MOTY

GQ Men of the Year 2018 Yılın İsimleri İle Kısa Kısa

Clear sponsorluğunda düzenlenen GQ Men of the Year 2018'in kazanan isimleriyle yapılan röportajlardan öne çıkan detayları ve Ödül Gecesi için özel olarak hazırlanmış kısa filmi haberin detayında bulabilirsiniz.

 

Video: Pomus Creative

  

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-154946.png

Pedro Alonso - Ylın Uluslararası Star'ı: 

Onu tanıdığımız Casa de Papel dizisindeki Berlin karakterine kadar genelde iyi rollerin adamı olan Pedro Alonso’nun karakterlerine çizim yaparak hazırlandığını biliyor muydunuz? Şamanizm ile ilgilenen Alonso’nun Berlin karakteriyle ilgili düşünceleri nasıl mı ya da imkanı olsa nasıl bir virüs geliştirmek istediğini merak ediyorsanız sizi aşağıdaki satırlara alalım… 

La Casa De Papel'in hikayesinin kısa versiyonu şöyle: Ben Meksika’da bir dizinin çekimlerini bitirmek üzereyken bana La Casa De Papel’in deneme çekimlerinin metinleri geldi. Elimdeki metinlerde Berlin karakterinin iki sahnesi vardı. O sırada Meksika’da bulunmamın bu karakteri kafamda kurmamda çok büyük etkisi oldu. Meksika’da şaman kültürü çok etkilidir ve bu kültür benim de her zaman ilgimi çekmiştir. Ben de Berlin’i bir şaman, ancak kötücül bir şaman olarak hayal ettim. Hatta metinleri okumadan bir gece önce Berlin’e özgü yanları olan biriyle tanışmıştım. Öyle ki benim karakterle olan bağım çok doğrudan, doğal ve içgüdüsel oldu.

Ben karakterlerime hazırlanırken hep çizim yaparım. Senaryo metinleri üzerine karaladığım sulu boya renkli çizimler ve o anda aklımdan ne geçiyorsa nasıl bir dünya hayal ediyorsam onu yansıtan mürekkep lekeleriyle dolar. Bir de bazı oyuncular eve iş götürmediklerini söylerler. Bende durum tam tersi. Çalışırken deli gibiyimdir. Çok çalışırım, çok sıkı hazırlanırım ve bu süreçte çizim yapmaktan asla vazgeçmem. Bu yoğun tempoda kendimi kaybetmemeye de özen gösteriyorum. Üstlendiğim işlere dört elle sarılmayı seven bir adamım. 

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155115.png

Yılın Oyuncusu - Aras Bulut İynemli: 

Aras Bulut İynemli, bu aralar kelime manasıyla ödülden ödüle koşuyor.  Gayet mutlu bir yuvanın mensubu, iyi aile terbiyesi almış biriyken, kan bağı meselelerinden psikopata bağlamış evlatları böylesine canlandırabilen bir yeteneğe, yakışır…

Aras Bulut İynemli, çekim setinden içeri girer girmez, “Ödülden ödüle koşmak tabirine literal anlam yüklediniz maşallah” şeklinde pespaye bir esprimsi kaçıyor ağzımdan. İnsan insana, hele sabah kahvesinden önce, böyle kötü espri yapmaz; yazık günahtır yani biliyorum ama tutamıyorum kendimi… Şaka kötü mötü ama gerçeklik payı var çünkü. GQ Türkiye MOTY 2018 ödüllerinde Yılın Oyuncusu seçilen İynemli, ödülün çekimi için buluştuğumuz sabahın bir önceki gecesinde düzenlenen Altın Kelebek ödüllerinde, yine En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü almış durumda. Düşünsenize, akşam ödül alıp yatağa yatıyorsunuz, sabah gözünüzü açıp alacağınız bir başka ödülün çekimine gidiyorsunuz.

