Saat sabah 09.15. Son yarım saattir burada, London Excel’in ambar benzeri IOC Oditoryumu’nda, Batı dünyasının insanı en harekete geçiren ve cesaret veren bazı hit parçaları çalıyor: Black Eyed Peas’ten I Gotta Feeling, U2’dan Vertigo, Katy Perry’den Roar...
Ve beklenen an geliyor. 20’li yaşlarında takım elbiseli bir grup yerine geçerken, Jordan Belfort tüm servetini nasıl kazandığı hakkında konuşmak, konuşmak, konuşmak ve eğer çok çalışıp kendinize inanırsanız sizin de bunu nasıl yapabileceğinizi anlatmak için burada. Kalabalığın alkışlaması için Bon Jovi’den It’s My Life şarkısı eşliğinde sahnede koşuyor, gülümsüyor, çığlıklar atıyor ve havayı yumrukluyor. Aşırıya kaçmış Bronx aksanıyla Belfort, kendini beğenmiş ama becerikli bir konuşmacı; diliyse gelişigüzel ve müstehcen.
Yedi yıldır topluluk önünde konuşmasına rağmen Martin Scorsese’nin The Wolf of Wall Street filmindeki rolüyle kazandığı ilgi sayesinde o artık bir rock yıldızından farksız. Belfort karşısındakini ikna etme konusunda, çizginin ötesinde kabiliyetli biri. Motivasyon içeren konuşması da, tam da bundan bahsediyor.
Topluluk önünde yaptığınız etkili bir konuşma size bir iş, bir anlaşma, bir seçim kazandırabilir. Aynı zamanda karşınızdakine ilham verebilir ya da insanları güldürüp ağlatabilir. Bazı insanlarda bu yetenek doğuştan vardır, diğerleri tarafından ise öğrenilebilir. Topluluk önünde konuşmak denince akla gelen John F. Kennedy, Abraham Lincoln ve Martin Luther King gibi isimler son derece özgüven sahibiydiler; İngiltere Kralı VI. George ise onlar gibi doğuştan şanslı değildi, mikrofon önünde en iyisini yapabilmek için ciddi çalışırdı. Bu tür çalışmalar için bu sanatta uzmanlaşmak isteyenler hedeflenerek açılan kulüp ve kursların yanı sıra topluluk önünde konuşma sektörü de son 10 yılda ciddi bir atılım yaptı.
Sanayici ve politik danışman Alan Sugar’dan İngiliz aktör ve maceracı Brian Blessed’e kadar herkes, bu işin içinde. Görünüşe bakılırsa boş konuşan eski politikacılar için de sektörde bolca yer var.
İngiltere’nin en büyük konuşmacı ajansı JLA’dan Jeremy Lee “Durum kesinlikle böyle” diyor: “Onları cesaretlendiriyoruz. Kabinenin en azından üçte birinden, yeni bir seçim öncesi, dersler konusunda talep alıyoruz.” Lee’nin kadrosunda her yıl 2 bin etkinliğin ihtiyacını karşılayabilecek 9 bin konuşmacı bulunuyor. Günden güne daha fazla insan, 20 dakikalığına mikrofondan çekilip yerlerini bu konuda ünlü bir isme bırakmak için para ödemekten çekinmeyecekmiş gibi görünüyor. Ücretler mi? Felix Baumgartner ve Usain Bolt, 25 bin sterlinden kapıyı açıyor. Anlayacağınız etkili konuşmak, para da eden bir şey.
Peki Lee’nin gördüğü en iyi konuşmacılar kimler? “En iyilerden biri astronot Neil Armstrong’du” diyor: “Tanıdığım en sıradışı insanlardan biriydi. Son derece mütevazıydı ve egodan ya da komplekslerinden arınmıştı. Armstrong’la bir gösteride konuşması için anlaşmıştık, ona mekana gelmesi için limuzin kiralayabileceğimizi söyledim. Lafımı kesip ‘Jeremy, ben bir yetişkinim. Bir taksi tutabilirim’ dedi.”
