Hedonizm mi? Romantizm mi?
İlişkiler

Hedonizm mi? Romantizm mi?

Dünya normale dönmeye çalışıyor. İlişkiler eski normallerine dönebilecek mi? Pandemiyle birlikte azalan fiziksel temas ve dijitalde yoğunlaşan ilişkileri yeni dönemde ne bekliyor? Zevke mi düşeceğiz yoksa romantizme mi yöneleceğiz?

Kalan sağlar bizimdir

Önce hali hazırda bir ilişkisi olanların durumundan bahsedelim. Normalde birbirini günde en fazla birkaç saat gören çiftler kısıtlamalarla birlikte 24 saati bir arada geçirmeye başladılar. Bu durum başta boşanmaların ve ayrılıkların çok hızlı bir şekilde artmasına neden oldu. Hatta o kadar ki Çin’de bu virüs ilk ortaya çıktığında boşanma davaları o kadar arttı ki Çin hükümeti bir süre boşanma davası almayacağını duyurdu. Aynı şey bizim ülkemizde de yaşandı. Çiftler birbirinin daha önce tanımadıkları yönlerini görmeye başladı. Tabii sürekli birlikte olmak, geleceğin belirsizliği ve pandeminin getirdiği tiksinme hissiyle birlikte libidolar yerlerde. Cinsellik de olmayınca çiftlerin paylaşacağı şeyler ve tahammül seviyeleri azaldı. Burası sağlam olmayan, sevgiyle birbirine yeterince bağlanmamış ilişkilerin elenme noktasıydı. Bunu basit bir psikolojik sebebi var. Hedonik uyarlanma. Dünyanın en güzel manzarasına bile 24 saat bakarsanız beyin bir süre sonra aynı heyecan hormonlarını patlatmayı bırakır. Manzaraya sırtınızı dönüp oturmaya başlarsınız. Bunun sebebi hayatta kalma güdülerimizdir. Beyin yeni gördüğü ya da özlediği şeylerle karşılaştığında önce mutlu olur. Dopaminler havalarda uçuşur. Sonra mutluluk hormonları düşer ve beyin ortamdaki problemleri analiz eder. Bulur ve çözmeye çalışır. Atalarımız bu şekilde hayatta kalmıştır. Yoksa bir yere göçtüklerinde sürekli, “Aaa ne güzel manzara” diyerek otursalardı ne doğanın zorluklarından ne de etraftaki vahşi tehlikelerden korunmak için önlemler alırlardı. Aynı evde olduğumuzda da partnerimize atalarımızın gözlükleriyle bakmamız normal. Önce, “Ay aşkım ne güzel sürekli birlikteyiz. Haydi sohbet edelim. Yemek yapalım” diye başlayan cicim dönemleri yerlerini, “Neden bu tabağı burada bıraktın. Bütün gün koltukta yatıyorsun. Bana hiç yardımcı olmuyorsun” gibi problemlere bıraktı. Gel gelelim Amerikan Aile Anketi’ne katılanların yüzde 58’i ilişkilerinin pandemi öncesinden daha sağlam hale geldiğini söylüyor. Anlaşılan baştaki tatminsizlik eşiğini geçen ve sağ kalanlar yollarına daha güçlü adımlarla devam ediyor.

 

Cinsellik konusunda işler kesat

Pandemi gibi durumların insan psikolojisine ilginç etkileri var. Ortamda görünmeyen virüs gibi bir düşman olduğunda insan beyni sadece tehdit içeren durumlardan değil, savunma gereği tüm çevreden tiksinip kendisini uzaklaştırmaya çalışıyor. Tuvalet kağıdı stoklarının tükenmesi de bu yüzden. Genel bir tiksinme geliyor hepimize ve temastan kaçmaya, sürekli ellerimizi yıkamaya, müptezel gibi beş dakikada bir ellerimizi dezenfekte etmeye, hijyen ürünlerini fütursuzca tüketmeye başlıyoruz. Bu bizim kendimizi koruma yöntemimiz. Tabii bu savunma mekanizması cinsellik konusuna da yansıyor. Fiziksel temastan bizi korumaya çalışan beynimiz libido kanallarını da kapatıyor ve cinsel isteksizlikler başlıyor. Durum böyle olunca hem çiftlerin hem de bekarların ince işleri bir anda sekteye uğruyor. Dükkanlar kapanıyor. Cinsellik olmayınca da insanlar, “Ben neden buradayım? Ne yapıyorum? Bu hayattan hiç keyif almıyorum” diyerek tükenmişlik yaşamaya başlıyor. Buna psikolojide, “Languishing” adı veriliyor. Baygınlık sendromu. Aynı Serdar Ortaç’ın bir dönem attığı, “Ay çocuklar çok sıkılıyorum. Hiçbir şey yapmak istemiyorum” story’leri gibi insanlar cinsellikten ve dolayısıyla heyecandan uzaklaştıkça bu durum hayatlarındaki motivasyona da yansıyor.

