Can Kızıltuğ Fotoğraf: Koray Işık
Dergi Konuları

Yeni Kadraj | Can Kızıltuğ

Onun için oyunculuk; bir ayağın derinlere, diğer ayağın ortak alana bastığı; hem bireysel hem de kolektif bir yolculuk. Sahnede hislerin sahici, tepkilerin gerçek olduğu o ‘an’ların peşinde… Kendini değil, karakteri var etmeyi hedefleyen bir yaklaşımı var.

Yeni kadraj’ımıza bu ay genç ama enerjileriyle çoktan fark yaratmış oyuncular giriyor. Her biri bambaşka yollardan geliyor; kimi sahneye çıkmadan önce kendi iç dünyasında derin bir keşfe dalıyor, kimi setin kalabalığında ekip ruhuyla parlıyor. Ortak noktaları, hikayelerini tutkuyla anlatmaları ve her sahnede ‘biz’ duygusunu hissettirmeleri. Kamera önünde ya da arkasında, birlikte yaratmanın görünmez bağını taşıyan bu isimler, hem bugünün hem de yarının sahnesinde kendilerine sağlam bir yer açıyor. Henüz yolun başındalar ama şimdiden dikkatle izlenmeyi hak ediyorlar.

“Biz” deyince aklına ilk kim geliyor?

Aynı kültürün ekmeğini yediğim, aynı değerlerle büyüdüğüm, benzer yaraları tanıdığım, aynı hayallere umut bağladığım; kan bağıyla bağlı olmasak da “ailem” dediğim dostlarım. Her kararımda yanımda yürüyen yol arkadaşlarım. Düşünmeme gerek kalmadan omuz verecek olanlar, başarıyı da başarısızlığı da benim kadar hissedenler, birlikte sessiz kalabilecek kadar güven duyduklarım… Ve tabii ki ailem.

Yeni Kadraj | Can Kızıltuğ

Oyunculuk senin için bireysel bir yolculuk mu, kolektif bir deneyim mi?

Yolculuk biriciktir, kişiye özeldir. Hazırlık süreci, yaklaşım biçimi, içsel keşif tamamen oyuncunun kendine aittir. Geçmiş, deneyim ve duygusal kaynaklar kişiye özgüdür; oyuncunun karaktere taşıdığı her şey onun iç dünyasından süzülür. Sahne ise etkileşimin anlardan oluştuğu bir alandır. Dinleme, tepki verme ve birlikte var olma becerisi ister. Bu yönüyle kolektif bir iştir, kolektif bir deneyimdir. Fakat ne kadar çok kişiyle çalışırsan çalış, bir karaktere nasıl yaklaştığın, onu nasıl yaşadığın ve içselleştirdiğin hep sana dairdir. O karakter, senden bir parçadır. Eğer bu bireysel yolculuk olmazsa —hayatımda yaşadığım deneyimleri anlama, görme, dinleme, inceleme ve analiz etme becerim gelişmemişse; duygusal belleğim yıllar içinde gördüğüm, yaşadığım, hatta tattığım şeyleri toplamamışsa— ortaya çıkan iş ne kadar yavan, ne kadar yüzeysel olurdu… Bu yüzden “sadece biridir” diyemem. Oyunculuk hem bireysel bir yolculuktur, hem de kolektif bir deneyimdir. Bir ayağı iç dünyada, diğer ayağı ortak alandadır. Ve belki de bu yüzden bu kadar insana dair, bu kadar canlı bir sanattır.

Oyunculukta birlikte üretmenin sana kattığı en büyük şey nedir?

Bazen, sahnedeki herkes rolüne gerçekten teslim olduğunda; çok özel, çok eşsiz bir enerji oluşuyor. O anlarda sadece bir metni oynamıyoruz; hepimiz kendimizden bir şey taşıyoruz sahneye. Hisler gerçek, tepkiler sahici oluyor. Ve o metnin içinde var olan karakterler sadece kelimelere değil; kana, cana, sese bürünüyor. Görünür oluyorlar. Bu “an”ların içinde olmak, o yaratıcı titreşimin bir parçası olmak benim için çok kıymetli. Bunu pek kimseyle konuşmadım şimdiye kadar —belki ‘deli’ gibi görünürüm diye— ama ben sahnede bu “oluş” hâlini yaşamaktan büyük bir haz duyuyorum. Bazen içimden “Galiba gerçek sanat bu” diyorum. Çünkü ne tekrar edilebilir, ne tam tarif edilebilir… sadece hissedilir.

Birlikte oynamayı hayal ettiğin ama henüz yollarınızın kesişmediği biri var mı?

Evet var. Tom Hardy, Jake Gyllenhaal.

Bu işte ‘yalnız olmak’la ‘kalabalık olmak’ arasında nasıl bir denge kuruyorsun?

Açıkçası bu sadece işle ilgili bir mesele değil, ben genel olarak yalnız kalmayı pek sevmem. PlayStation’da oyun oynarken bile kulaklıkla bana eşlik eden 2-3 arkadaşım mutlaka olur. Aileci ve arkadaş canlısı bir yapım var. İnsanlarla bağ kurmak, paylaşmak beni besliyor. Ama yalnız kaldığım zamanlarda da tamamen boşlukta olmuyorum; genelde içime dönerim. Kendimi dinlerim, çıkarımlar yaparım, varsayımlarda bulunurum, hissettiklerim üzerine uzun uzun düşünürüm. O yüzden ihtiyacım olduğundan fazla yalnız kalırsam delir­me ihtimalim çok yüksek! Dengeyi şöyle kuruyorum: Kendime alan tanırım ama bağlarımı da güçlü tutarım. Çünkü bu işte yalnız üretmek kadar birlikte var olmak da önemli. Ben ikisini de kendi tarzımda yaşamaya çalışıyorum.

Sahne başlamadan önce yaptığın gizli bir totem var mı?

Çok sevdiğim bir hocamın sözleri çınlar kulaklarımda: “Kimseye hiçbir şey göstermek, hiçbir şeyi ispatlamak zorunda değilsin. Sen buradasın çünkü bu rol kişisine ses olacaksın. X karakterine… ve onun gibilere.” Bu cümle beni merkeze getiriyor. Egoyu susturuyor, yarış hissini azaltıyor. Seyirciye değil, role odaklanmamı sağlıyor. Çünkü aslında mesele kendini değil, karakteri var etmek. Benim için sahneye çıkmadan önceki en sade, en güçlü hatırlatma bu.

Video: Cafer Pala
Styling: Aynur Efir
Makyaj: Melisa Arslanboğa
Saç: Mehmet Can Yılmaz
Styling Asistanı: Büşra Kahveci
Stüdyo Sorumlusu: Mehmed Zahit Hıdır

İZLE
Samimi, Kolay ve İyi Biri: Aytaç Şaşmaz
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası