifi ve Erişilebilir Her Şey işbirliğiyle “Tiyatroların Erişilebilirliği Projesi”ni geliştirdik. Engellenen bireylerin kültür sanat olanaklarına aktif olarak katılabilmeleri çerçevesinde Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Türkiye Mozaik Foundation tarafından hayata geçirilen Kültür Sanat Fonu desteğiyle bir kılavuz hazırlandı ve açık kaynak olarak paylaşıldı.

Proje kapsamında da pilot tiyatro olmaya gönüllü olan Asmalı Sahne, Atta Festival, DasDas, Galata Perform, Hann Sahne, İstanbulimpro, Kumbaracı50, Lavean Sanat Grubu, Mask-Kara Tiyatrosu ve Semaver Kumpanya’ya, tiyatroda erişilebilirlik uygulamalarına yönelik eğitimler verildi ve raporlar sunuldu.

Hatta Kumbaracı50 olarak biz bu raporları somutlaştırmak arzusundayız. O nedenle bu yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek adına bir fon programına başvurmak için proje dosyası hazırlıyoruz şu sıralar. Umarım gerçekleştirebiliriz.

Aslında sahnelerin erişilebilir olması için destek bulabilmek çok daha kolay olabilmeli. Yerel yönetimlerin de bu konuyu ele alıp kolaylaştırıcı yollar ve fonlar sunması gerekiyor. Bir ilçenin çok sayıda erişilebilir kültür sanat mekânına sahip olması büyük bir artı ve ayrıcalık.

Vildan: Bu projelere ilave olarak ben de *“Kumbara Sende”*den bahsetmek isterim. Tiyatro Kooperatifi’nin Kumbara Sende projesi, özel tiyatroların işletme giderlerine katkı sağlamayı amaçlayan ve Türkiye’de ilk kez hayata geçirilmiş olan karşılıksız bir destek programı. Bu yönüyle doğrudan sosyal faydaya odaklanıyor. Dolayısıyla, özel sektör için anlamlı ve ölçülebilir sosyal etki yaratma imkânı sunuyor.

Kültür-sanatın kamusal bir faaliyet olarak görülmesi gerektiğine inanan kurumlar açısından bu tür projeler, yalnızca sponsorluk değil değer ortaklığı niteliği taşıyor. Projenin ilk destekçisi Anadolu Efes gibi bir marka. Bu, Tiyatro Kooperatifi’nin büyük ölçekli kurumlarla aynı dili konuşabildiğini, ortak hedefler belirleyebildiğini gösteriyor.

Üstelik projenin etki alanı oldukça geniş: Sadece İstanbul değil, depremden etkilenen Adana, Diyarbakır, Osmaniye ve Hatay gibi şehirlerden de dahil olmak üzere 30 tiyatronun toplam 249 kalemde ihtiyaçları karşılandı. Nedir bunlar? Sahne, depo, prova alanı kiraları; personel ücretleri, elektrik, su, doğalgaz faturaları ve nakliye giderleri.

Bu, özel sektör açısından da ulusal ölçekte etki yaratmak için çok değerli bir zemin.

“Kumbara Sende” yalnızca tiyatrolara nefes aldıran bir program değil, aynı zamanda kültür-sanat alanında sürdürülebilir sosyal yatırım modelleri geliştirmenin mümkün olduğunu gösteren bir örnek. Burada bir parantez açmak istiyorum; Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu olarak ortaklarımıza fayda yaratmaya çalışmak dışında bu topluluğu farklı platformlarda temsil ediyor ve yeni işbirlikleriyle kooperatifimizin gelişmesi ve güçlenmesi için de çalışıyoruz. Bugün burada değiller ancak Mert (Fırat), Burak (Satıbol) ve Hakan (Silahsızoğlu) da dahil olmak üzere her birimizin direkt olarak içinde olduğu, katkı verdiği platformlar var: TOBB Kreatif Endüstriler Meclisi, Açık Açık Sosyal Girişim Platformu, İTO 30 No’lu Bilgi, İletişim ve Medya Meslek Komitesi, EnerjiSA Daha İyi Bir Gelecek Platformu, IETM INSPIRE, Kurumsal İletişimciler Derneği… Aklıma ilk gelenler; paydaşımız olan İhtiyaç Haritası, IDEMA, INOGAR, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Marjinal Porter Novelli, Oyuncular Sendikası…

İlk sorundaki “Biz”in kapsayıcılığından bahsederken söylemek istediğim tam da buydu. “Birlikte mümkün oldu” diyebilmek çok güzel, çok iyileştirici. Dolayısıyla, özel sektörle kültür-sanat kurumları arasında, karşılıklı değer üreten uzun vadeli işbirliklerinin çoğalmasını umut ediyoruz.

