Yeni kadraj’ımıza bu ay genç ama enerjileriyle çoktan fark yaratmış oyuncular giriyor. Her biri bambaşka yollardan geliyor; kimi sahneye çıkmadan önce kendi iç dünyasında derin bir keşfe dalıyor, kimi setin kalabalığında ekip ruhuyla parlıyor. Ortak noktaları, hikayelerini tutkuyla anlatmaları ve her sahnede ‘biz’ duygusunu hissettirmeleri. Kamera önünde ya da arkasında, birlikte yaratmanın görünmez bağını taşıyan bu isimler, hem bugünün hem de yarının sahnesinde kendilerine sağlam bir yer açıyor. Henüz yolun başındalar ama şimdiden dikkatle izlenmeyi hak ediyorlar.
“Biz” deyince aklına ilk kim geliyor?
“Biz” deyince aklıma, benimle aynı hedefe sahip olan ve aynı doğrultuda ilerleyen herkes geliyor.
Oyunculuk senin için bireysel bir yolculuk mu, kolektif bir deneyim mi?
Bence bireysel bir yolculuk. Çünkü en nihayetinde iş, senin yorumuna kalıyor. İnsanlardan bir şeyler alsan ya da birlikte üretim yapsan bile, uzun vadede kariyerime baktığımda bu yol tek başına ilerlediğim bir yolculuk. Kolektif deneyimler bana katkı sağlıyor evet, ama sonunda bu deneyimden ne aldığıma bakarım.
Oyunculukta birlikte üretmenin sana kattığı en büyük şey nedir?
“En zayıf halkan kadar güçlüsündür” sözüne inanıyorum. Birbirini tamamlayan bir ekiple çalıştığımda ortaya çok güzel işler çıkıyor. Zayıflıklarımı fark etmemi ve onlarla nasıl başa çıkabileceğimi bilmemi sağlıyorlar; güçlü yönlerimi göstermeme de yardımcı oluyorlar. Aslında yine bireysel bakıyorum bu işe ama günün sonunda birlikte üretmek, benim için bir deneyim alışverişi oluyor.
Birlikte oynamayı hayal ettiğin ama henüz yollarınızın kesişmediği biri var mı?
Ali Atay ile çalışmak isterdim.
Yönetmen olarak mı, oyuncu olarak mı?
İki şekilde de. Sen Aydınlatırsın Geceyi filmini izlemiştim, orada Ali Atay çok iyi oynuyordu. Onda farklı bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden hem onunla oynamak hem de yönettiği bir projede çalışmak isterim.
Yaptığın meslekte ‘yalnız olmak’ ve ‘kalabalık olmak’ arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsun?
Tek başına lokomotif olmak yorucu olabiliyor. Tozluyaka işi kalabalık bir yapımdı, farklı bir ambiyansı vardı. Hem tek başına olmak hem de kalabalık bir işte olmak; ikisinin de olması harika. Dengeyi iyi kurmak çok önemli. Bireyselliğimi her zaman korumam gerektiğini biliyorum ama bir yandan da kolektif bir iş yaptığımı unutmadan hareket ediyorum.
Sahne başlamadan önce yaptığın gizli bir totem var mı?
Jim Carrey taklidi yapıyorum. Bu beni çok rahatlatıyor. Oyunculukta gerçek bir şey yapmadığımıza kendimi ikna etmiş durumdayım. Demek istediğim, “gerçekçi” oynamaya çalışmıyorum. Oyun oynadığımı kendime hatırlatıyorum. Altı yaşındaki Durukan hırsız-polis oynarken kendini ne kadar polis olduğuna inandırıyorsa, sahnede de bu hissi kaybetmemeye çalışıyorum. Bu taklidi yaparken herkes benimle iletişimi keser, ben de bu şekilde kendi hâlimde kalıp enerjimi dengelerim.