 

Tek gecelik değil, karantinalık sevgililer

İnsan bu sonuçta bir süre sonra yanında birini arıyor çünkü beynimizdeki Anterior Cingulate Cortex bize bir sonraki aşamada, “Şu anda yalnızsın ve güvende değilsin” diyor. E restoranlar, barlar kapalı, sokaklar elinde poşetle gezen insanlarla dolu biz nereden sevgili bulacağız? Doğal olarak insanlar arkadaşlık uygulamaları ve sosyal medyaya yöneliyorlar. Burada da normalde, “Selam naber? Konum at” hızında ilerleyen konuşmalar, “Buluşacağım ama nerede? Hem zaten virüs var ya kaparsam?” korkusuyla daha temkinli hale geliyorlar. Araştırmalara göre eskiden tek gecelik ilişki bekleyenler şimdi karantina sürecini birlikte geçirebilecekleri, daha derin ve romantik ilişkiler kurabilecekleri, sevişmeden önce konuşabilecekleri insanlarla görüşmek istiyorlar. Bu tarz ilişkilere, ISO-MATE deniliyor. İzolasyon arkadaşı diye çevirebiliriz. Özetle pandeminin bizi getirdiği son noktada insanlar biriyle buluşmadan önce ona güvenmek istiyorlar. Aşılı olup olmadığını, maske kullanıp kullanmadığını soruyorlar ya da topluluk içerisinde çok fazla gezip gezmediğini sorguluyorlar. Yani partner arayan bekarlar için yatakta nasıl olduğundan çok maske mesafe ve temizlik kurallarına ne kadar uyduğu daha önemli hale geldi. Peki şimdi yasaklar da kalkıyor. Bu konuda iki görüş var. Birincisi insanların bundan sonra romantik ilişkilere ve güven kavramına daha çok önem vereceği, yani pandeminin tek gecelik ilişkiler yerine daha derinlemesine ilişkilere hepimizi yönlendireceği yönünde. Diğer görüşse, yasakların kalkmasıyla birlikte insanların zevke ve sefaya düşeceği, hedonizmin kollarında yüzeceği yönünde. Bakalım araştırmalar ne gösteriyor?

 

Kemerlerinizi bağlayın zıvanadan çıkıyoruz!

Milyonlarla insan öldü ve ölmeye devam ediyor. Ekonomiler durdu. Mekanlar kapandı. Hepimiz bir şekilde eğlenmeyi, bir arada vakit geçirmeyi, hepsini geçin sarılmayı unuttuk. Gelecekte ne olacağını bilmek mümkün değil ancak bu konuda tahminler yürütmek mümkün. Dünyadaki ilk pandemi bu değil. Dolayısıyla uzmanlar eski salgın dönemlerine bakarak değerlendirmelerde bulunuyorlar. Bunlardan biri de Yale Üniversitesi’nde profesör ve sosyal epidemolojist olan Dr. Nicholas Christakis. “Apollo’s Arrow: The Profound and Enduring Impact of Coronavirus on the Way We Live” isimli kitabında şöyle bir değerlendirmede bulunuyor. “Salgınlar insanlık için yeni değil ancak bizim jenerasyonumuz için yeni. Bugüne kadar insanlığın başına gelen salgınların bir kısmı kendiliğinden geçti, bir kısmı da bulunan aşılarla kontrol altına alındı. Bunlardan en yakını da 1914’teki grip salgınıdır. Pek çok insan kötü giden ekonominin sorumlularının hükümetler olduğunu düşünür fakat sorumlusu virüstür. İnsanlar dururlar. Örneğin veba salgını dönemlerinde okulları ve restoranları kapayın diyen bir hükümet yoktu ancak ekonomi ve sosyal yaşam yine bir krizin içerisine girmişti. Bu dönemlerde cinsellik ve zevk peşinde koşmalar düşer, insanlar inançlarına ve kendi içlerine yönelir.” Dr. Christakis yeni dönemin bize getireceklerini de şu şekilde özetliyor. “Her salgın bitiminde olduğu gibi dünya 2024 yılıyla birlikte bir hedonik dönem içerisine girecek. İnsanlar fütursuzca sosyalleşmeye, kalabalıklar içerisine girmeye başlayacaklar. Çapkınlık, tek gecelik ilişkiler artacak ve insanlar kendilerini tatmin etmenin yollarını arayacaklar. İntikam alışverişi, bitmeyen eğlenme arzusu ve arayı kapatmak için kalabalıklar içerisinde partner arayışına başlayacaklar.” Yani bizim profesör diyor ki hepimiz evde geçen yılların acısını çıkarmak için kendimizi eğlencenin kollarına bırakacağız. Şimdi ben yazarken bile heyecanlanıyorum açıkçası. Birazdan ayağa kalkıp, “Evet! Yaşasın hedonizm!” diye bağırasım geliyor ancak her ne kadar tarih tekerrürden ibaret olsa da yeni dönemin bize hangi zorluklarla birlikte geleceğini de kestirmek mümkün değil. Siz yine de tedbiri elden bırakmayın ama zamanı geldiğinde kendinizi de hapsolduğumuz duvarların içinden çıkarın. O güne kadar kendinize iyi bakın. Sevgiler.

Bu yazı #GQyaz21'de yayınlanmıştır. 

 

BİR BARMENDEN İLK BULUŞMA TAKTİKLERİ

FLÖRT

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası