Greg Tarzan Davis, Tom Cruise, Simon Pegg ve Hayley Atwell, Mission: Impossible - The Final Reckoning filminde. © Paramount Pictures
Güncel

Mission: Impossible 8: Felaketle Geçen İyi Bir Film Olabilir Mi?

Tom Cruise’un seriye veda ettiği büyük final olarak duyurulan Mission: Impossible – The Final Reckoning, üç saat boyunca sıcakla (ve çokça) soğuğu bir arada sunuyor.

Dikkat: Bu yazı Mission: Impossible – The Final Reckoning filmine dair spoiler içermektedir.

1996 yılında başlayan sinema serisinin sekizinci ve uzun süredir beklenen halkası Mission: Impossible – The Final Reckoning ile sarsılmaz görünen Tom Cruise bile –nihayet– baskıya karşı duyarlı hale gelmiş gibi görünüyor. Sadece bu yapımın, yeni adı (önceden Dead Reckoning – Part 2 olarak biliniyordu) açıklandığından beri oyuncunun bu casusluk serisindeki son turu olarak lanse edilmesinden dolayı değil; aynı zamanda Hollywood’un bir kısmının bu projenin başarısını ya da başarısızlığını büyük bir dikkatle izleyecek olması sebebiyle.

Yazar ve oyuncu grevlerinin neden olduğu gecikmelerle sürekli artan 400 milyon dolarlık bütçesiyle Christopher McQuarrie tarafından yönetilen film, selefi olan ve 2023 yazında “Barbenheimer” fenomeninin gölgesinde unutulup giden önceki yapımdan ticari anlamda daha iyi olma yüküyle vizyona giriyor. Hollywood’un en büyük aksiyon serisi gölgede ve unutulmuş bir şekilde mi sona erecek? Tom Cruise buna izin verecek biri değil.

Serinin bu sekizinci halkası, önceki filme kayıtsız kalan izleyiciyi yeniden kazanmak için baştan sona yeniden yapılandırılmış hissi veriyor; tüm hikâyeyi uzun uzun, zahmetli biçimde açıklıyor – ilk filme kadar geri dönmek pahasına. Açık konuşalım: The Final Reckoning’in ilk 25 dakikası akıl almaz. Flashback’lerle, ruhsuz kovalamaca ve dövüş sahneleriyle boğuşan bir kurgu kabusu; filme şekilsiz ve anlaması güç bir form veriyor. İlk kez, başrol oyuncusunun sergilediği olağanüstü enerji, Marvel filmlerinin en kötülerini aratmayan didaktik diyalogların ağırlığı altında eziliyor.

Serinin her zaman dikkatle hazırlanmış giriş sahneleriyle öne çıktığını düşünürsek –örneğin Protokol Hayalet’teki o muhteşem kaçış sahnesi, Gene Kelly gibi hareket eden bir Tom Cruise’un tokat attığı sahne– bu felaket açılış alışılmışın dışında. Seyirciyi koltuğunda dikleştiren bir açılış. Peki Tom Cruise ve Christopher McQuarrie burada ne yapmaya çalışıyor? Bu kaotik açılış sahnesi Mission: Impossible’ın neye dönüştüğünü mü anlatıyor? Aslında The Final Reckoning’in başı bu kadar sarsıcı ve sinir bozucuysa, bunun nedeni serinin eğlenceli büyük gösteri mantosunu bırakıp, daha önce örneğin 2018’deki Fallout’ta da ucundan değdiği bir ciddiyete tamamen teslim olmayı göze alması.

Mission: Impossible 8: Felaketle Geçen İyi Bir Film Olabilir Mi?

Tom Cruise ve yönetmen Christopher McQuarrie, Mission: Impossible - The Final Reckoning filminin setinde. © Gareth Gatrell/Paramount Pictures

Dead Reckoning’de tanıtılan şeytani yapay zekâ “Varlık” tüm gezegeni nükleer bir kıyametle tehdit ederken, Ethan Hunt tüm eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşiyor. Dünyayı ve sevdiklerini kurtarmak için her zaman savaşan Hunt, aslında yaptığı şeylerin yaklaşan felaketi yalnızca geciktirdiğini fark ediyor. Tüm o çılgın planlara rağmen insanlar hayatlarını kaybetmiş ve kimseyi kaybetmemek için verdiği mücadeleler, sonunda daha fazlasının kaybına yol açmış.

The Final Reckoning’in ilk bölümü bu açıdan bir hesaplaşma filmi ya da adeta bir “kıyamet günü” anlatısı – James Cameron’a ilk göndermesi. Ethan Hunt, iyilik yapmanın başını eğip tehlikeye koşmak değil, daha stratejik bir ahlaki duruş olduğunu savunan üstleriyle karşı karşıya geliyor. Aşırı yüklü flashback’ler birer suç kanıtına dönüşüyor; içinde bulunulan acil durum onları yepyeni bir renge boyuyor. Bu bir nostalji değil, çünkü bu görüntüler seyircide şefkat değil, çok geç anlaşılan kötü kararların burukluğunu yaratıyor.