“O değil de bu sayede sosyalleşebiliyoruz, çok şükür” deyip gülüyor: “Böyle şeyler de olmasa yanmışız valla…” Haftanın altı günü, Çukur dizisinin geceli gündüzlü seti var. Tek repo gününe de hayata dair başka ne varsa, sığdırmaya çalışıyor. Dün akşam, Altın Kelebek gecesinden önce bir de liseden bir kankasının dişçi muayenehanesinin açılışına gitmiş. Dişçi koltuklarına nazır, bugün de hâlâ en sık görüştüğü insanlar olan eski dostlarıyla muhabbet koymuş. Oradan çıkıp ödül töreni, sabah da burası filan derken, şu iki gün, sosyal böcek performansı sergilediği bir zaman zarfı olmuş onun için…

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155130.png

İkon - Timuçin Esen: 

Timuçin Esen, Müslüm’de 2018’in en ses getiren performansına imza attı. Öyle bir süreç ki bu, Timuçin Esen, Müslüm Gürses’e perdede can verirken, Müslüm Gürses de Timuçin Esen’in hayatına el atmış gibi…

Timuçin Esen, akşam saatlerine doğru, GQ setinden içeri girip ortamı şöyle bir gözleriyle tarıyor. Gülperi dizisinin setinden çıkıp gelmiş vaziyette. Epey yorgun, biraz başı ağrıyor; ne alırsınız, diye sorulduğunda, kahvenin yanında bir Advil rica ediyor. Sessizce oturup etrafı gözlemliyor bir süre. Yeterince soluklandıktan sonra dudakları bir gülümsemeyle kıvrılıyor: “Bilseydim getirirdim.” Telefonundan bir kovboy şapkasının fotoğrafını gösteriyor; ona özel yapılmış, hakikaten nefis bir şey… (GQ’nun moda direktörü) Kaner, mağazalardan ürün toplanırken görse, katiyen affetmez, üstüne atlardı muhtemelen… Timuçin Esen, aslen Niğdeli; Adana doğumlu; Elazığ’da, Keban Barajı’nın beynelmilel bir ortam arz eden lojmanlarında çocukluğunu, Ankara’da ilk, orta-liseyi (TED Koleji) ve üniversite (Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı) döneminin bir kısmını yaşamış; İstanbul’da üniversiteyi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı) bitirmiş; Ardından müzik yaparak hayatını kazandığı İtalya’ya gitmiş; akabinde de Pittsburgh (Film Makers), North Carolina (School of the Arts) ve Los Angeles (Yüksek lisans yaptığı California Institude of Arts) arasında dolandığı ABD’de yıllarını geçirmiş biri… Türkiye’ye döndüğünden beri, sinemada, televizyonda, tiyatroda muhtelif ödüllerle taltif edilmiş misler gibi bir kariyeri var.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155123.png

Yılın Kadını - Demet Evgar: 

GQ’nun 2012 Mart’ında çıkan ilk sayısının kapağında o vardı. 2018’de de Yılın Kadını Demet Evgar için, sinemadan televizyona, tiyatrodan atölye çalışmalarına, meşguliyetten başını kaldıramadığı, iyi bir sene oldu. GQ Türkiye, Men of the Year 2018 çekimlerinin son günündeyiz. Demet Evgar, üzerinde şahane bir cowgirl kostümüyle, bir kovboy barı taburesine tünemiş, elinde mikrofon, Sezen Aksu’nun Büklüm Büklüm’ünü söylüyor.

Günlerdir bir yandan fotoğraf, bir yandan video çekimlerinin sürdüğü, her biri dalında yıldız isimlerin gelip geçerken kovboy şapkalarının ucuna dokunmak suretiyle birbirini selamladığı western temalı çekim setinde, ekibi ve süjeleri havaya sokmak için durmaksızın Ennio Morricone, Johnny Cash benzeri müzisyenlerin parçaları dönmüş durmuş. Millet ortalıkta “Aslında Kızılderililer Türk’tür derler” şeklinde sayıklayarak dolanır kıvama gelmiş. Bu satırların yazarı, “Sağda solda dolu bir altıpatlar yok değil mi? Ekipten biri yorgunluktan kafasına sıkabilir maazallah” türünden, paranoyak hezeyan cümleleri kurar olmuş…