Itır: Bu yaz “Sahneleri Kapatmıyoruz” diyorsunuz. Neden böyle bir karar aldınız?

Gülhan: “Bu Yaz Sahneleri Kapatmıyoruz” dedik. Geçtiğimiz sezon tüm tiyatrolar için bir direniş yılıydı. Büyük zorluklar yaşandı. Ekonomik ve sosyal çalkantılar ve afetler. Bütün bu başlıklar tiyatro seyircisini çok etkiliyor. Bu etki o kadar büyüktü ki birçok tiyatro kapandı ya da pasif konuma geçti. Projeyi; birlikte direnmek, zorlukları birlikte göğüslemek, her zaman var olacağımızı ve pes etmeyeceğimizi yüksek sesle söylemek için hazırladık sanırım. “Birlikteyiz” dedik. Kooperatif çatısı altında olan sahneler bu kampanya çerçevesinde kendilerine konuk olan tiyatro kooperatifi ortağı tiyatrolar için özel bir kira bedeli belirledi. Kampanya kapsamında tek seferde alınacak ikinci biletler %50 indirimli satışa sunuldu. Gençler için sanatı daha erişilebilir kılmak, toplumsal dayanışmayı canlı tutmak için kampanyaya askıda bilet uygulamasını ekledik. Ajansımız Marjinal Porter Novelli’yle birlikte bir PR ve sosyal medya planlaması yapıldı. Bu bir başlangıçtı. Önümüzdeki yazlarda büyüyerek devam etmeyi ve tiyatroların uzun süre kapalı kaldığı yaz sezonunu hep canlı tutmayı hedefliyoruz.

Sahnelerin
Sahnelerin

Itır: Kooperatifin ve sahnelerin ihtiyacı nedir?

Emre: Şehir ve devlet tiyatrolarından farklı olarak kendi öz kaynaklarıyla sahne açan ekipler için en temel mesele, o sahneyi sürdürülebilir kılmak. Çünkü bir sahneyi açmak kadar, onu açık tutabilmek de başlı başına bir emek ve dayanıklılık gerektiriyor.

Mesele yalnızca kira ödemek değil; teknik altyapıyı yenilemek, izleyici için konforlu bir ortam yaratmak gibi birçok alanda devamlı bir çaba gerekiyor. Bugün sahneler, kamusal faaliyet yürüten kültürel yapılar olarak büyük bir değer üretiyor. Ancak bu üretim sürecinin yükü çoğunlukla tek başına tiyatroların omzuna kalıyor. Bu da uzun vadede tiyatro alanını yapısal olarak zayıf düşürüyor.

Yerel yönetimlerle birlikte yürütülen modellerin sayısı artmalı mesela. İBB’nin hazırladığı İstanbul Tiyatro Sahneleri Haritası ve metro ile metrobüslerde yayınlanan MOJO ekranlarındaki AnTrak programı gibi uygulamalar sahnelerin görünürlüğü açısından değerli. Tiyatroları, yalnızca desteklenen yapılar olarak değil, birlikte kültür politikaları geliştirilen aktif paydaşlar olarak görmek gerekiyor.

Kültürel üretim alanlarının hukuki statüsünün netleşmesi de gerekiyor. Birçok tiyatro, hâlâ sahne sanatlarının doğasına uymayan başlıklar altında ruhsatlandırılıyor. Bu da hem mekansal açıdan hem de mali olarak, sürdürülebilirliğin önünde engel oluşturuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sunduğu Kültür Girişimi Belgesi, doğru yönde bir adım. Ancak pratikte sınırlı sayıda tiyatro bu imkandan yararlanabiliyor ve yararlanabilenlere de doğrudan bir katkı sunmuyor. Vergi ve SGK avantajları ya sınırlı kalıyor ya da ileriye dönük mahsuplaşmalara yönlendiriliyor. Oysa bugün sırtlanan yük, mevcut kaynaklarla hafifletilebilecek durumda. Bu konularda yapılacak düzenlemeler sadece tiyatroların değil, izleyicinin de kültürel haklarını güvence altına alır. Kira ve altyapı desteği, birçok sahne için yaşamsal bir ihtiyaç hâline geldi. Bağımsız sahnelerin çoğu, bugün ciddi bir kapanma riskiyle karşı karşıya. Kira giderleri, teknik bakım ve personel masrafları doğrudan üretim kapasitesini zorluyor. Bu yükün yalnızca ekipler tarafından taşınması, sürdürülebilir değil.