Ethan Hunt’ı hatalarıyla yüzleştirerek, Tom Cruise karakterin daha önce görmediğimiz bir yönünü açığa çıkarıyor: kaygılı ve paranoyak bir hal. “Bu gerçek mi?” diye haykırıyor, Varlık’la yaşadığı sarsıcı bir karşılaşmanın ardından. Ethan Hunt bu kez gerçekten uçurumun kenarında. Mission: Impossible filmleri, çoğu zaman başrol oyuncusunun yaşlanan, hırpalanan bedeni sayesinde büyüleyici bir seyirliğe dönüşmüştü. 62 yaşında olan Cruise artık ilk filmlerdeki genç karizmaya sahip değil; ama hâlâ büyüleyici bir seyir nesnesi. Yüzü biraz şişmiş, çizgileri daha belirgin, nefesi daha kısa, sırtı daha eğik. Ama uyuşturucu bağımlısı gibi bir sonraki dozu ararcasına, durmadan koşuyor; sınırlarını zorluyor, acaba kurtulabilecek mi ve en önemlisi biri gelip onu kurtaracak mı diye soruyor. Ölümle giderek artan yakınlığı yalnızlığını bitirecek mi, yoksa derinleştirecek mi?

Çünkü The Final Reckoning, Ethan Hunt’ın etrafındaki ekibi (özellikle “eski” karakterler: Simon Pegg ve Ving Rhames) görünür kılmaya ve bazı unutulmuş karakterleri geri getirmeye çalışsa da, bu sadece bir adamın filmi olabilir. Ve en iyi olduğu yer de tam olarak burası. Bunu iki muazzam aksiyon sahnesi ispatlıyor. İlki, bir denizaltı enkazının içinde geçiyor; gerilim açısından gerçek bir başyapıt. Yaklaşık 15 dakika boyunca, ekranlarda hiç bu kadar yalnız görülmemiş Ethan Hunt, çürümüş cesetler ve devasa füzeler arasında sürünerek ilerliyor, devrilen bir cihazın duvarlarına tutunuyor. Film bir anda susuyor; sadece çalışan bir beden görünüyor — Mission: Impossible’ın özüne dönüş. Bu sualtı atmosferi, James Cameron’un The Abyss ve Avatar: Suyun Yolu filmlerini anımsatıyor. Sahnenin sonu ise hem sarsıcı hem düşsel: Kamera, Ethan Hunt’ın ihanetini ve yeniden doğuşunu yakalıyor.

Mission: Impossible 8: Felaketle Geçen İyi Bir Film Olabilir Mi?

© Paramount Pictures

İkinci aksiyon sahnesi ise havada geçiyor; Fallout’taki helikopter düellosunu andırıyor ama bu kez çok daha burlesk: Tom Cruise havada iki uçağın arasında vals yapıyor. Aktör sık sık Buster Keaton ya da Harold Lloyd gibi eski dönem dublör yıldızlarına benzetildi, ama bu sahne neredeyse doğrudan sirki çağrıştırıyor — hem baş döndürücü boyutuyla hem de oyuncuyla ölüm arasında kurulmuş görünmez bağla. Bu sahne, sürprizden ziyade gösterişli olsa da, yine de Cruise’un kariyerindeki en sarsıcı karelerden biriyle sona eriyor: bulutlar tarafından yutulan serbest düşüşteki bedeni.

Bu görüntü, Mission: Impossible filmlerinde sıkça görülen bir sahneye selam gönderiyor: yeni bir görevi beklerken sisin ve isimsizliğin içinde kaybolan ajan. Bu sahneler karakterin (ve oyuncunun) bitmeyen macera arzusunu gösteriyor, Ölüm’e meydan okuyup ona bir dahaki sefere tekrar gel diyordu. Yere doğru sürüklenen Hunt, Cruise’un sinema aracılığıyla kovmaya çalıştığı bir korkuyu yeniden alevlendiriyor: kendi ölümlülüğü, hareketsizleşeceği an ve nihayetinde kutuya konacağı (yani mezara gireceği) an.

Clint Eastwood’un aksine —Hollywood’un diğer yaşayan efsanesi— Tom Cruise henüz kendi ölümünü sahnelemeye hazır değil ve bu anı olabildiğince uzak tutmak için doğaüstü dublörlükler ve sinema büyüsüyle mücadele ediyor. Ama The Final Reckoning, ne kadar kusurlu ve huzursuz olursa olsun, sadece siyah bir ekrandan ibaret olmayan, kaçınılmaz sona dair bir tür güzelliğin var olabileceğini ima etme cesaretine sahip. Bugün artık (neredeyse) kimsenin savunmaya yanaşmadığı bir sinema anlayışını kurtarmaya onlarca yıldır bedenini adayan bir aktör için, bu devasa bir adım.

Mission: Impossible – The Final Reckoning, yönetmen: Christopher McQuarrie, oyuncular: Tom Cruise, Hayley Atwell, Simon Pegg, Esai Morales. Süre: 2 saat 49 dakika. Vizyon tarihi: 21 Mayıs 2025.

 

BU İÇERİK İLK OLARAK GQ FRANCE WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR

İZLE
Burak Yörük Hareket Halinde
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası