Men of the Year Yılın Sporcusu: Ramil Guliyev
MOTY

Men of the Year Yılın Sporcusu: Ramil Guliyev

Londra'da düzenlenen 2017 Dünya Atletizm Şampiyonası'nda, 200 metrede 20,09'luk dereceyle, Türkiye'ye tarihinde bu daldaki ilk altın madalyayı getiren Ramil Guliyev, hep zor yolu seçiyor ki işi kolay olsun.

Ramil Guliyev, dingin bir su gibi... Azerbaycan doğumlu 27 yaşındaki sprinter'ın rüzgârdan hızlı estiğini bilmeyen biri, onu büyüyünce Yoda olacak bir Jedi filan sanabilir...

İlk kez 2006'da, üstelik de hayatının ilk yurt dışı yarışı için ayak bastığı Türkiye'ye, 2009'da Fenerbahçe formasıyla yarışmak üzere daha sık gelip gitmeye başladığını ve nihayet 2010'da buraya taşınmaya karar verdiğini düşününce, kendine has bir melodisi olan Türkçesi bayağı iyi sayılabilir. Şaşırtıcı kelimeler seçiyor konuşurken; bir yandan sofistike sözcükler kullanıyor bir yandan da “1990'ıncı yılda” doğduğunu söylüyor misâl. Ramil'ce konuşuyor desek, yeridir...

1990'da, Bakü'de, içine doğduğu, Azerbaycan'da hatırı sayılır ün salmış, sporcu bir aile...

2010 yılında kalp krizinden kaybettiği, kendisine ilk atletizm antrenmanlarını yaptıran, idolü olarak addettiği babası Eldar Guliyev de 200 metre koşucusu.

Ramil Guliyev, ilkokuldan beri sporla uğraşıyorsa da atletizme başlaması ergenlik yıllarına tekabül ediyor. O zamana kadar yüzme, jimnastik, boks, güreş, judo, karate, kick-box gibi sporlarla haşır neşir; atletizm salonuna adımını atması 14 yaşını buluyor. Ama adım da adım hani; bir atıyor, pir atıyor:

“İlk kez bir atletizm salonuna babam götürdü beni. Hoca bana önce, 'Koşmayı sever misin?' sonra 'Koşabiliyor musun?' diye sordu. 'Ya, koşuyoruz işte bir şekilde' dedim. 'İyi, yarın gel, bir yarışa katılacaksın' dedi. Anlamadım başta. Nasıl bir yarışa katılacağım? Önceden birkaç spor denediğim için biliyorum ki bir hazırlık yapman lazım, sporu da, kuralları da iyice anlaman lazım. 'Merak etme, basit bir şey; sadece koşacaksın' dedi hoca. Ertesi gün, Bakü Şampiyonası vardı. Kendi yaş grubumda (14) yarışa girip de kazanınca, 'E bu bayağı kolay bir şeymiş' dedim; kendime şaşırdım yani. Branşa başladığımın ertesi günü yarıştım; kolay gelince de devam etmeye karar verdim.”

Doğuştan müstesna bir yeteneği var olmasına vardır ama her şeyin o kadar da ‘kolay’ olmadığını anlaması uzun zaman almaz tabii... 17 yaşına gelince, akademik eğitim ile spor kariyeri arasında bir seçim yapması gerekir. Eski sprinter ve üniversitede spor eğitimcisi olan babası, yaz boyunca güzelce çalışıp durumu değerlendirmelerini önerir: “Yaz çok güzel geçti, babam zaten teknik açıdan çok donanımlı. Dünya Yıldızlar Şampiyonası'na katılmak için, Azerbaycan Şampiyonası'nda yarışıp vize almam gerekiyordu. İlk büyük yarışmam o oldu. 20,68'lik bir derece koştum. Dediler ki 'Sen barajı geçtin, üstelik Olimpiyat barajını da geçtin.' O zaman hiç anlamıyordum daha, 20 saniyeyi görmenin önemini.”

18-01/05/screen-shot-2018-01-05-at-170035.png

Dünya Yıldızlar Şampiyonası'nda ikinci olduktan sonra hayatını atletizme göre şekillendireceği iyice belli olur. Akabinde Avrupa Şampiyonası'nda 100 ve 200 metrelerde aldığı madalyalar gelir.

