6 yıllık sessizliğinizi Mayıs ayında yayımlayacağınız “Dünya” albümüyle bozuyorsunuz. Bize ve dinleyicilerinize albümün gelişim sürecinden bahseder misiniz? Bu albüm için nereden feyz aldınız?
6 yıl gerçekten uzun bir süre, bu süre içinde gerek biraz ihmal ettiğim görsel sanatlar projelerine ağırlık vermek, gerekse film müzikleri üzerine biriken projeleri tamamlamak ama hepsinden önemlisi “Dünya” ile ilgili araştırma, çalışma ön hazırlıkları yapmak fırsatını buldum. Albümümüz bu hazırlık döneminin sonucunda ortaya çıktı. Ön çalışma (pre-production) kısmı yaklaşık bir buçuk yıl sürdü, albümün kayıt, edit ve tamamlanma süreci ise yaklaşık 11 ay. Sanırım bugüne kadar en yoğun olarak üzerinde çalıştığım albüm oldu.
İsmi gibi, dünyamızı, bize ev sahipliği yapan bu mucizevi mekanı ve elbette onun içindeki hayatı, yaşamı anlatıyor. Albümün feyzi kendi kalbinden geldi; Ürdün çöllerinden, Hindistan’daki Hindu mabetlerine, New York sokaklarından, İstanbul Boğazı’ndan yükselen dalga ve martı seslerine kadar dünyanın seslerini dinlemeye, hissetmeye ve kaydetmeye çalıştık. Dünya gerçekten muazzam büyülü ve gizemli bir yer, bu sokaklardaki ayak seslerimiz metronom, kalbimiz merkezi oldu, albümümüz bu dünyanın film müzikleri aslında.
Daha önceki albümlerinizde müzik dünyasından birçok isimle beraber çalışmalarınız olmuştu. Bu albümde kimlerle çalıştınız?
Her albümde usta sanatçılarla genç yetenekleri bir araya getirmek gibi bir geleneğimiz vardı ve bu albümde aynı geleneği devam ettirdik. Ülkemizin cok değerli sesi Sabahat Akkiraz, Niyaz Projesinden ve Matrix filminin müzikleri başta olmak üzere birçok film müziğinden tanıdığımız Azam Ali, vokalleri ile albüme nefes verdiler.
Dünya albümünün diğer albümlerden farklı yanı albümün içine şiirleri ile katılan usta şairlerin bulunması. Alanında benim için efsane olan Kanadalı şair, yazar, insan hakları savunucusu Jeff Bien albüme kendi sesinden okuduğu ve ilk defa yayınlanan şiirleri ile katıldı. Çok uzun zamandır kurduğum bir hayali gerçekleştirmek üzere Mahatma Gandhi’nin kendi sesinden okuduğu ve tek plak kaydı olan muazzam bir konuşmayi yine albümün içerisine dahil ettik.
Anadolunun garip ama bir o kadar da gizemli çagdaş ozanı Yalınayak Başı Kabak, dağ başlarında okuduğu şiirlerini güvercin kanadında gönderdi, genç kuşak şairlerden Mahir Karayazı dostumuz sağolsun bizi kırmadı, yine kendi sesinden aydınlık mısralarını gönderdi.
Mart ayında Hindistan’daki Rumi Foundation tarafından düzenlenen dinler, kültürler ve inançlar arasındaki hoşgörüyü temsil eden Jahan-e-Khusrau Festivali’nde sahneye çıktınız. Festival hakkında izlenimlerinizi bize aktarır mısınız?
Hindistan kültürlerin buluştuğu birleştiği yaşadığı nefes aldığı çok önemli bir ülke, dünyadaki tüm ülkelerden ayrı bir yeri var benim için, aslında Hindistan başka bir gezegen.
Jahan-e-Khusrau Festivali gibi önemli bir festivale davet edilmek bize onur verdi, özellikle Mahatma Gandhi’nin topraklarında yine Gandhi’nin kendi sesinden okumaya başladığı bir eserle konsere başlamak en başta biz olmak üzere herkesi çok duygulandırdı.
Sufi müzik geleneğinin çok derinlere indiği bir kültür var Hindistan’da, Pakistan’ın qawwali müziğinin çok güçlü temsilcileri hep bu kültürden çıktı.
“Dünya”nın yayımlanmasına kadar, yaklaşık altı sene, dinleyenlerinizden uzak kaldınız. Bu sürede albüm çalışmalarınız dışında neler yaptınız?
Hayatta en önemli olduğuna, daha doğrusu “asli calışma” olduğuna inandığım kendime, hayatıma ait ev ödevlerimi yapmaya calıştım. En azından insanlık sınıfında çakmamak üzere okumaya, öğrenmeye, kendimizi yetiştirmeye, ruhumuzu eğitmeye çalıştık. Aynen bir ressamın konsantre oldugu gibi biz de biraz geriden tüm hayatımıza, oradaki halimize bakmaya calıştık. Bu süreçte özellikle esas eğitim alanım olan güzel sanatlar alanında ihmal ettiğim calışmalara geri dönme fırsatım oldu. Army of Lovers / Aşıklar Kabilesi ve ardindan Revolution/Revelation sergisini, çok değerli sanatçı dostum Carlito Dalceggio ile birlikte Borusan Müzik Evi’nde açtık.
Yaklaşık altmış küsür ülkeden 58 binden fazla sanatseverin gezdiği bu sergi aslında benim “Dünya” albümüm içinde muazzam bir ilham ve enerji kaynağı oldu. Şimdi üçüncü kişisel serginin hazırlıkları başlıyor.
Sufizmi ve sufi müziğini modern tekniklerle sunabilen ender isimlerden birisiniz. Doğunun benimsediği geleneksel bir müzik olan sufi müziğini elektronik müzikle bir arada kullanma fikri nasıl ortaya çıktı?
Mevlana; “şaşı olan gözümüz düzeldiğinde iki olanı tek görürüz” diyor, tüm bu ayrımlar, kategoriler, sen - ben, bu - o ayrımları benim itibar etmediğim ayrımlar, “geleneksel” sadece zamanın bir birimine ait bir ifade. Bach kendi zamanının çok daha ilerisinde bir sanatçıydı, şimdi onu klasik müzik çerçevesinde dinliyorum.
Geçen sene Borusan Müzik Evi’nde ve Ankara’da CerModern’de “Revolution Revelation” isimli bir sergi yapmıştınız. Sergideki eserlerde kolaj, baskı, yağlı boya gibi farklı teknikler kullandınız. Resimle olan ilişkiniz nasıl başladı? Bundan sonra yakın zamanda başka sergi planınız var mı?
Tabii… O sergi “Dünya” albümünü besledi, şimdi “Dünya”, yeni bir sergi projesini destekliyor, birbirlerini cok besliyorlar.
Bu yaz sizi sahnede görebilecek miyiz? Konser planınız var mı?
“Dünya” albümü ikili bir albüm, bir tarafı gün doğumu, diğeri gün batımı, doğu ve batı bir aradalar o yüzden bir dünya turnesi planladık. Hindistan’dan başladık, ardından geçen ay Kanada’da devam ettik, 11 Mayıs’ta Fransa ve Brüksel’i zayret ettikten sonra, 21 Mayıs’ta İstanbul Borusan Müzik Evi’nde yapacağımız albümümüzün tanıtım konserinin ertesi günü Brezilya’ya gidiyoruz, ardından Çin, Kuzey Amerika ve Avustralya konserleri var.
Dünya bize ilham verdi, şimdi ona teşekkür için ayağına gitme zamanı.