1970'ler modern saatçiliğin ikinci Rönesans’ını işaret etmesi açısından önemli. “Köklü olmalarıyla övünen saat firmaları” demiştik hatırlayacaksınız, işte onları o yıllara hiçbir şey yıkamamıştı ta ki Japonlar pilli saat teknolojisiyle çıkagelene dek. Buharla gelen endüstri devriminin ‘Kükreyen 20'ler’ isimli bir döneme damgasını vurması -üstelik de her alanda- boşuna değil. Üretimin adeta zirve yaptığı bu dönem boyunca ve ertesinde tasarım, teknoloji, üretim gittikçe demokratikleşti. Bu durum geçtiğimiz yüzyılın sonlarına yaklaştıkça başka türden ihtiyaçlara yol açtı. Biz zenginleştikçe sunulan ürün ve hizmetler çeşitlendi. Teknoloji ise onları daha geniş kitlelere yaydı. Bundan belki de nasibini almayan tek alan olan saat yapımı, hâlâ el emeğine tâbiydi ve satın almak biraz masraflıydı.
İsviçreliler tarafından geliştirilmiş olsalar da, Japonların mükemmel hale getirdiği Quartz mekanizmalar sayesinde tüm dünyayı ucuz ve neredeyse kesin bir şekilde şaşmaz saatler kapladı. Haliyle bu dönemde emektar İsviçreli ustaların kapısına kilit vurulan atölyelerine, zamanla büyük saat firmaları da katıldı. Tarihleriyle ve kökenleriyle gurur duyan İsviçre saat endüstrisi yetkinliğini o güne dek hep kronolojiyle ölçüyordu. İşte bu dönemde silkelenen markalar için saat yapımının kuralları değişti ve bir devrime eşlik eden sessiz bir isyan düzeni kurulmaya başladı.
Soğuk Savaş dönemini oldukça yaratıcı bulanlar arasındayım. Teknoloji ve geride kalma korkusu insana neler yaptırıyor değil mi? Özellikle tasarımın teknolojiyle dansı ağzımızı açıkta bırakacak ürünlere ve hayallere dönüştü ki bugün bile hayranlık duymamak zor.
1960'larda bizi uzaya götürecek araçların tasarımlarında uzmanlaştık ve uçuk kaçık fikirler ürettik.1970'lerde ve sonrasında ise bunları daha ileri götürdük. Uzayda ve diğer gezegenlerde yaşamayı mümkün kılacak habitatlar düşündük. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin kişisel bilgisayarlara giden yolu açmasıyla bugünlerde hepimizi ve dünyayı dönüştürmeye tam gaz devam eden Dördüncü Endüstri Devrimi’nin tohumlarını bu dönemde attık. Ekonomik darboğazlar, politik kararsızlıklar ve değişimler, iktidar ve istikrar sıkıntıları, kişisel buhranlar ve bunlara eşlik her türden depresyon sonucu çıkan isyanlar bu dönemi kabaca anlatmaya yeterli. Ve tüm bunlar günümüzle ne kadar benzer değil mi? Böyle bakınca disko topu ve İspanyol paça pantolonlar, iki dönemi birbirinden ayırt eden ‘neşeli ve naif’ unsurlar olmaktan öteye geçemiyor.
Bu dönem Quartz mekanizmalar yüzünden sarsılmaz tahtlarından yere düşen İsviçreli markaların çoğu bir daha adları anılmamak üzere yok olmuştu. Kalanlar ise adaptasyon ve regüle ettikleri pazar koşullarıyla bugüne dek gelmiş ve tüketimi belli bir seviyede tutabilmişti. Peki onları o dönem kurtaran ne olmuştu? Cevabı çok basit: Tasarım.
O güne dek ‘sportif ve lüks’ kelimeleri saat tasarımında pek bir araya gelmemişti. Modern hayat hızlansa da saat tasarımları hantaldı ve yanınızda gezdirmekten utandığınız sevgiliniz veya arkadaşınız gibi hissettiriyordu. İşte bu durumu gören akıllı tasarımcıların cesur yöneticilerle işbirlikleri sonucu bugün dünyanın en çok beğenilen, uğruna yıllarca sıra beklenen bazı saat modelleri doğdu. 1970'lere epey benzeyen bu dönemde de akıllı saatler yüzünden aynı kâbusu tekrar görmeye başlayan saat firmaları, bu kez duruma hazırlıklı. Firmaların bu yıl sunduğu bazı saatler, ön saflarda endüstriyi savunan şövalyeler. Bu saatlere yakından bakın, çünkü tarih onları yazacak.
