Bundan birkaç yıl önce bir GQ podcast serisi hazırladık, ismi “Her Gün Yaparım”dı. Her bölümde kreatif endüstrilerden farklı isimlere “Her gün mutlaka ne yapıyorsunuz?” diye sorduk. Rutinlerin insan hayatına hem pozitif hem de negatif etkilerini, başarıya giden yolda rutinlerin desteğini ya da bazıları için yolu nasıl kestiğini konuştuk. Bazıları rutini, düzeni ve kuralları savundu; her gün tekrarlanan hareketlerle bir prensip oluşturmuşlardı. Bu rutinlerin kendilerine zaman kazandırdığını söylediler. Bazıları ise tam tersini savundu, hayatlarını rutinsiz olma arayışı üzerinden şekillendirdiklerini ve “İki günü aynı olanın bir günü kayıp” diyerek her günün farklı olması gerektiğini vurguladı.
GQ 2024’ün teması rutin kırmak olarak belirlenmişken, Burak’a rutin konusuna nasıl yaklaştığını soruyorum. Rutinleri nasıl görüyor, hayatında ona iyi gelen rutinler var mı yoksa rutinlerden kaçmak istediği oluyor mu hiç? Düşünmeden cevap veriyor: “Bence rutinler insana düzen sağlıyor, ben bu açıdan rutinlerimi seviyorum. Mesela sabah kalktığımda sete gitmeden önce egzersizlerimi aksatmam, her gün spora gitmeye çalışırım. Yediğim şeyler de bellidir. Bazı arkadaşlarımla belirli zamanlarda görüşürüm. Bu düzenin insanın hayatındaki bazı duyguları yaşamasına yardım ettiğini ve bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. Ama rutinin onu kıramayacağımız bir noktaya gelmesine izin verdiğimizde yeni deneyimlere, yeni adımlar atmaya ve yaratıcılığa da kapalı oluyoruz. Güvenli alanın dışına çıkmak istemiyoruz. Ama çok iyi biliyoruz ki yeni aktiviteler yeni düşünce yolları açıyor. Rutinlerle bu fırsatların önünü kesebiliyoruz. Kısaca rutin güzel, ama gerektiğinde rutini değiştirebilme gücümüz de olmalı.”
Burak’ın rutinlere karşı ‘siyah/beyaz’ bir duruşu yok. Rutinleri ona iyi geldiği ölçüde hayatında tutmaya çalışıyor, bununla birlikte hayatın hiçbir zaman tam anlamıyla süreklilik barındırmadığını da vurguluyor. Bir rutin oluşturabiliriz, ama hayatın her zaman tek bir kuralı yok. Kuralı olmasa da, hayata belli prensipler üzerinden bakıyor ve mutluluk da bu prensiplerden biri. Burak’a göre hayatta her şey değişebilir ama o, bu değişen dinamikler içinde mutluluğu arıyor: “Mutluluk, gündelik hayatımızda attığımız küçük adımlardan işimize kadar zevk aldığımız, hayatı hissettiğimiz küçük anlar kısaca. O anda gülümseyebildiğin ve birisini gülümsetebildiğin, içinde bulunduğumuz andan zevk alabildiğin dakikalar. Diğer yandan devamlılığının da garantisi yok, ama bence bu da güzel. Çünkü bu, sürekli bir arayışa girip o küçük anları her seferinde yeniden yakalamaya çalışmana sebep oluyor. Her gün kahve içmek insanı mutlu ediyor mesela, ama bir süre sonra bu belli bir rutine dönüşünce ‘Bu kez kahveye süt ekleyeyim’ deyip küçük bir hareketle o tekrarı kırınca, insan mutlu oluyor. Benim için yeni şeylere adım atmak ve böylece ortaya çıkan sonuç kadar, yeni deneyimlerle sürpriz karşılaşma halleri de mutluluğun tanımına dahil.”
Mutluluk Burak için bir histen çok, bir arayış. Her ânı, hayatın bir yerinde hem bulduğu hem yarattığı hem de çözdüğü bir bulmaca gibi. Hayata karşı olan merakı onu hep yeni bir şeyleri keşfetmeye itiyor: “Gerçekten mesleğimi ve bütün yaşantımı bir yana koyduğumda şunu düşünüyorum: Bizi, hayatımızı bir yola sokan şey deneyimlerimiz. Deneyimlendikçe, deneyimlerimize göre seçimlerimizi yapıyoruz. Kendime döndüğümde şunu görüyorum, ben hayatımda meraklı ve hayal kuran biriyim. Benim hayatımı aslında bu şekillendiriyor. En temelinde ruhumu ve varlığımı anlamaya ve çözmeye çalışan biriyim. Kendimi anlamaya, hayatı anlamaya ve bunu anlamlandırmaya çalıştığım bir yerdeyim.”
Burak’a hayatta en çok neleri merak ettiğini sorduğumda, yaşamın anlamı gibi derin soruların sürekli aklında yer ettiğini görüyorum. Bu tür konuları sıkça düşündüğünü belirtiyor. Özellikle son zamanlarda hayatın anlamı ve hayatın kendisi üzerine düşüncelerinin şekillendiği bir dönemden geçiyor. Bu soruyu bekliyormuşçasına heyecanla cevaplıyor: “Böyle soruları, senin kafanda kurduğun her şeyi ben de neredeyse her gün düşünüyorum. Bir film izliyorsun, o da aklına başka bir soru getiriyor. En basit örnek olarak hepimizin sevdiği bir filmi, Matrix’i verebiliriz, ne zaman izlesem etkileniyorum. O yüzden hayata tabularla yaklaşmamaya çalışıyorum. Yani aslında bu sorunun da bir cevabı yok; merak dediğim şeyin altında yatan en önemli kısım, ‘sürekli’ olması. O merakın hiçbir zaman giderilememesi durumu insanda açlık ve merakın peşinden gitme isteği doğuruyor. Bu zaten iş hayatıma da yansıdı. Aşka, ilişkilere, arkadaşlıklara da yansıyor aynı şekilde; hepsinin peşinde bu merakın peşinden gitmek dürtüsü olduğunu düşünüyorum. Yeni sorular sordurmak: Neden, nasıl, niçin?”
RÖPORTAJIN DEVAMI GQ MOTY 2024 SAYISINDA
Bu gönderiyi Instagram'da gör
