Tam adı Ashleigh Barty ama çevresi ve spor medyası ona “Ash” demeyi tercih ediyor.
Queensland-Avustralya doğumlu genç tenisçi, İngiliz göçmeni radyolog bir annenin ve devlet memuru Avustralyalı bir babanın üçüncü kız çocuğu.
4 yaşında tanıştığı, hem ikinci babası gözüyle baktığı hem de arkadaşlık ettiği biri var: kariyer koçu Jim Joyce. Joyce, Ash’i öyle benimsemiş ki, şahsi odasında Ash’in çocukluğundan bugününe kadar olan tüm fotoğraflarını (bizzat kendisinin çektiği) saklıyormuş. Işığını ilk antrenmanında sezmiş. Topu ilk Ash’e fırlattığında gayet teknik bir vuruşla geri dönüş almış ve ondaki umudu görmüş.
Ash hakkında sadece “tenisçi” dersek ona haksızlık etmiş oluruz. Çünkü o komple bir sporcu, bir atlet. Netbol, kriket, golf, tenis, okçuluk… Hepsiyle ilgili.
Henüz dört yaşındayken başladığı tenisin yanı sıra netbol oynamaya da başlamış ancak netbolun cinsiyetçi tavrı onu bu spordan soğutmuş. Bir iddiaya göre kız kardeşleriyle girdiği rekabette netbol özelinde başarılı olamıyormuş ve bu yüzden tüm odağını bir süreliğine tenise vermiş. Tabii bunlar sadece birer iddia.
Odağını öyle iyi ayarlamış ki, çocukken yetişkinlere karşı oynamaya başlamış. Jim Joyce’u gururlandıracağı o günlerden belliymiş. 2014’e kadar yükselişte olan kariyeri bir dönüm noktasına gelmiş. 18 yaşındayken katıldığı 2014 Amerika Açık’tan sonra profesyonel tenisi bıraktığını açıklamış. Jim Joyce’un ne kadar üzüldüğünü tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım.
Her büyük kariyerin böyle bunaltıcı dönemleri olabiliyor. Ash de bunları yaşamış. Tıpkı Michael Jordan gibi… Zannediyorum o döneme geldiğinde kendini daha başarılı bir konumda görmek istiyordu ve oluşan hayal kırıklığıyla böyle bir karar aldı. Sharapova’ya yenildiği maçın bu kararda büyük etkisi olduğu konuşuluyormuş. Şimdi geldiği noktada geçmişe karşı pişmanlık duyuyor mudur? Sanmam.
Kısa süreli bir kriket macerası da var. Tenis sporunu hayatından çıkarıp bir süre dinlendikten sonra geri dönmüş fakat tenise değil. Kriket oynamaya başlamış ve bu spora ilk kez o dönem profesyonel anlamda eğilmiş.
Fakat uzun süredir ilgi duyduğu tenis kariyerindeki profesyonellik ona geçiş sürecinde yardımcı olmuş. Hiç de fena olmayan istatistiklerle kriket performansı gösteren Ash, Brisbane Heat için yaklaşık iki yıl boyunca ter döktükten sonra tenise geri dönmüş.
2016 yılına geldiğimizde Ash Barty için tenis kariyeri ikinci kez başlıyordu fakat bir önemli değişiklikle. Yeni koçu Craig Tyzzer olmuştu. Yeni süreçte daha çok turnuvaya katıldı, daha azimli oynadı ve geçtiğimiz hafta adını tüm dünyaya duyurmayı başardı. Wimbledon’ı 1980’de kazanan Evonne Goalong Cawley’den sonra kazanan ilk Avustralyalı olmayı başardı.
Finalde Çek tenisçi Karolina Pliskova’yı 6–3, 6–7(4–7), 6–3’lik skorlarla yendi ve Wimbledon’ın yeni yüzlerinden biri haline gelmiş oldu. 24 yaşında bu başarıyı yakalaması harika bir iş ve önümüzdeki yıllarda da kendisinden aynı performans bekleniyor.
Ash tam bir hayvan dostu. Bir sürü köpeği var. Kedi ve köpeklerle birlikte büyümüş. Ailesinin her daim sahiplendiği bir evcil hayvan oluyormuş ve kalabalık nüfus asla sorun yaratmıyormuş.Kaybetse de kazansa da eve döndüğünde onlara sarılıyormuş.
Ash’in elinin değmediği iş yok neredeyse. Profesyonel seviyede baristaymış ve kahve tutkusu varmış. Instagram’ında kahve içerken fotoğraflandığı o kadar çok post var ki!
Kahveyi resmen öpüyor. Instagram bio’suna da Coffee Lover yazmayı ihmal etmemiş. Postları ağırlıklı olarak bio’da sıralanan şeylerden oluşuyor ve “winner” izlenimi veren bir profile sahip.