5 Ağustos 1949. Amerikan topraklarındaki en büyük yangınlardan biri o gün yaşandı. Mann Gulch yangınına, uçaktan paraşütle atlayarak müdahale eden 15 orman görevlisinden sadece üçü hayatta kalabilmişti. Sağ salim kurtulanlardan biri, R. Wagner Dodge, ne yaptığını çok iyi biliyordu. Çünkü Mann Gulch türü yangınlarda geçerli olan kurallar vardı:
Ekstrem durumlarda hayatta kalmak, bazı kuralları önceden bilmeye ve sindirmeye bağlı. Hayat kurtarmak da öyle. Örneğin savaş koşullarında sağlık ekiplerinin hangi yaralıya öncelikle müdahale etmesi gerektiği, binlerce asker yaşamını yitirdikten sonra öğrenilebildi. Bugün ekipler sırayla üç faktörü kontrol ediyor: Nefes alıyor mu (ve dakikada 30 nefesten fazla mı, az mı)? Nabız var mı, varsa düzenli mi? Bilinci yerinde mi, komutları takip edebiliyor mu? Olabilecek en kaotik yerde ve anda düzen böyle sağlanıyor.
Sadece hayat memat meselelerinde değil, insanlık hem kişiyi, hem toplumu etkileyen hemen her konuda kurallar geliştirdi. Kışın aldığı kiloları yazın vermek isteyenler, şöyle iyi bir uyku çekerek huzura ermek isteyenler, o patlama albümünü yapmak isteyenler, doğru kalem oynatarak doğru kitabı yazmak isteyenler...
Hepsinin yolu bugüne dek incele incele gelen, rafineleşen basit kuralları uygulamaktan, kendine uydurmaktan geçiyor. İş stratejisi uzmanı ve MIT’de öğretim üyesi Donald Sull ile Stanford Üniversitesi öğretim üyesi Kathleen M. Eisenhardt’ın iddiası böyle. Yeni yayımlanan kitapları, Simple Rules: How to Thrive in a Complex World’de (Basit Kurallar: Karmaşık Bir Dünyada Nasıl Yol Alınır) her nabza göre şerbet veriyor, iş dünyasından ünlülerin yaşamına, bugüne dek tutmuş kuralların neden tuttuğuna, çuvallayanların nerede hata yaptığına ışık tutuyorlar.
Örnek gırla... BBC’de spor yorumculuğu zamanında çok kuvvetliydi çünkü adayları yayın kuruluşunun binasının yedinci katına çıkarıp sokakta gördüklerini, hatta iki çalışan arasındaki alelade bir masa tenisi maçını yorumlatan bir işe alma süreci vardı. Claude Monet ve Piet Mondrian çok iyi ressamlardı; araştırmalar onların neyi çizip neyi çizmemeye, kendilerine nasıl sınırlar koymaları gerektiğine çok önce karar verdiklerini ortaya koydu. Apple’ın iPod’u çok başarılı oldu çünkü çok basit bir kurala dayanıyordu: Her şeyi basitleştir...
Sull ve Eisenhardt’a göre basit kurallar neyi, nasıl, ne zaman yapmak gerektiğini, ne zaman vazgeçmek, ne zaman başlamak, ne zaman akıntının tersine yüzmek gerektiğini gösteriyor. Ama en önemlisi, onları saptayıp kişiselleştirmek ve koşullar değişmedikçe de onlardan vazgeçmemek. Örneğin Everest’e çıkmanın tek bir kuralı var: Saat 14.00 itibarıyla zirveye ulaşmadıysanız geri dönün. Buna kulak asmayanlar bedelini canlarıyla ödedi!
Yemek kültürü üzerine eserler kaleme alan (bizde en çok Etobur-Otobur İkilemi isimli kitabıyla biliniyor), akademisyen-yazar Michael Pollan’ın üç kuralı, birçok buzdolabının üzerinde kısa ve etkili bir manifesto olarak duruyor. Sadece bunları uygulamak bile basit ve sağlıklı bir yaşamın yolunu açar. Kural dediğin de böyle olur zaten.
Usta yazar, daha 18’indeyken iyi bir yaşam sürmenin kurallarını kaleme almış. Dikkat edin, askeri disiplin içerir.
Simple Rules kitabının yazarları, bilim insanlarının son araştırmaları çerçevesinde uykusuzluk çekenlerin ne yapması gerektiğini anlatıyor. Her şey dört basit kuraldan ibaret!
Amerikan rock ikilisi White Stripes’ı kitlelere tanıtan 2001 tarihli White Blood Cells, baştan aşağı kurallarla üretildi. Jack White, bu sayede hayatlarının hem çok kolaylaştığını hem de albümün tam da istedikleri gibi olduğunu söylüyor. “Bunun da yolu kendini sınırlayarak özgürleşmekten geçiyor” diyor Jack White. Bir haftada kaydedilen mütevazı albümü efsaneler arasına katan kurallar şunlar:
Hollywood’un birçok eserini filme uyarladığı (Out of Sight, Get Shorty, Jackie Brown vb.) Amerikan romancı Elmore Leonard, iki sene evvel aramızdan ayrılana kadar onlarca roman yazdı. Hızlı yazdı, iyi yazdı, kısa yazdı. Oturup bir de romanların nasıl yazılması gerektiğini yazdı! Yeni başlayanlar ders çıkarsın.
