2000’li yılların başındaki David Beckham rüzgarını düşünün; işte o etkinin aynısını, üstelik ilk defa yaratan adam. Nam-ı diğer “The Swede”. İsveç’ten bugüne kadar birçok tenis efsanesi çıktı ama İsveç dendiğinde hâlâ akla ilk gelen Björn Borg’dur. Wimbledon merkez korta ya da Philippe Chatrier kortuna birbirinden güzel kadınları çeken adamdı o. Wimbledon’ı beş kez üst üste, Roland Garros’u altı kez kazanarak kendisinden iki jenerasyon sonrasına kadar kırılamayacak rekorlara imza attı. Geri çizgiden güçlü forehand ve backhand’leri, müthiş atletik yeteneği ve mental kapasitesi, onu döneminin tüm oyuncularından ayırıyordu. 25 yaşına geldiğinde 11 Grand Slam şampiyonluğu kazanmıştı bile. Avustralya Açık’a sadece bir kez katıldığını da düşünürsek, bu rakamın ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkar. Björn Borg kariyeri boyunca girdiği Grand Slam’lerin yüzde 41’ini, oynadığı Grand Slam tekler maçlarının yüzde 89.81’ini kazandı. Bu iki istatistik de hâlâ rekorlar arasında kırılmayı bekliyor.