Belfort sahneden inince yerine Andy Harrington isimli bir İngiliz çıkıyor. “Dünyanın En İyi Topluluk Önü Konuşması Uzmanı” lakaplı, Gerard Butler gibi Hollywood aktörlerine ve Nadja Swarovski gibi güçlü CEO’lara, daha etkili konuşma dersleri vermiş biri. Bugün burada, topluluk önünde nasıl konuşulur, anlatmak için bulunuyor. Dinleyicilere kendini nasıl burada bulduğunu anlatıyor.
Yıllar önce, Andy’nin eşi zor bir depresyon dönemi geçirmiş. Amerika’da buldukları Tony Robbins adlı doktordan randevu almışlar. Robbins, Andy’nin eşine, hiç çok etkili bir orgazm yaşayıp yaşamadığını sorarak onu depresyondan çıkarmayı başarmış. Kadın önce neye uğradığını şaşırmış ancak Robbins tatlı dille bir hikaye anlatmaya başlayınca eşinin tedirginliğinin azaldığını anlatıyor Harrington. Böylece o da Robbins’in yaptığını yapmaya karar vermiş: İnsanların karşısına çıkıp onlara yardım etmek. Kalabalığı mest eden konuşma sonunda pek çok insan Harrington’ın kurslarına kaydolmak için harekete geçiyor.
Günümüz medya kültüründe, topluluk önünde konuşmak her zamankinden daha yaygın. Özellikle de politikada. Parti liderleri televizyonda birbirleriyle sanki bir yarışmadaymış gibi tartışırlarken kullandıkları cümleleri özenle seçiyorlar.
“Yeterlilik ve özgüven önemli” diyor Harrington: “Bazen insanlar bir seçimi, karşı tarafa yansıttıkları özgüven sayesinde kazanırlar. Bu, onların yeterli oldukları anlamına gelmez. Yalnızca bir hikayeyi satma konusunda yetkinlik gösterdiklerine işaret eder.” Harrington’ın kursları sayesinde herkesin güçlü birer konuşmacıya dönüştüğünü görebilirsiniz.
“Ancak elbette çalışmak, herkes için aynı sonucu vermiyor” diyor JLA’dan Jeremy Lee: “İyi bir seviyeye gelebilirsiniz ama mükemmel olamazsınız. Kesinlikle öğretilemeyecek bazı şeyler var. Örneğin, doğal bir şekilde karşı tarafın sizi sevmesi gibi şeyler. Ama bazı numaralar öğrenebilirsiniz. Önemli nokta, orada yeni mutfağınızın masraflarını ödemek için olduğunuz izleniminin tam tersini vermektir.”
Saatchi Group’un eski yöneticisi, bugün koçluk yapan Michael Parker, “3 kuralı, mükemmel bir politik demeçten beş dakikalık bir mülakata kadar, her yere uygulanabilir” diyor: “Bu, materyalinizi ayarlayabilme becerisidir. Fikrinizi üç ana düşünceyle destekleyin. Bir sunumu üç ana kısma ayırmanın yolunu daima bulabilirim. Koçluk yaparken 3 kuralını insanlara sorduğumda, durup ne konuşacakları hakkında hazırlanmalarını seyretmek inanılmaz. Eğer size, bana spor veya politikayla ilgili bir konuşma yapın desem duraksamadan konuşabilirsiniz ancak karşınızdaki konuştuklarınızdan ne kadar doğru şeyler çıkarır, orası meçhul. Oysa size bu konular hakkında üç ana şey söyleyin dersem, anlatacaklarınız karşınızdakinin işine daha çok yarayacaktır. Ayrıntılarda kaybolmadan, daha mantıklı şeyler dinleyecektir. 3 yalnızca konsept oluşturan basit bir sayı. Problem başlığı altında üç probleminiz olur ve üç olası çözüm üretirsiniz. Bir düğün konuşması yaparken bile 3 kuralına dikkat edin. Bir mülakat esnasında işi neden istediğiniz sorulduğunda onlara yalnızca üç sebep verin, 20 tane değil.”