Drone saldırısını yönetmek, dünyanın en tepki toplayan işlerinden biri. Afganistan ve Irak’ta, kimisi sivillerin de canına mal olan drone operasyonları uluslararası gündem haline gelince, ABD Başkanı Barack Obama, bir konuşmasında drone’ların düğmesine basmak için bir kurallar manzumesi belirledi. Ne kadar doğru ya da onlara ne kadar uyuluyor, halen tartışılıyor.
Biz bu kanunları üç kelimeyle tanıdık: Öpüşmem, soyunmam, sevişmem. Ama gerçekte çok daha fazla kuralı vardı Türkan Şoray’ın. Yapımcılara bildirdiği bu kurallar ne kadar gerekli tartışılır ama sonuç ortada; o dün de Sultan’dı; bugün de Sultan! Üstelik kendisinin bizzat anlattığı üzere, yapımcılar ona çok kızsa da yine de onsuz yapamıyordu: “Prodüktörler bir araya gelerek toplantı yapıyorlar. Ben bu şartları kaldırmadığım sürece bana film teklif etmemeyi kararlaştırıyorlar. Bu karardan bir gün sonra çok sayıda prodüktör birbirinden habersiz ve gizlice, bana sadece kendi firmasına film çekmem için sözleşme imzalatmaya geldi. Hatta iki tanesi istemeden birbiriyle karşılaşmıştı.” Sonuçta yapımcının hayatı çok zorlaştı ama Şoray’ınki kolaylaştı.
Seveni de var, sevmeyeni de... Ama en çok kuralları var. Fatih Terim’i bugüne kadar, işte bu kurallarla kurduğu oyun felsefesi getirdi.
Chuck Palahniuk yazdı, hafızamızda Brad Pitt’in anlattığı haliyle kaldı. “Bu kurallar hayatımızı nasıl kolaylaştıracak” demeyin. Dövüş Kulübü başlı başına hayatın gereksiz yönlerinden kendini kurtarma manifestosuydu.
Seinfeld’in bıraktığı yerden, bir başka dizi bizi teslim aldı; hem güldürdü, hem kendi kurallarını benimsetti. How I Met Your Mother, 2000’lerin ilk 10 yılında başımızdan aşağı bir kova kural boca etmişti. Şimdi sağlamasını yapmış bir şekilde bakınca, “Hiç de fena değilmiş” diyoruz. En azından bazıları için. İhtiyacı olan buyursun, alsın.
Jerry Seinfeld dedin mi, önce düğmeleri bir ilikleyeceksin! Adam öyle bir dizi yazdı ki hem kahkaha tufanı hem de insan ilişkileri hakkında kurallar silsilesi olarak hizmet verdi. Kendi ismini verdiği televizyon dizisi, 1990’larda daha elimizi ayağımızı nereye koyacağımızı bilmiyorken, neyin ne olduğunu fişek gibi anlattı. Seinfeld’den hayat kolaylaştıran üç basit kuralı buraya alalım.
Sekiz Emmy, iki Golden Globe, dört Oyuncular Sendikası ödülü... Son dönemlerin en gözde komedyeni Tina Fey’i, başardıkları yeterince anlatıyor zaten. Şikago’da bir komedi kulübünde başladığı kariyerine metin yazarlığı, oyunculuk ve prodüktörlük ekledi. Hollywood’un erkekleri kayıran komedyenlik dünyasında dişini tırnağına takarak sivrildi. Hiçbir şey yapmadıysa, bu dünyayla ağır dalga geçtiği 30 Rock’ı yarattı. Fey’in bizzat kaleme aldığı kurallara bakınca anlarsınız: Roma bir günde kurulmamış. “Fey”z alalım.
19’uncu yüzyılın tanınmış bankeri, serveti o zamanki İngiltere gayrisafi milli hasılasının binde 6’sına denk gelen Nathan Mayer Rothschild, en zor koşullarda bile kazanmak isteyenlere hayli kalpsiz bir tavsiye veriyor. Kriz çıktığında herkesin panikleyeceğini, yatırımdan kaçınacağını anlatan bankerin önerisi, akıntının tersine yüzmek. Bunu da biraz kanlı bir benzetmeyle süslüyor: “Sokaklar halen kanlıyken satın al. O kan senin kanın olsa bile.”
Animasyon üretmek zor. Pixar gibi dev bir stüdyoya sahip olsanız bile. Kendine her yıl bir film hedefi koyan şirket, Toy Story zirvesinden sonra bu hedefe ulaşmakta zorlanınca, çareyi aynı anda dört film üzerinde çalışmakta bulmuş. Her biri farklı bir aşamada olan dört film... Rotasyonla vizyona giriyorlar... Simple Rules kitabının yazarları, Pixar’ın bu metodunun deadline’la çalışan her şirket için bir motivasyon olabileceğini söylüyor. Herkes her an meşgul, kimse bir sonraki iş için oturup beklemiyor.
Vedat Milor’a yemek beğendirmenin de kuralları var. Basit, o yemeği iyi yapacaksın. Eleştiri yazmak da kurallara bağlı. Yemek eleştirmeni Milor, iyi yemekte neye baktığını öncelik sırasıyla anlatıyor. Şefler bunları önceden bilirse bizim de işimize gelir.