Hâl bu hâlken, video çekimi için vahşi batı kasabası tarzı ‘saloon’ dekorunda vuku bulan bu Aile Arasında-Yahşi Batı kırması, “semi alaturka” sahnede, tabiri caizse film kopuyor. Sinir boşalımı, kahkaha formunda tezahür ediyor. Demet Evgar, dibine kadar oyunun içinde. Demet Evgar, yine çok komik.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155037.png

Yılın Sporcusu - Fernando Muslera: 

Centilmen, her zaman pozitif ve çok başarılı. Sekiz sezondur Galatasaray’ın kalesini koruyan Uruguaylı Fernando Muslera için çok sevdiği İstanbul ‘fantastico’ bir yer. Ama ezeli rakip takımın sahasında alkışlanabilmesiyle bizce asıl ‘fantastico’ olan o. Daha çok kupa kazanma hedefi var Muslera’nın. Sonrasındaysa Türkiye’yle ilgili planlar yaptığını biliyor muydunuz?

Spor spikeri olmanın birçok avantajı arasında belki de en özeli, sahada hayranlıkla izlediğiniz yıldız sporcuları yakından tanıma fırsatı. Kendini bildiği günden beri top peşinde koşmayı seven benim gibi bir futbol fanatiği zaten başka ne isteyebilir ki? Türkiye’ye gelmiş en önemli yabancı futbolculardan biri olmasına karşın Fernando Muslera ile tanışma fırsatım olmamıştı. Yılın sporcusu ödülünü alması nedeniyle yapacağım bu röportaj vesilesiyle Türkiye’de sekizinci sezonunu geçiren Uruguaylı kaleciyle nihayet bir araya gelebildiğim için heyecanlıydım. İşin ilginç yanı Nando’yu zaten tanıyor gibiydim. Saha içindeki pozitif tavrından, centilmenliğinden ya da başarısından bahsetmiyorum. Futbol camiası içinde onu tanıyan herkes o kadar olumlu konuşuyordu ki ister istemez bende de eski bir dostla buluşacakmışım hissi oluştu. Fotoğraf çekiminin yapılacağı stüdyoya adım attığı ilk andan itibaren de yanılmadığımı anladım. Hep söylendiği gibi; güler yüzlü, mütevazı ve sıcakkanlı. Saha içinde neyse saha dışında da tanıdığınıza mutlu olacağınız karakterlerden biri. Bizim Nando işte..!

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155052.png

Türk Sinemasına Destek Ödülü - Organize İşler Sazan Sarmalı: 

Organize İşler fanlarının gözü aydın; Organize İşler 2, Baba 2 tadında, ilkini aratmayan, hatta üzerine koyan bir film. Gözümüzün değdiği yerde kolpa gördüğümüz şu dönemde, güleriz ağlanacak hâlimize, demek için birebir…

Organize İşler 2’nin kolpacı takımı, zamanda ışınlanıp geçmişe gitmiş, hatta geçmişte Vahşi Batı’ya gitmiş, kasabanın bankasını soyacakmış gibi bir durum söz konusu. Styling yıkılıyor, bir altlarında atlarıyla mahmuzları eksik. Yılmaz Erdoğan, Kıvanç Tatlıtuğ, Ezgi Mola, Rıza Kocaoğlu, Okan Çabalar ve Bensu Soral’dan mürekkep ekip, kombin ve tek çekimlerle, video ve fotoğraf setleri arasında mekik dokuyor.

