İki abisiyle Ankara’da büyümüş. Abilerinin aksine o kadar hiperaktif ve durdurulamaz bir çocukmuş ki, annesi çareyi Aybüke’yi üç yaşındayken bale kursuna yazdırmakta bulmuş. Aybüke’nin hayatındaki birinci milat da bu olmuş. “Annem bunu nasıl fark etti bilmiyorum ama beni baleye yazdırmasaydı hayatımda var olduğunu bilmediğim o boşluğu nasıl doldururdum hiç tahmin edemiyorum” diyerek başlıyor bale sevgisini anlatmaya.
Ciddi bir sakatlık yaşayıp bırakmak zorunda kalana kadar, konservatuar dönemiyle birlikte tam 11 yıl hayatının tam merkezinde olmuş bale. Dans etmenin yanı sıra dört sene de bale öğretmenliği yapmış. Öğretmekten o kadar keyif almış ki, kariyerini bu yönde ilerletmeye karar verip, dünyadaki tek bale öğretmenliği okuluna başvurup kabul bile almış.
Vücudunun profesyonel olarak dans etmeye izin vermeyeceği gerçeğiyle yüzleştiğinde ne kadar üzüldüğünü hatırlıyor. Ama yıkılmadan kendini ifade etmenin başka bir yolunu da bulmuş. Oyunculuk macerasını da “Kendimi sahnede sanatla ifade etmeye devam etmem gerekiyordu, yoksa çok mutsuz olurdum. Ben de sahnemi değiştirdim.” diyerek açıklıyor. Bu hikayeyi dinlerken, senelerce büyük özverilerde bulunarak uğruna çalışılan bir hayalin elinden kayıp gitmesine rağmen bu durumla o kadar genç yaşta büyük bir olgunluk ve güçle başa çıkabilmesine şapka çıkartılır.
Onu ekranlarda görmeye başladığımızdan beri hiç kaybetmediği soğukkanlı ama samimi tavrı, kariyerindeki hızlı ivmelenmeyle sarsılmayan karakteri ve adından sadece oyunculuğuyla değil duyarlılığıyla da bahsettirmesi sürpriz değil. Klasik bale ekolünden televizyon sektörüne geçerken ve bu sektörün kurallarına adapte olurken zorlanmayışının arkasında da aynı güçlü ve pozitif karakter var. Medcezir dizisi ile başlayan ilk oyunculuk tecrübelerinden bahsederken o dönem oyuncu koçu olan Nazlı Benan Özkaya’nın isminin altını özellikle çiziyor. Değişimlere adapte olmasında ona her zaman destek olan ailesi, abileri, dostları ve sektör profesyonelleri; kısaca “harika destek mekanizması” röportaj boyunca sık sık anılıyor.
İlk başlarda elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyordum diyen Aybüke’nin 2014’de adım attığı oyunculuk, zaman içinde “Danstan daha çok kendimi ifade edebiliyorum” dediği bir alana dönüşüyor. “Ben konservatuarda bale okurken yan kapımızda oyunculuk okuyan arkadaşlarım vardı. Pat diye oyuncu olunamayacağını, bunun bir eğitim gerektirdiğini biliyordum” diyen Aybüke oyunculuk koçuyla çalışmaya ek olarak üç buçuk sene de Craft Atölye’de eğitim almış. Yeniden öğrencilik nasıldı diye merak ediyorum. Konservatuarda sınıf arkadaşı bale dersine giremesin diye birbirlerinin çantalarını çalan öğrencilere 11 yaşında aşina olan Aybüke için bizim korka korka bahsettiğimiz “televizyon sektörü entrikaları” pek de yorucu olmamış. “Ben kendimi tanımaya, doğru ifade etmeye, ne istediğimi bulmaya ve bunun için çok çalışmaya çok erken yaşta başladım.” açıklaması olgunluğunun belirtisi. Değişiklik iyidir ancak hayatındaki tüm bu majör değişikliklere ayak uydurmakta zorlanmamış olamaz diye düşünüyorum. “Ben bu adımlara bir hikaye bitti, diğeri başladı olarak bakıyorum. Ankara’yı bırakıp İstanbul’a gelişim, baleden oyunculuğa geçişim benim için hep heyecanlı hikayeler. Ben başarıyı istedikten ve onun için elimden geleni yaptıktan sonra onun gerçekleşmeme ihtimali olduğunu düşünmüyorum. Kendime ‘Bu sefer de mutsuz oldum!’ cümlesini kurmaya izin vermiyorum. Bir de destek mekanizmam hep çok sağlamdı” cevabını verirken hiç teklemiyor.
Devamı GQ Men of the Year 2021 Kış Sayısında