Rolex Oyster Perpetual Submariner Date
Bugün tüm dünyada ‘spor saat’ denince hatta ‘saat’ denince çoğumuzun aklında beliren marka Rolex; saat de kesinlikle Submariner Date. Her ne kadar bu modelin temelindeki Oyster kasa 1970'lerden çok öncesine tarihlense de, Rolex'in adı ve şanıyla yan yana akla gelen su geçirmezlik özelliğinin perçinlenmesi 1970'lerin başında oldu. Sızdırmaz ilave bir kısım içeren Triplock kurma kolu, 1953'te patenti alınan Twinlock kurma kolunu bir adım daha öteye taşımıştı. Mercekle büyütülmüş tarih göstergeli Submariner Date 1969'da piyasaya çıktığında, insanlar spor bir saatin de gündelik hayatın içerisinde yeri olduğuna karar verdi. Bu anlayış bugün daha kuvvetli şekilde büyüyor ve gelişiyor. O sebeple Rolex, 2020 yılında bu saati tekrar keşfetmek isteyecekler için 41 mm kasa çapına sahip üç farklı model hazırladı. Siyah kadran ve mavi bezellli beyaz altın versiyonla, mavi kadranlı sarı altın ve çelik birlikteliği kasa ve bilezikli olan muhtemelen daha yüksek fiyatlarıyla öne çıkacak. Ama o dönemin ruhunu en iyi yansıtan yeşil bezelli ve siyah kadranlı çelik kasa ve bilezikli model muhtemelen yine yok satacaktır.
Hepsi de 300 metreye dek su geçirmezlik özelliğine sahip ve enerjilerini her şeyiyle Rolex'in kendi üretimi olan yeni kalibre 3235 isimli otomatik mekanizmadan alıyorlar. Yaklaşık 70 saatlik güç rezervi sunan bu mekanizma, şoklara ve manyetik alanlara karşı da korunaklı.
Breitling, Chronomat
Bugüne dek Breitling hep pilotlarla yaptığı işbirliği sayesinde bildiğimiz bir markaydı belki. Değişen bir şey olmasa da şunu unutmamalı: Firma, makul fiyat politikası ve orta segment konumlandırması sayesinde birçok kişiye daha ulaştı. Chronomat sportif, aktif bir yaşam stiline sahip olmasının yanı sıra kariyerinde zirveye koşan bir erkek düşünülerek tasarlanmış olacak ki, birçok farklı versiyona sahip. Dönemin sportif çelik saatlerini 1984 yılında ancak yakalayarak mükemmel tasarıma ulaşan ve satışa çıkan Chronomat, o yıldan bu yana birçok farklı tasarım detayıyla karşımıza çıktı. Bu seferki daha zarif bir profille, yine 200 metre su geçirmezlik özelliğine sahip sağlam bir sportif model. ‘Şehirli, şık ve güçlü’ diye tanıtılması boşuna değil. Bu sözün arkasında duran 42 mm kasa çaplı çelik modellerin bazılarına altın detaylar eşlik ediyor.
H.Moser & Cie, Streamliner
Eskiden gururlu bir Rus saat markası olan Moser, bugün İsviçre'deki Schaffhausen kasabasında ürettiği sıra dışı modellerle yeniden hayat bulduğu ailenin ellerinde adeta altın çağını yaşıyor. Bu altın çağa damga vuracak modeli ise bu yıl önce bir otomatik Flyback Chronograph mekanizma sonrasında ise bir başkası Centre Seconds ile sundu. Çelik kasa ve bileziğin mükemmel bir harmonisi olan bu model pekala ilhamını spor saatlerin yükselişte olduğu bahsettiğimiz dönemden alıyor. Tasarımcı Marcus Eilinger’ın ilhamını, dönemin en büyük mimari eserlerine imza atmaya yeni başlamış olan Santiago Calatrava'nın hız, zekâ ve pratik düşüncenin bir birleşimi olan Zürih Tren İstasyonu'ndan alması boşuna değil. 1983'te biten bu istasyon, içinde bulunduğu dönemin ruhunu gerçekten çok iyi anlatmasının yanında bu harika saate de ilham kaynağı olacak kadar çok yönlü ve estetik. Streamliner, entegre bileziğinin kıvrımlarını el işçiliğine borçlu. Ustalar elleriyle, bileğe tam oturacak bir bilezik yaratmak için sert metali şekillendirirken kasaya herhangi bir kulakla bağlantı yapmamış. Bu da saatin akışkan tasarımını perçinliyor. Sade kadranı çevreleyen yastık şekilli 40 mm çapa sahip kasası, arkasını çevirdiğinizde sofistike mekanizmasını gözler önüne seriyor. Çekici, seksi, hızlı, sofistike ve güçlü... İşte modern bir erkeği tanımlarken anılmasını isteyeceğiniz sıfatların hepsini bünyesinde barındıran bir yeni saat modeli. Tebrikler H. Moser & Cie. Şüphesiz bu yılın en önemli saat modellerinden.
