Totemlerin tarihi oldukça eski. Bu yazı perspektifinde spor psikolojisinin tarihine bakmakta fayda var. İlk olarak 19.yy’da çalışılmaya başlanan bu alanda günümüze uzanan tüm araşturmalar gösteriyor ki mental güç ve bunu destekleyen her türlü rutin sporcuların performansına olumlu katkılar sağlıyor.
Sporda her ne kadar fiziksel özelliklerin önemi büyük olsa da psikolojik faktörlerden de etkilendiği herkesçe biliniyor. Motivasyon gücünün özellikle sporda çok önemli olduğu yadsınamaz bir gerçek. İçsel motivasyon eksikliği yaşadığımız anlarda bir nevi sarıldığımız ve yardımımıza koşan, stres anlarında bizi rahatlatan ve şans getirdiğine inandığımız hareketlerimiz aslında totemlerimiz. Spor psikologları totemlerin sanılanın aksine performans üzerinde olumlu etkisi olmadığını söyleseler de plasebo etkisi her şeyin zihnimizde gerçekleştiğini gösteriyor bize. Kısacası olay sporcunun kafasının içinde bitiyor
Gelişen antrenman metotları ve bilimin sporun içine girdiği bu dönemlerde elit sporcu olarak bahsettiğimiz %1’lik kısımda yer alan bireylere baktığımızda, neredeyse hepsinin fiziksel olarak yeterlilikleri aynı. Onları diğerlerinden ayıran en büyük fark ise zihinsel güçleri. Çünkü yarışmaların %90’ı zihinsel boyutta yaşanıyor. Yapılan araştırmalar ve psikologların da onayladığı bu bilgi ışığında rahatlıkla diyebiliriz ki mental güç çok önemli!
Özellikle son yüz yılda hayatımıza giren ve bireysel branşlara dahil sporcuların oldukça kullandığı zihinsel antrenman yöntemi gösteriyor ki, sporda zihin gücü sandığımızdan daha faydalı. İmgeleme çalışmaları, yeniden çerçeveleme metodu, meditasyon ve yoga gibi çalışmalar sporculara büyük bir mental güç veriyor.
Son zamanlarda ki en büyük örneği de teniste dünya 1 numarası Novak Djokovic. Sporcu, bu yöntemleri hayatının her alanına yaydığını ve performansına katkılarını defalarca yineledi. Tabii şunu unutmamak gerek totemler ve zihinsel antrenmanlar, fiziksel antrenmanlara yardımcı oluyor. Birbirinin yerine geçmesi söz konusu değil.
Totemler genellikle sporcunun kaygılarını anlık olarak bastıran inanışlar. Sporcunun iyi olduğu bir günden sonra ortaya çıkar. O gün kullanılan bir malzemenin yüksek performans ile ilişkilendirilmesi üstüne sporcunun inancını gösterir. Bu inanç içinde “şans” kavramı da önemli bir rol oynar. O obje veya objeler sporcuya şans getirecek ve yüksek performansını yinelemesine yardımcı olacaktır.
Rutinleri ise sporda çevresel uyaranları kontrol etmek ve onları kullanarak yüksek performansı ortaya çıkarmak için beynin becerilere odaklanmasını ve uygulamasını sağlıyor. Rutinler daha çok kapalı beceriler (okçuluk, golf, tenis vb.) veya yarı-kapalı beceriler (penaltı atışı, voleybol-tenis servisi vb.) kullanılırken faydalıdır.
Sonuç olarak hem totem hem de rutinlere baktığımızda her ikisinin de inanış biçimimizden ortaya çıktığını ve mental gücümüze olumlu etkiler verdiğini görüyoruz. Farklı branşlardan farklı sporcuların yaptığı totem ve rutinleri okurken “Bunu bende yapıyorum ya!” diyebilirsiniz. Sorun yok çünkü biz de dedik.
Tenisçi Ana Ivanovic ise 2008’de Fransa Açık’ı kazandığında uğur olsun diye her maç öncesi aynı restorana gidip sarma dolma yemeği yiyerek iştah açıcı bir totem uygulamış. Afiyet olsun!
Fenerbahçe’nin efsane futbolcusu Alex her maça sol ayağının üstünde seke seke çıkıp bir iki adım sektikten sonra tekrar normal yürümeye başlardı.
Tarihin en iyi basketbolcusu kabul edilen Michael Jordan, Chicago Bulls şortunun altına her maçtan önce kolej şortunu giyerdi.
Efsanevi golf oyuncusu Tiger Woods, pazar günü oynadığı maçlarda uğuruna güvendiği için kırmızı tişört giyerdi.
NBA yıldızı Jason Terry Dallas'ta oynarken, maçlardan bir gece önce rakip takım şortunu pijama olarak giyerdi. Sebebini konusunda tahmin yürütmek serbest.
Fildişi'li eski futbolcu Kolo Toure sahaya her zaman en son çıkardı. Hatta bir keresinde tedavi gören rakip bir futbolcu nedeniyle 2.yarı onsuz başladı ve sarı kart gördü.
Efsanevi İngiliz golcü Gary Lineker maç öncesi ısınırken hiç gol atmazmış. Çünkü maçta atacağı golleri harcadığını düşünürmüş. Sanırım bu rutini işe yaramış ki efsane olmuş.
Ve son olarak rutin ve totemlerin kralı İspanyol tenisçi Rafael Nadal! Sayısız rutini var.
Rafael Nadal diğer tenisçilerin aksine her sayı kazanmasının ardından havlusuna koşuyor. Dikkat çeken bir başka rutin hareketi ise servis atmaya hazırlanırken ya da rakibinin servis atmasını beklerken dikkat çekici bir şekilde saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırıyor. Hatta bunu yapmadan önce ilk tişörtünün iki kenarına dokunuyor sonra burnuna dokunarak tek tek saçlarını düzeltiyor. Üstelik son 6-7 yıldır saçları kısa ama hala bu hareketi yapıyor.
Kort değişimi sırasında her zaman rakibinin ilk olarak diğer tarafa geçmesini bekliyor. Ardından sağ ayağıyla diğer tarafa geçiyor. Bugüne kadar hiç şaşmadı! Sanırım bunu saygıdan yapıyordur.
Nadal’ın en ilginç ve herkesin bildiği rutiniyse şişelerini dizme takıntısı. Şişelerin etiketlerini belli bir açıda sahaya bakacak şekilde yerleştiriyor. Hatta şişelerinin yerini oynatan olursa maç sırasında azarlamaktan da çekinmiyor. Aralarda önce enerji içeceğini sonra suyunu içiyor. Hem toprak kortun hem de rutinlerin kralısın Nadal!