“Türkiye'ye geldikten sonra büyük yarışlara da adım attım; anladım ki geçen senelerdeki gibi basit olmayacak her şey” diyor: “Gençlikteki gibi eğlencesinde olmayacaksın konunun. Çok çalışmak gerekiyor. Senden daha iyilerle, senden daha akıllılarla yarışıyorsun artık... Eğitimini ihmal etmeyeceksin; vücudun nasıl çalışıyor, kendini sakatlıktan nasıl korursun, bileceksin... Sektörü, piyasası fark etmez; başaracaksan, çok çalışman lazım.”

2010'da hayatını Türkiye'de sürdürmeye karar verir; 2011'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçer. Azerbaycan'ın itirazı üzerine 2014'e kadar Milli Takım'da yarışması mümkün olmasa da Türk milli formasıyla katıldığı ilk turnuva olan Akdeniz Oyunları'nda aldığı sonuç güzel olur: “Biraz beklemek zorunda kaldık ama değdi. Azarbeycan'da idman yapacak şerait yoktu. Orada atletizm zor durumdaydı; biz de böyle bir karara vardık. Potansiyelimi yüzde 100 değerlendirebilmem için bu gerekliydi. O yaşta, o derecelerle dünyanın herhangi bir yerine gidebilirdim. Avrupa rekorunu elinde tutan 19 yaşında bir sporcuydum, önümde bir kariyer vardı. Gençlerde, Avrupa rekoru şu ana kadar 200 metrede bende. Büyük bir potansiyelim vardı ama bunun üzerine inanılmaz çok da çalışmam gerekiyordu. Nereye gidebileceğimi düşündük. Mental olarak, dil olarak, bildiğim hayata yakın bir yer olarak Türkiye'yi gördük. Türkiye'nin beni istememesi hâlinde başka bir ülkeyi düşünebilirdim.”

Hayatı spordan ibaret... İdmanda değilse, rehabilitasyonda... Kahvaltı, idman, iki idman arası kendini toparlaması için rehabilitasyon, öğle yemeğini müteakip bir saatlik dinlenme, sonra yine idman... Akşam deseniz, fizyoterapistle çalışmak, yemek ve birkaç saatlik dinlence... Uyku ve ertesi gün yine aynı tempo sil baştan...

Değiyor mu? Değiyor...

Öyle ya, düşünün ki bir dalda, daha önce hiçbir faninin ulaşamadığı dereceyi yapmışsınız; nirvanaya varır insan, değil mi? Gelin görün ki rekor kırmak ne hissettiriyor insana, diye sorunca, Ramil Guliyev, omuzlarını silkiyor:

“Çok ekstra bir duygu yaşamıyorsun. Bir hedef koyuyorsun kendine ve diyorsun ki ben o zirveye çıkacağım, bunun için de çok çalışacağım. O zirveye çıkınca, çok da farklı bir his olmuyor. Ben hissetmiyorum en azından. Çünkü sen bunu çok istiyorsun ve bunun üstüne çok çalışıyorsun zaten. İddiada bir şey kazanmak gibi değil yani; beklediğin, üzerinde uğraştığın bir şey. Biz zaten oraya yürüdüğümüz için... Üç Dünya Şampiyonası finali oldu, Olimpiyat'ta final koştum, Avrupa Şampiyonası'nda 200 metrede ikinci oldum; bir saliseyle kaçırdım altını... Benim için çok farklı bir durum değil yani... Salise meselesi...”

Babasını çok sık anıyor. Hep anıyor... “Ne zaman bir şey hedeflesek, bir zorlukla karşılaşıyorduk” diyor: “Babam her zaman çok basit bakıyordu her şeye. Ne kadar zor olursa olsun; 'Ne olacak ki, yaparız' derdi. Herkes kolay yolu seçer. Bana sorarsan, öylesi daha zor. Herkes her şeyin kolay yolunu seçince, o yol daha zorlaşır; kalabalık artar çünkü... Zor yolu kimse seçmediği için, orası bana daha rahat geliyor. Ben her zaman en zor yolu seçiyorum ki işim kolay olsun. Antrenör yok, salon yok diye, atletizmi bırak, judo yap dediler. Sırf ‘yapma’ dediler diye ben yaparım, dedim. Dedim ki siz hayır diyorsanız, ben yapacağım onu.”

Bugün, atletizmde tüm zamanların fenomeni Usain Bolt'un dört yıldır sahip olduğu ünvanı taşıyor. Ve yol zor olduğu kadar uzun; yarış daha yeni başlıyor...

İZLE
7 Mehmet Gastronomi Serisi 1.Bölüm
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası