Sahne şöyle kuruluyor: Harika bir kitap Hollywood’un eline geçiyor, uyarlama sürecinde blenderdan geçiriliyor ve ortaya… pek de tatmin edici olmayan bir şey çıkıyor. Evet, bazı uyarlamalar kaynak aldıkları eserlere hakkını veriyor ama çoğu hikâyenin inceliklerini törpülüyor, olay örgüsünü basitleştiriyor ya da kitabın özünü tamamen kaçırıyor. Sessiz gerilimi ve psikolojik derinliğiyle öne çıkan gerilim romanları ise bu durumdan özellikle nasibini alıyor. İşte büyük ya da küçük ekranda karşımıza çıkan uyarlamalarından daha iyi olan, sizi sayfalarına çeken ve bir kez daha — ya da yeniden izlemek yerine — okunmayı hak eden yedi etkileyici kitap.
Stanley Kubrick’in The Shining filmi korku klasiği olarak kabul ediliyor olabilir ama Stephen King’in 1977 tarihli romanına tam anlamıyla sadık kaldığı söylenemez. Zaten King’in filme duyduğu meşhur öfkeyi ve nedenini kitabı okuyunca anlıyorsunuz. Roman, bağımlılık, aile ve akıl sağlığı temalarıyla örülmüş, yavaş yavaş aklın sınırlarında dolaşan bir psikolojik gerilim. Kubrick ise soğuk bir mesafe ve atmosferik korku tercih ederek Jack Torrance’ın insani yönünü bir kenara bırakıp Jack Nicholson’ın çılgın bakışlarını öne çıkardı. Kitabın duygusal yoğunluğu ve sinsice yaklaşan korkusu, filmin buz gibi Overlook Hotel koridorlarına pek de yansımadı. Kötü bir film değil belki ama roman, çok daha derin ve karanlık bir labirent.
Alex Garland’ın film uyarlaması görsel açıdan büyüleyici ve yeterince tuhaf olabilir ama VanderMeer’in Annihilation romanındaki vahşi, mantar misali yayılan kaosu sterilize ediyor. Roman, bilerek gizemli tutulan bir başkahramanın ağzından anlatılan, ekolojik korku ve bilgiyle ilgili paranoyalarla örülü, derinlemesine bir yolculuk. Garland’ın versiyonu ise kitaptan uzaklaşarak karaktere geçmiş, duygu ve klasik bilimkurgu öğeleri ekliyor. O yüzden film, romanın sunduğu biyolojik deliliği yakalayamıyor. Film size tuhaf bir rüya gibi gelebilir ama kitap tam anlamıyla ateşli bir halüsinasyon.
Dan Brown edebiyatın zirvesi sayılmasa da The Da Vinci Code, okuyucuyu sayfalar arasında şifre çözer gibi koşturan soluksuz bir havaalanı gerilimi. Ancak yıldızlarla dolu oyuncu kadrosu ve yönetmen koltuğunda Ron Howard’a rağmen film, eski komplo teorileri ve albino suikastçileri bile sıkıcılaştırmayı başardı. Brown’ın üslubu abartılı olabilir ama kesinlikle kendini okutan bir tarzı var. Eğlenmek, havaalanında vakit geçirmek ya da bir okuma durgunluğunu aşmak istiyorsanız filme değil kitaba yönelin.
Max Brooks’un World War Z’si zombi kıyametinden sağ kurtulanların korku dolu anlatılarını bir araya getiren sarsıcı bir eser. Akıllıca, küresel boyutta ve düşündürücü. Film ise hızlı zombilerle dolu, aksiyona yönelik, bolca mantık hatası içeren bir yapım. Romanın röportajlara dayanan kurgusu ve sosyopolitik yorumları, CGI kaosuna ve esprilere kurban edilmiş. Kitabı korkutucu kılan sadece zombiler değil, insanlığın hazırlıksızlığı, politika ve gerçekçiliğiydi. Filmde Brad Pitt başrolde olabilir ama gerçek gerilim, korku ve özgünlük için kitaba yönelin.
Sandra Bullock’un gözbağlı hali viral olmuş olabilir ama film, Malerman’ın gergin ve klostrofobik romanının sulandırılmış hali. Kitap, Malorie’nin korkusu, çocuklarının huzursuz sakinliği ve görünmeyen sürekli tehdit üzerinden duyulara hitap eden bir anlatım kuruyor. Sayfalarda her şey çok daha etkileyici. Roman, okuyucuyu görmediklerini hayal etmeye zorluyor; film ise her şeyi göstererek post-apokaliptik kalıplara saplanıyor. Sinemada incelik kayboluyor. Yeniden izlemek yerine orijinalin tüyler ürperten sessizliğine kendinizi bırakın.
Crouch’un akıl almaz çoklu evren gerilimi o kadar sinematik ve sıkı kurgulanmış ki Apple TV’nin uyarlaması bu etkiyi yakalayamıyor. Kitabın gizli silahı, Jason Dessen’ın iç sesi ve her gerçeklik değişimiyle artan varoluşsal korkusu. Dizi aksiyonu belki verebilir ama o korku, yalnızlık ve felsefi sarsıntıyı yansıtamıyor.
Alfred Hitchcock’un Rebecca’sı sıkça anılsa da Netflix’in denemesi… en azından var oldu. Fakat ikisi de romanın gotik gücüne ulaşamıyor. Du Maurier’nin romanı endişe, saplantı ve psikolojik savaşla kaynıyor. İsmi verilmeyen anlatıcının kendine güvensizliği can yakıcı şekilde gerçekçi ve Mrs. Danvers hiçbir uyarlamada kitapta olduğu kadar tüyler ürpertici olamadı. Roman, fısıltılarla kemiklerinize kadar işliyor. Gerçek bir gotik korku için diziyi kapatın, romanın kapağını açın.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ INDIA WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.