Laurent Ferrier, Grand Sport Tourbillon
Bay Muhteşem Laurent Ferrier, bu yıl Nisan ayının sonunda öyle bir modelle karşımıza çıktı ki sadece şunu söyleyebilirdiniz: Tam zamanında! Markayı ve ardındaki büyük saat ustasını tanımayanlar için kısaca ‘yaşayan bir efsane’ demek yeterli. Abraham Louis Breguet modern saat yapımının kurallarını yazdıysa Ferrier de onları bir adım daha öteye taşıdı. Grand Sport Tourbillon isimli bu paslanmaz çelik model, firma ve usta için bir ilki teşkil ediyor. Ancak bir ilk olmasına rağmen kesinlikle Ferrier'nin tarzı bir spor model. 44 mm.lik kasa çapını biraz büyük bulacak olanlara hemen hatırlatmak gerek ki bu model hızlı yarışçılara adanmış. Dolayısıyla eldivenli bir elin bileğinde duracak diye düşünebilirsiniz. Bu nereden mi çıktı? Laurent Ferrier 1970'ler boyunca meşhur 24 Hours of Le Mans otomobil yarışlarında tam yedi kez yarışmış. Ve nihayetinde 1977 yılı ona zafer getirmiş. İşte o zaman yanında olan arkadaşı François Severin, bugün ustasının adıyla anılan bu butik şirketin yöneticisi ve marka, yılda sadece birkaç tane saat üreten bir saat atölyesine sahip.
Saat ustası yarışlarda hissettiklerini saatlerine de yansıtmaya çalışmış. Bu model ‘hissetmek’ kelimesinin karşılığı. Porsche 935T üzerindeyken yolu hissettiğini hatırlıyormuş Ferrier. Bu duyguyu, Grand Sport Tourbillon isimli bu paslanmaz çelik modelin bilekte bırakacağı hisle eş tutmak istemiş. Ferrier’nin bu harika ve atölyesi için sıra dışı çizgideki spor aynı zamanda seçkin saatten sadece 12 adet üretecek olması bile onu efsanevi yapmaya yeter.
IWC, Portugieser Chronograph
IWC 20 yıldan uzun süre önce Portugieser Chronograph ile Portugieser ailesine daha sportif bir tasarım anlayışı getirmişti. Eskisinden daha fonksiyonel hale getirdiğini söylediği bu yeni modeli geçmişin ve tabii ki bugünün fonksiyonellik ve dayanıklılık tutkunu erkeklerine adayan markanın, çelik bileziği yeniden canlandırması tesadüf değil. Parlak yüzeyleriyle göz okşayan bir tasarıma sahip bu bilezik, kelebek katlanır tokasıyla bileğe rahatça oturuyor ve son derece ergonomik bir deneyim sunuyor. Firmanın CEO'su Christoph Grainger-Herr paslanmaz çelik bir bileziğin neden her erkeğe gerektiğini çok güzel açıklıyor: “Paslanmaz çelik, günlük kullanım için sağlam ve pratik bir materyal. Aynı zamanda aşınmaya dayanıklı ve nemden, terden, deniz suyundan etkilenmiyor. Portugieser Chronograph yeni bileziğiyle çok daha zorlu aktiviteler ve maceralarda size eşlik eden çok yönlü bir yol arkadaşı haline geldi."
Bu yeni paslanmaz çelik bilezikle beraber 41 mm çaplı çelik kasa, gümüş kaplama kadran ve mavileştirilmiş saat kolları ve imleriyle öne çıkan bu kronograf, 46 saatlik güç rezervi sunuyor. Bu da çoğu şehirli erkeğin macera anlayışına uygun bir süre boyunca dayanacağı anlamına geliyor.
Vacheron Constantin, Overseas Self Winding
Çoğumuz yeryüzünde yokken Vacheron Constantin Cenevre'deydi ve yine en iyi bildiği şeyi yapıyordu: Saat. Yaşayan en eski saat yapım evlerinden olan firma, kim bilir bugüne dek kaç sportif saat akımına şahit oldu. Ancak 1970'lerdeki akıma kayıtsız kalması düşünülemezdi ve ondan bekleneceği üzere mükemmel formda bir modeli 1977 yılında 222’nci yaşını kutlamak üzere piyasaya sundu. Reference 222 isimli bu modelini 2016’da elden geçirip yeni detaylar ve kalibrelerle çıkaran firma, bu yıl herkesi şaşırtarak çelik yerine altın bir bilezikli modelle deyim yerindeyse herkesi ters köşeye yatırdı. Kadranın muhteşem mavisi, 41 mm çapa sahip son derece zarif pembe altın kasa ve bileziğe şiirsel bir güzellik katmış. Şimdiden arzu nesnesi olan model ve otomatik mekanizması, firmanın diğer saatlerinde de olduğu üzere mükemmellik garantisi Poinçon de Genève mührüne sahip.
Bu yazı GQ Türkiye Sonbahar 2020 sayısında yayınlanmıştır.
"Akıllı Saatler mi Klasik Saatler mi? yazısını buradan okuyabilirsiniz.