Tatlıtuğ’nun tekli çekimi yapılırken, Okan Çabalar, mahallenin afili delikanlısını kıskanan bitirim pozlarında. Elindeki hayali silahla uzaktan vurur gibi yapıyor Tatlıtuğ’u. “Ya” diyor dönüp; “Düşünüyorum da sevgilin senden ayrılıp Kıvanç’la çıkmaya başlasa ne olur diye?.. Erkekliğin de biter, hayatın da biter, her şeyin biter valla. Bir daha insan içine çıkamazsın.” Dört dörtlük bir komedyenin özgüveni var Çabalar’da; bakmayın yani böyle konuştuğuna… Setin ortasına bir UFO inse, “Buyurun, bunlar bizim türün kusursuz örnekleri, alıp insanlığı temsilen götürebilirsiniz” diyerek, gezegenin selameti adına Kıvanç Tatlıtuğ ile Bensu Soral’ın feda edilebileceğinden yana laflanıyor ekip arasında fısıltıyla. Ki mevzubahis ekibin işinin zaten topmodellerden celebrity’lere güzellik görüntülemek olduğunu, vaka-ı adiyeden sayıldığı için her gördüklerinden öyle kolay etkilenmediklerini ayrıca belirtme gereği duymuyorum. Fakat bu ikisine “Sizin işiniz de zor” diyesi geliyor insanın; öyle güzeller hakikaten…

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155044.png

Yılın Yükselen Oyuncusu - Can Yaman: 

Onu bundan tam dört sene önce Günül İşleri dizisinde hayat verdiği Bedir karakteri ile tanıdık. O günden beri karşımıza farklı karakterlerle çıktı. İnadına Aşk’ta Yalın, Hangimiz Sevmedik’te Tarık, Dolunay’da Ferit oldu. Şimdi izlenme rekorları kıran Erkenci Kuş’ta kendi adını taşıyan karakterle bir oyuncunun kendisini ne kadar geliştirebileceğini kanıtlıyor. Karşınızda Yılın Yükselen Oyuncusu: Can Yaman

1989 yılında Suadiye’de doğup büyümüş, İtalyan Lisesi’nden sonra basketbol bursu ile Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiş. Kendini bildi bileli hayatında sporun yeri büyük. Mezun olduktan hemen sonra işe girdiği ünlü hukuk bürosunda çalışırken tüm çevresi hem yakışıklı hem de başarılı bir avukat olacağına kesin gözüyle bakıyormuş. Ama öyle olmadı. “Kafamda ne iş yapacağımla ilgili bir sürü planım vardı ancak hayat her zaman sizin çizdiğiniz yoldan ilerlemiyor. O yüzden her zaman fırsatlara açık olmalısınız. Bana da bu oldu” diye açıklıyor genç oyuncu. Çoğu öğrencinin zorlanarak bitirdiği hukuk fakültesini keyifle okumuş. Okul yıllarındaki başarısının büyük bölümünü kuvvetli hafızasına borçlu olduğunu vurguluyor. Mezun olduktan sonra hukuk bürosunda çalışırken her Cuma günü Dünya Gazetesi’nde yazıları yayınlanacak kadar da ilgiliymiş sektörüne. “İşimi seviyordum ama altı ay sonra yerimde duramamaya başladım. Ben durağan şeyleri seven bir adam değilim devamlı dinamizm ve farklı deneyimler ararım” diyen Yaman kendine bir tatil hediye ediyor ve ne oluyorsa o tatilde oluyor.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155022.png

Yılın Yönetmeni - Tolga Karaçelik: 

Türkiye’de izleyicinin ödüllü yerli filmlere karşı iflah olmaz bir önyargısı vardır, malum. Ödüllü filmler festivallerde ya da evde salim kafayla izlenmeye mahkumdur. Sebeplerinin doğru veya yanlış olduğunu tartışmak başka bir yazıya kalsın, bu önyargıya tabi olmayan yegane yönetmenlerden birine şapka çıkarmak için bu yazıyı kaleme aldığımızdan, direksiyonu kırıp Yılın Yönetmeni Tolga Karaçelik’e getiriyoruz sözü.