Teknik altyapı için hibe programları geliştirmeye de ihtiyaç var. Işık, ses, sahne donanımı gibi unsurlar, estetikten çok seyirci güvenliği ve üretim verimliliği açısından belirleyici. Bu alanda kamunun ve özel sektör kurumlarının acil destekler geliştirmesine ihtiyaç var. Kültüre yapılan destek yalnızca isim sponsorluğu ya da etkinlik tanıtımı ile sınırlı kalmadığında; daha anlamlı, uzun vadeli ilişkiler kurulabiliyor.

Sahneler, yalnızca oyunların sahnelendiği alanlar değildir; her sahne bir topluluk oluşturur, izleyiciyle bire bir ilişki kurar. Bu bağı güçlendirmek, erişimi artırmak sadece bağımsız tiyatroların bir sorunu olarak algılanmamalı; yerel yönetimlerin ve sosyal fayda hedefi taşıyan özel sektörün de sorumluluğu. Çünkü bu çalışmalar kültürel kalkınmanın kapısını aralayan temel adımların en başında geliyor. Kadıköy Belediyesi ile Kadıköy Tiyatro Platformu’nun işbirliğinde hayata geçirilen “Komşum Tiyatro” projesi, bağımsız sahneleri mahalle ölçeğinde seyirciyle buluşturan kapsayıcı bir model sunuyordu. Ne yazık ki, belediye yönetimindeki değişim sonrası aynı önceliği göremediği için sürdürülemedi. Oysa bu tür uygulamalar, yalnızca mevcut izleyiciyle değil, henüz tiyatroya erişimi olmayan kitlelerle de ilişki kurarak seyirci geliştirme alanında etkili oluyor. Aynı zamanda, özel sektörün de ileride dahil olabileceği çok paydaşlı kültürel stratejiler için değerli bir zemin oluşturuyor. Bu konuda geliştirilebilecek ortak projelerle, özel sektör-kamu işbirlikleriyle ciddi bir toplumsal etki yaratmak mümkün.

Son olarak unutmamak gerekir ki sahnesi olan tiyatrolar yalnızca kendi ekiplerine değil; mekânsız gruplara da alan açan, prova imkânı sunan, ev sahipliği yapan yapılardır. Bu mekanlar ayakta kalamazsa, ekosistemin tamamı zarar görür. Bu nedenle biz, bu yükün sadece iyi niyetle değil; kamusal irade, özel sektör ortaklığı ve sistematik destekler ile birlikte omuzlanması gerektiğine inanıyoruz.

"Birlikte mümkün oldu diyebilmek çok güzel, çok iyileştirici. Özel sektörle kültür-sanat kurumları arasında değer üreten uzun vadeli işbirliklerinin çoğalmasını umut ediyoruz." – Vildan Güleç

Muharrem: Tiyatro Kooperatifi’nin en temel ihtiyaçlarından biri de sistematik olarak tanınmak ve görünür olmak bana kalırsa. Bu yapının ayakta kalabilmesi için hem kamuyla hem özel sektörle uzun vadeli işbirliklerine, düzenli destek mekanizmalarına ve mevzuat düzeyinde somut adımlara ihtiyacımız var.

Bugün hâlâ özel tiyatrolar, ticari işletme olarak değerlendiriliyor. Kooperatif olarak sanatın kamusal bir faaliyet olduğu anlayışıyla, özel tiyatroların mevcut mevzuattaki ‘tacir statüsü’nden çıkarılıp tiyatro faaliyetlerine özgü bir statüye kavuşması gerektiğini savunuyoruz. Kooperatif olarak birlikte üretmek kadar birlikte savunuculuk yapmanın da önemine inanıyoruz. Yani bizim en büyük ihtiyacımız politik ve toplumsal düzeyde anlaşılmak ve taleplerimizin gerçekleştirilmesi. Bu noktada hak ettiğimiz statüyü kazanmak için arkadaşlarımın da bahsettiği gibi tiyatroların ve sahnelerin vergi yükünün hafifletilmesi, SGK ve KDV teşvikleri, tiyatroların elektrik, doğalgaz, su gibi temel giderleri için indirim sağlanması, KOSGEB gibi destek mekanizmalarının tiyatrolar için de uygulanabilir hâle gelmesi gerekiyor.

Son olarak, kooperatif bünyesindeki dayanışmamızı güçlendirmek ve seyircilerin tiyatroya erişimini artırmak için de özel sektörle birlikte değer yaratmak üzere, yeni projelere ve işbirliklerine açık olduğumuzu paylaşmak isterim. Tiyatro Kooperatifi olarak bağış ve destek mekanizmalarını geliştirmeye, birlikte büyümeye devam ediyoruz.

Itır: Çok teşekkür ediyorum. Biz de GQ ekibi ve okurları olarak sahnelerin kapanmaması ve dirençli olması için elimizden geleni yapmaya hazırız. İyi ki varsınız!

İZLE
Samimi, Kolay ve İyi Biri: Aytaç Şaşmaz
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası