Dünya eskisi gibi bir yer değil artık. 30 sene aynı yerde çalışan sadık çalışanlar, devlete sırtını dayadıktan sonra başını sallayıp maaşını alan “Namussuz Namuslu” nesli ve hırsla kendini 24 saat işe adayan, işkolik, başarı için babasını bile satmaya göze alan “American Psycho” nesli geride kaldı. İş dünyasına yeni bir nesil dahil oldu ve algıları çok farklı işliyor. Bu algı sistemi içerisinde, eski nesillere kıyasla unutulan önemli bir kavram da var: Emeklilik.
Gerçekten emeklilik kavramı sona mı eriyor? Galiba evet... Etrafınıza bir bakın X nesli (1960-80 arası doğanlar) ve ondan sonra gelen Y neslinin (1980-90 arası doğanlar) çalışma dinamikleri ve iş anlayışlarına baktığımızda alıştığımız anlamda belli bir çalışma süresini ve “memuriyette 30 yıl geçirdikten sonra” emekli olabileceğimiz bir dünya artık yok. X neslinden biraz daha farklı olarak Y nesli, çalışacağı işin onların hayatına nasıl bir katma değer katacağını daha çok göz önünde bulunduruyor. Yani, önce maaşı sormak yerine, bir işin kendi sosyal hayatlarını ve yaşayışlarını nasıl etkileyeceğine bakıyorlar ve bu konuda o işten kazanacakları para ikinci planda olmasa bile tek belirleyici etken değil.
X nesli para için sevmeyeceği, istemediği ve hatta nefret ettiği işlerde çalıştı, çalışıyor. Y nesli mutlu olmayacağı veya bir yerlerde ne iş yaptığını söylemekten gurur duymayacağı ve işiyle karakterini, sosyal profilini eşleştirmeyeceği bir işte çalışmıyor. Ve elindekinden daha iyisini bulduğu anda eskisini terk ediyor (sosyal ilişkilerinde de durum aynı).
Kobifinans’ta yayınlanan ve Referans Gazetesi’nde çıkan bir haberde, İnsan Kaynakları Uzmanı Pembe Candaner’in Türkiye’nin yanı sıra Amerika ve Avrupa’yı da dahil ederek hazırladığı “İş dünyasında dört ayrı jenerasyon” konulu araştırma raporunda diğer nesillere kıyasla Y neslinde daha fazla gönüllü çalışıldığını, çünkü bu çalışmalarda sosyal ve kültürel olarak daha çok beslendikleri ve eğlendikleri için ücretsiz çalışmaya sıcak bakabildiklerini söylüyor. X neslinde ise bu daha çok: “Ne çalışacağım be, bana para mı veriyorlar sanki!” şekline tezahür ediyor.
Sosyal güvence mi kişisel tatmin mi?
Dolayısıyla bizim nesil SSK primlerini, maaşını, aidatlarını ve ödemelerini en az babalarımız kadar önemsiyor, ama bizden sonraki nesil işin daha çok sosyal ve kişisel tatmin boyutunda oldukları için hiç düşünmeden altı ayda bir iş değiştirebiliyorlar (kıdem tazminatı, vb. sosyal haklarından feragat etmiş oluyorlar), SSK primleri ödenmemesi pahasına “freelance” işlerde çalışıyorlar, evden çalışıyorlar veya herhangi bir resmi belge üzerinde geçmeyen işler yapıyorlar. Dolayısıyla, SSK primi, Bağ-kur, vb. kavramlara da yabancı kalıyorlar.
Y neslinin kafasında Steve Jobs olmak, Facebook yaratmak var
Bu kavramlara yabancı kalmak beraberinde “emeklilik” mefhumunun gelişmemesine ve geleceklerine dair “Emekli olayım; emekli ikramiyemle TOKI’den bir ev alırım, emekli maaşımla da hanımla beraber gül gibi geçinir gideriz. Hasta olunca da devlet hastanelerinde krallar gibi bakımımızı yaparlar” gibi bir hayalleri de olmuyor. Dolayısıyla, Y neslinin kafasında bir Steve Jobs veya Mark Zuckerberg olma ya da bir Instagram veya Facebook yaratma hayali var. Sonra, yırtmak ve hayallere sığmayacak bir yaşam sürme fikri ile yatıp kalkıyorlar. Eğer öyle değilse de, yaşamın bundan daha ötesinin olmayacağına dair varoluşçu bir inanış içerisinde yaşadıkları hayattan, video oyunlarından ve sosyal medya profillerinden elde ettikleri tatmin ile yaşamlarının keyfini çıkarıyorlar.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun mevcut mevzuatı da Y neslinin bu davranış ve düşünce sistemine göre kendini güncelleyememiş olmasından ötürü bu nesil yaşlandığı zaman kayıp nesil olarak karşımıza çıkacak veya bireysel emeklilik sistemleri gelecekteki bu durumu öngörerek bu insanları bünyelerine katmak için daha etkin stratejiler geliştirerek geleceklerini güvence altına almanın önemini bu nesle anlayacakları dilden anlatmayı başaracaklar. Aksi takdirde 2050 yılında, artık hipster olarak değil ama gerçekten berduş gibi giyinen kişiler sokaklarda dolaşacak; ve PlayStation oynayarak veya Instagram’dan fotoğraf çekip yayınlayarak dilenen bu “New Age” dilenciler nüfusun yarısından fazlasını oluşturacak.
Yazı: Serdar Paktin / Twitter: @paktin