Kelebekler vizyona girmeden önce, Sundance’te Büyük Jüri Ödülünü aldığı haberi düştü gündeme. Gişe Memuru ve Sarmaşık’ı izleyenleri pek de şaşırtmayan bir haberdi bu; zira Tolga Karaçelik’in ince ince işlenmiş hikayelerine aşina olanlar için Kelebekler yanında ödülü olmasa da garantili bir film sayılırdı. Gişe Memuru’nda, tam da Yunan tragedyalarına yaraşır bir şekilde, varlığını gerçekleştirebilmek için babasının ortadan kalkmasını bekleyen bir adamın hikayesi anlatılıyordu. Oğlanın büyümesi için, babanın ölümü şarttı. Sarmaşık’ta hedefi on ikiden vuran bir iktidar incelemesi vardı. Güldürürken düşündürdüğü gibi, çok fena da acıtıyordu. Kelebekler ise bambaşka bir yere savrulmuştu; sevseniz de sevmeseniz de, ailenize bir ömür boyu bağlı olduğunuzu hatırlatıyordu.

Kelebekler’in peşinde, sadece Sundance’te değil, hem Türkiye hem de yurtdışındaki pek çok festivalde yıl boyunca ödül toplamaya devam etti Tolga Karaçelik. Hatta geçtiğimiz aylarda, çektiği reklam filmiyle Kristal Elma’ya da layık görüldü. Aslında, 29 yaşındayken çektiği ilk filmi Gişe Memuru’ndan bu yana ödüllere alışık olduğunu hatırlattığımızda mütevazılıkla cevaplıyor: “Arkasında durabileceğim işler yaptım, esas güzel olan buydu benim için.” “İzlemek istediğim filmler çekiyorum” diyen bir yönetmen için, tüm samimiyetiyle arkasında durabileceği filmler çekmek önemli tabii.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155100.png

Yılın Komedyeni - Enis Arıkan: 

TV’de, sinemada, tiyatroda, sosyal medyada… Gülmek kadar güldürmeyi de seviyor, hayata hep eğlenceli yanından bakıyor. Karşınızda Yılın Komedyeni Enis Arıkan. Dikkat, bağımlılık yapar.

İnanması belki biraz zor ama Enis Arıkan’ın depresyonda olduğu bir dönem var. Hani her şey üst üste kötü gider, evden çıkmak istemezsiniz, telefonunuz bile çalmaz, çalsa da açasınız gelmez ya, onlardan. Karamsar bir giriş mi oldu? Bekleyin.
O günlerde Snapchat’i keşfediyor Enis. “Biraz güleriz” deyip snap’ler çekmeye başlıyor ama kendisini takip etme potansiyeli olan geniş kitleleri düşünerek değil, arkadaşlarını düşünerek. Zira serde konservaturarlı olmanın getirdiği bir takım yazılı olmayan kurallar var. Sosyal medyanın adının sosyal medya olduğu bile yeni yeni öğrenilmiş, herkes henüz her anını cümle âlemle paylaşmaya başlamamış. En fazla Twitter’da günlük hayat konuşuyor, Instagram’da kahve fotoğrafı paylaşılıyor ve mahalle baskısının yazılı olmayan kuralları “oyuncu özelini fazla göstermez” diyor. Enis’e söylenecek şey mi? Siz “yapma” deyin, o yapsın!

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155108.png

Yılın Sanat Adamı - Refik Anadol: 

Eriyen Hatıralar ya da Boğaz işlerini gördüyseniz ne kadar sıra dışı bir sanat adamından bahsettiğimizi biliyorsunuz. Refik Anadol, yapay zekayı sanat pratiğine entegre eden, teknoloji odaklı bir yaklaşımla insanoğlunun başına gelecekleri aktarmaya çalışan oldukça sıra dışı bir medya sanatçısı.

Düşünsenize, bilim kurgu üzerine hayal kurmaya yedi-sekiz yaşında Blade Runner ile başlamışsınız. Gelmiş geçmiş en büyük ilham kaynaklarınızdan 1982 yapımı filmin geçtiği “geleceğe” yani 2019’a sayılı günler kala, şimdiye kadarki en büyük kamusal işinize hazırlanıyorsunuz ve Inarritu, aralarında Ridley Scott, Steven Spielberg gibi kült yönetmenlerin olduğu bir gruba gönderdiği mesajda sizden şöyle bahsediyor:

“İlk defa öyle bir zaman içindesiniz ki, kaldırın o koca k*çınızı ve evinizden çıkın, çünkü ilham verdiğiniz insanlar size ilham vermeye başladı. Bunu görmeniz lazım. Hem de yaşadığınız şehirde oluyor!” İnsanın makinelerle (yapay zekayla) yapabildiklerine dair görkemli bir sayfa aralandı bu yıl Los Angeles’da. Refik Anadol’un dört yıldır kuluçkada bekleyen, bugüne kadar kamusal alandaki en büyük, en etki dozu yüksek işi 2018 sonunda LA Phil’in 100.yılı kutlamaları dahilinde gerçekleşen galada ve ardından Frank Gehry imzalı yapının dış cephesinde yedi gün boyunca sahnelendi. Refik, LA Phil’in 100 yıllık ses, belge ve görüntü arşivini olağanüstü bir yapay zeka deneyimine ve seyre dönüştürdü.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-154953.png

Yılın Şefi - Somer Sivrioğlu: 

Henüz bir tabak yemeğini tatmadığımız bir şefi nasıl bu kadar çok sevdik dersiniz? Avusturalya’daki başarılarıyla gururlandıran Somer Sivrioğlu, MasterChef Türkiye jüriliğiyle adından en çok söz ettiren şefler arasına hızlı bir giriş yaptı. Neyse ki Sivrioğlu’nun popülerlikle ilgili fikri net: ‘’İçini dolduracak bir söylemin varsa, popüler olmak gayet güzel’’ 

Dünyanın bir diğer ucunda, Avusturalyalılara iştahla Türk yemekleri yediren, açtığı restoranlarla ödüle doymayan şeflere her gün rastlamıyoruz elbette. Kendi cüssesinden daha kuvvetli bir gülümsemeyle kapıdan içeri giren Somer Sivrioğlu, henüz bir tabak yemeğini bile tatmayan büyük bir kalabalığın favori şefi. Onu gastronomi camiasında bilen zaten biliyor ancak bu yıl Türkiye genelinde yaşadığı sevgi selinin sebebi MasterChef’in Türkiye formatındaki jüri üyeliği. Hem eleştiri yağmuruna tutulan hem de çok yüksek reytingler alan televizyon programının izleyene bir aşk-nefret durumu yaşattığı kesin. Ancak ortak nokta şefe olan yoğun ilgi. Sivrioğlu, dilimize pelesenk olan ‘Türk yemeklerini dünyaya tanıtma’ işini uzun yıllardır zaten başarıyla göğüslüyor. Bugün Türkiye’de bir restoran açsa yemek konusundaki tutuculuğumuz yüzünden incineceğini, ne kadar yoğun olursa olsun mutfaktan asla ayrı düşmeyeceğini anlatacak kadar da naif bir işkolik.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155014.png

Yılın Stil Sahibi Adamı - Murat Tamgüç:

Yılın stil sahibi adamı aynı zamanda bu sayfalarda gördüğünüz çekimlerin ve dijitalde izleyeceğiniz western film tadındaki Men of The Year videosunun set tasarımının arkasındaki kreatif akıllardan biri. Karşınızda zevkli bakış açısını sadece kendi stiline değil, yaşam alanlarına, çalıştığı markalara, seyahatlerine ve bu ay uykusuz geçen dört günlük set maratonumuzda bu dergiye de yansıtan Murat Tamgüç.

Etrafımızda duymaya çok alışık olduğumuz gibi Murat Tamgüç de aslında üniversite yıllarını daha sonra meslek olarak seçeceği disiplinden çok uzakta kimya okuyarak geçirmiş. Doğduğu ev ve okuduğu okullardan dolayı hayatının büyük bölümü Beyoğlu ve Şişli’de geçen Tamgüç, kendini bildi bileli mimariye meraklıymış. Öyle ki lise olarak St. Michel’i seçmesinde binanın mimarisine hayran kalmasının payı büyük. Lisede öğrendiği Fransızca sayesinde üniversite yıllarında Mudo bünyesinde, gelen tasarımcılara tercümanlık yaparak çalışmaya başlıyor. Mudo’da geçirdiği beş yılda tercümanlıktan asistanlığa satın almadan iç mimariye işin alaylısı olmasını sağlayacak her alanda tecrübe ediniyor. Tasarım ve sanata bu denli meraklı olan birinin kimyaya olan ilgisi bir yere kadar sürüyor ve bölümü bırakarak Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarımı’na geçiyor. Mudo macerasından sonra dört sene freelance olarak çalışıyor. 2004 yılında ise yakın arkadaşı ve ortağı Bertan Berk ile ‘mimari, grafik ve ürün tasarım hizmetleri veren, markalaşmak isteyen firmalara stratejik çözüm ortaklığı sunan Retail Design odaklı multidisipliner tasarım ofisi’ olarak tanımladıkları Lunapark’ı kuruyorlar.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155029.png

Yılın DJ'i: Oceanvs Orientalis 

Müzikal yeteneğini çok değil bundan yedi sene önce keşfetmesine rağmen şu an dünyadaki en iyi alternatif festivallerde çalıyor. Türkiye’ye geldiği nadir zamanlarda o gecenin biletleri yok satıyor. Sesini Türkiye’den önce Avrupa ve Amerika’da duyuran, ürettiği müziğin merkezine bizim kültürümüzün aşina olduğu melodileri koyan Oceanvs Orientalis’in arkasındaki isim Şafak Özkütle ile tanışın.

Yılın DJ’inin hikayesi aslında müzikle değil görsel sanatlarla açılıyor. Yedi yaşında düzenli günlük tutmaya başlamış, yağlı boyaya meraklı, okuldan tam anlamıyla nefret eden ama tarih okumaktan ve araştırmaktan bıkmayan bir çocukluk. Öyle ki 16 yaşında okulu bırakıp görsel yeteneğini grafik tasarımına yönlendirmiş. İşin alaylısı olacak kadar uzun süre grafik tasarımla uğraşıp ardından film endüstrisinde çalışmış. 20 yaşına gelene kadar dört kez otostop yaparak Türkiye’yi gezmiş bir maceraperest Şafak Özkütle. Hayatının ilk 22 senesinde üretmek bir yana elektronik müziği sevip dinlemiş bile değil. Hatta bir dönem punk’a ilgi duymuş. Şu an olduğu yere doğru ilk adımlarını 2011 yılında, müzik yapan ev arkadaşıyla atıyor. “O zamanlar DJ olmak çok modaydı herkes bununla ilgileniyordu. Ben de arkadaşımın uğraştığını görüp biraz kurcalamaya başladım. Benim için bilgisayar programı gibi bir şeydi müzikten öte. Zevkli bir hobi olarak başlayan uğraş giderek daha çok zamanımı almaya başladı. Ofiste patronum işten çok müzikle ilgilenmeme kızıyordu” diye anlatıyor gülerek.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-155001.png

Yılın İlham Veren Adamı - Hüsamettin Koçan: 

Yılın İlham Veren Adamı olmak... Baksı Müzesi’nin kurucusu Prof.Dr. Hüsamettin Koçan hayatının inişli çıkışlı, gidişli gelişli yol haritasında 300 yıllık insanoğlu tanıklığının ilham verdiği ve ilham aldığı durakları anlatıyor. O’nun hikayesi aslında hepimizin hikayesi…

Bu sene GQ tarafından Yılın İlham Veren Adamı Ödülü’ne layık görüldünüz. Bizim için kalıplara sığmayacak bir insansınız. Peki sizin için ilham nedir?İnsanlara belli bir enerji kazandırmak, teşvik etmek, özendirmek olarak algılıyorum ben ilham kavramını; kaynaklık yapmak diyebilirim kısaca. Biz bazen bazı kavramları çok kullanıyor ve çabuk tüketiyoruz. O yüzden ilham vermek çok önemli bir şey. İnsanlar ne yaparlar ki ötekilere ilham verirler diye düşünüyorum. Sanırım hatırlatıcı olmak önemli. Çünkü daha kutsiyet atfedilecek bir kavram gibi algılanmaya da çok müsait. Ama özünde daha insani ve ayakları yere basan bir kavram olmalı. Büyük bilim insanlarına, büyük ütopyacılara baktığımızda kafalarında bir hedef üretir ve ne olursa olsun onun üzerine gidip gerçekleştirirler. Burada bir adanmışlık söz konusu olur. O adanmışlık doğrultusunda da ya başarılı olurlar ya olmazlar. Biz bunu kaşifler dünyasında da çok görürürüz. “Hep Doğu’ya doğru giderek Batı’ya ulaşırım” gibi bir varsayımdan yola çıkarlar mesela. Bu varsayıma birilerini inandırmak, yolculuğa çıkmaya cesaretlendirmek ve yolculuğun sonucunu şimdiden kabullenmek gerekir. İşte ilham vermek de böyle bir adanmışlığı getirir beraberinde.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-154931.png

Onur Ödülü - Ara Güler: 

Bu hayattan bir Ara Güler geçti. Ustalığın ne olduğunu göstererek, yaptığı işte dünyanın zirvesine çıkarak, tanıştığı tüm insanları kafasının içinde taşıyarak, İstanbul’un hafızasını kurarak ve o İstanbul’u, sokaklara düşen ışığın açısına, gölgelerinin boyuna kadar bilerek yaşadı. Fotoğrafları hepimize bıraktığı mirasıdır.

Bundan yüzlerce yıl sonra, gelecekten birileri İstanbul’umuzu merak ettiği zaman, önce henüz kaybettiğimiz Ara Güler’in ismini arayıp bulacak, sonra aslında on yıllar önce yitip gitmiş güzel şehrimizin bu en becerikli sakininin elinden, gözünden çıkan işlere, fotoğraflara oturup bakacaklar. Onun tanıklığını kabul edecek ve İstanbul’u onun anlattığı gibi tanıyacaklar. Bir şehir ile bir sanatçı daha ne kadar birleşebilir, daha ne kadar iç içe geçebilir? Bundan büyük onur olur mu? Güler’in yıllar boyu ‘İstanbul’un gözü’ diye tanınması, adlandırılması boşuna değildi. Bu ismi, bir şehrin ruhunu hem tüm güzelliği hem de zorlukları ve sefaletiyle kavrayabilmesi sayesinde kazandı. Ama bu bile “benim” diyen bir insana ferah ferah yetecekken, Güler’in portfolyosu bununla da kalmadı.

19-02/12/screen-shot-2019-02-12-at-154939.png

Yılın Kendini Gösteren Müzisyeni - Gazapizm: 

Hepimiz onu Gazapizm adıyla tanıyoruz ancak onun gerçek adı Anıl Acar. Rap müziğin yeniden gündeme gelmesindeki en önemli isimlerden biri olarak Anıl’ın, Türkiye’deki sektörü yerinden sallamadan çok önceye dayanan bir şiir geçmişi ve anlatmak istediği dertleri var. Peki ikisi birbirlerinden çok farklı karakterler mi? Birlikte keşfedelim…

"Anıl Acar ve Gazapizm çok farklı kişiler değil. Gazapizm sadece başka bir isimle başka bir durumu anlatmaya çalışan ve yargılayan bir karakter” diyerek başlıyor söze Anıl. Hikayesi Elazığ’da öğretmen bir aile ile başlasa da daha sonra anne babasının tayini ile gittikleri ve halen yaşadığı İzmir, evi olmuş. “Kendimi her zaman İzmir’e ait hissediyorum” derken İstanbul’un keşmekeşinden dem vuruyor. Hayat macerasından hemen sonra gelen müzik macerası ise aslında şiir yazarak başlamış. 

Röportajların tamamı GQ Kış Men of the Year 2018 Özel sayısında. 

 

 

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası